Takip Et
  • 13 Ocak 2017, Cuma

Binmişiz bir alamete…

Komşularımızın hepsiyle kavgalıyız. Irak ve Suriye’ye ordu girmiş savaşıyor. İçeriden ve dışarıdan her gün şehit haberleri geliyor. Zor bir dönemden geçiyoruz. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de yüzyıllardır alışagelen yönetim sistemini de değiştirmek için uğraşıyoruz.

Mecliste anayasa görüşmeleri başladı. Yapılan anketler gösteriyor ki halkımızın % 80’ni yapılacak değişiklik hakkında bilgi sahibi değil… Evet veya hayır oyu veren milletvekilleri dahi yeni sistemin ne olduğunu bilmiyor. AKP milletvekilleri boş kağıtlara imzalarını atmışlar. Bir MHP milletvekili “Bu teklife mezardan babam çıksa evet demezdim ama Bahçeli faktörü var” diyor. Yani binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete. Allah sonumuzu hayırlara vesile etsin.

Bakın tasarı hakkında Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ne diyor? “Demokrasinin ve hukuk devletinin vazgeçilmez şartı; yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin birbirinden ayrı olmasıdır. Başkanlık hükümeti sistemlerinde başkana verilen yetkiler, denetlemek ve dengelemek için yasama ve yürütme de birbirinden kalın çizgilerle ayrılmıştır. Mahkemeleri bağımsız olmayan devlette, kaçınılmaz olarak çöküş başlar.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun artık bir siyasi parti mensubu, belki de genel başkanı olacak, Cumhurbaşkanı tarafından şekillendirilmesi, yargı kuvvetini yürütme kuvvetine bağlayacaktır. Başka bir anlatımla, bu değişiklik yasalaşacak olursa ise yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı tamamen ortadan kalkacaktır. Değişiklik teklifi, başkanlık sisteminin demokratik olmasını sağlayan bir diğer unsur olan, yasamanın başkan üzerindeki denetimini uygulamada mümkün kılacak bir sisteme getirmemektir. Şu halde anayasa değişiklik teklifi, kuvvetler birliği oluşturmaya yönelik bir teklif olarak değerlendirilmektir. TBMM’nin gündemindeki anayasa değişikliği teklifi, bir toplumsal uzlaşıya dayanmamaktadır. Yasama-Yürütme-Yargı kuvvetlerini fiilen bir kişinin elinde toplamaya yönelik bu değişiklik teklifi yasalaştığı taktirde, milli birliğimizi korumamız son derece zorlaşacaktır. Türkiye açık ve yakın bölünme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Parmak hesabıyla parlamentolarda kabul edilen ve toplum yeterince bilgilendirilmeden referanduma sunulan anayasalar, toplumsal uzlaşıyı sağlayamaz. Var olan uzlaşıyı da paramparça eder. Metin Feyzioğlu “yargı bağımsızlığı ve uzlaşı” diyor, ‘parçalanma tehlikesine’ dikkat çekiyor. Halkımız bunları referandumda dikkate alır mı bilmem ama bu konuda Deniz Baykal, mecliste yaptığı tarihi konuşmayla milletvekillerinin dikkatine sundu.

Baykal, meclisteki konuşması için şöyle söylüyor: “Ben bir istiklal savaşı gazisinin oğluyum. Dolayısıyla Büyük Taarruz’un başladığı 26 Ağustos’tan itibaren şanlı mücadelenin her aşamasının sürekli konuşulduğu bir evde büyüdüm. Meclisin babama verdiği madalya, babam öldükten sonra bana teslim edildi. O gün de milletvekili, siyasetçi olarak değil, o gazi babanın oğlu olarak konuştum.”

Deniz Baykal’ı dinliyorum. Bir mantık bütünlüğü içinde, anayasa değişikliği tasarısına makul, aynı zamanda sert ve uyarıcı eleştiriler yöneltiyor. Etkileyici ve ikna edici. Uzun zamandan beri ilk kez muhalefet farklı bir görüntü ile karşımıza çıkıyor. Meclis görüşmelerinin ilk çarpıcı yanı, böylesine hayati bir meselenin TRT’den yayınlanmamasıydı.

Ne oluyor yangından mal mı kaçırıyorsunuz, “Görüşmeler kamuoyuna kapalı yürütülmek isteniyor” şeklindeki muhalefet tezi haklılık kazanmış duruyor.

AKP ve Erdoğan, 2002’den bu yana ülkeyi yönetirken iki etkili alanda toplumun desteğini kazandı. Vesayet rejimine karşı seçim ve siyaset alanını genişletti, güçlendirdi. Ekonomik alanda yatırımcı, dışa açık, üretim teşvik eden alt sınıfları gözeten bir çizgi izledi.

Siyasi istikrarla, toplumsal barış bir arada yürüyordu. Çözüm süreci gibi demokratikleşme adımları ile, dış politikada Batı'nın da Doğu'nun da sempatisini kazanan barışçı çizgi el ele gidiyordu.

Şimdi hava bozuldu. 15 Temmuz kalkışmasıyla iktidarın ve devletin kimyası bozuldu. OHAL ilan edildi. Terör eylemleri tırmanışa geçti. Ekonomik başarı dönemi de kesintiye uğramış durumda. TL sürekli değer kaybediyor. AKP iktidarının galiba büyüsü bozuluyor. Meclis'teki anayasa görüşmelerini izliyorum. Grup kararı alınamaz denen, oy vermenin gizli olması gereken oylamalarda bu şartların hiçbirisine uyan yok. Kendisine 'Suç işliyorsunuz' diyen milletvekiline Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın verdiği cevaba bakın “Evet suç işliyorum, sana ne?”

Ne diyelim: “Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete…”

Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.