Takip Et
  • 22 Nisan 2016, Cuma

Fırtınalar koparken gönlümde…

Bahar geldi ya şimdi… Huzurla sokaklarda dolaşacak, bahar dallarını görünce mutlu olacak, belki âşık olacak, heyecanla yazı bekleyecektik… Fakat milyonlarca yıllık insan tarihinde öyle lanet bir döneme denk geldik ki, bunların yerine evimizde oturup kırk yılda bir kalabalığa karışmak zorunda kalırsak intihar saldırısına denk gelir miyiz diye düşünüyoruz… Her sokağa çıkış bir mutsuzluk sebebi. İşine, gücüne gidiyor her gün milyonlarca insan. Biz kaçıyoruz, terör kovalıyor hissiyle. “Günlük hayata devam” diyorlar, nasıl devam? Hafta sonundan beri sokaklar boş, AVM’ler boş, parklar boş, yollar boş… Sadece marketlerde normalin üstünde kalabalık var, insanlar resmen erzak toplayıp evlerinde oturmayı tercih ediyorlar. Uzun zaman da bu durum böyle sürecek gibi görünüyor. Birkaç günde bir bomba haberleri alırken, sürekli ensemizde terör tehlikesiyle yaşarken öyle kolay değil hayata devam etmek. En azından kamusal hayat sularında vaziyet böyle.

TOPLUM YILGIN VE UMUTSUZ

Hayat dediğimiz, sırf kamusal değil elbette. Bir süre insanlar kalabalık yerlerden doğal olarak kaçınacaklar. Bunun başka bir alternatifi yok. “İnadına kalabalık yerlere gidin. Bir bombaya denk gelirseniz, gelirsiniz…” Bu koşullarda olacak o artık!'' demek gerçekçi bir öneri olmasa gerek. Fakat başka türlü elbette devam edeceğiz hayata. Dört elle sarılacağız. Aklımızı koruyacağız. Böyle dönemlerde herkes akıl sağlığını korumak konusunda farklı yaklaşıyor hayata. Şu da bir gerçek: Toplumun genel ruh hali öyle yılgın ve umutsuz ki, “Kaderimize mahkûmuz, buradan ne köy olur ne de kasaba artık” demeye meyilli. Ben de meyilliyim. Pek çok insan gibi… Fakat son zamanlarda fark ettim ki, bu ruh halinden çıkmak için direniyorum. Üstelik bunu isteyerek değil, farkında olmadan yapıyorum. Psikolojik olarak yenilmeyi reddediyorum demek ki… Nasıl mı? Yani çalışarak, aklımızı meşgul tutarak… Profesör Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı: “İnsanlar, zor zamanlarda işlerini layıkıyla yapamaya devam edebilirlerse, bu zorluklarla daha kolay başa çıkabilirler” diyor. Bu delilikle mücadele etmenin, başı dik tutmanın, sağduyulu kalabilmenin tek koşulu çalışmak. Her anlamda çalışmak!

''KENDİMİ MEŞGUL EDİYORUM''

Neler yapıyorum peki? Bir defa her gün kendimi meşgul edecek bir şeyler buluyorum. “Yanıyor dünya, bir de yerimden mi kalkacağım” demiyorum, yılgınlığıma yenik düşüp kendimi sonunda daha da kötü hissedeceğim bir döngü içine sokmuyorum. Bazı günler zorla oluyor ama illa zorla yapıyorum bunu. Yürüyorum, egzersiz yapıyorum, kitap okuyorum. Ama mutlaka kendimi meşgul ediyorum. Yarım bıraktığım işlere sarılıyorum. Ara vermeden kendimi boşluğa düşürmeden çalışıyorum. Bana iyi gelen müzikleri dinliyor, güzel şiirleri tekrar okuyor, filmler izliyorum. Bugüne kadar eğilemediğim ne kadar uğraş varsa büyük bir iştahla üstüne atlıyorum. Bazen de geçmiş anılara gömülüyorum. Çok mutlu olduğum bir zamanı fotoğraflarla veya günlüklerle tekrar hatırlamak iyi geliyor. Veya ilgi duyduğum bir zamanı okumak, 60’lara, 70’lere dalmak veya filmlerle, dizilerle yıllar ötesine gitmek iyi geliyor. İşin özeti, bu delilik halinde bile sağlam kalmaya ihtiyacımız var. Hatta en çok şimdi ihtiyacımız var! Sağlıklı düşünebilmek için… İyi uyuyalım, iyi beslenelim, hareket edelim ve çok çalışalım… Bu zamanların üstesinden ancak böyle gelebileceğiz. Birileri bizi mutsuz ve huzursuz etmeye kafalarına koymuşlar. Bunlar başkalarını sevmeyen, aidiyetten haberi olmayan, dahası, “kendilerini de sevmeyen” zavallı birileri. Bildikleri tek şey kavga etmek, ürettikleri tek şey şiddet ve terör. Sığındıklarını zannettikleri yuvaysa, içinden sadece karanlıkların geçtiği, kötü ve sapkın bir duygu durumu.

YIKILMADIK, İŞTE AYAKTAYIZ

Şunu hiç unutmayın: İyi, kötü var olduğu için vardır. Şunu da bir kenara not edin: Ruhun da, ruhlu bir ömür sürmenin de, insan olmanın da yolu önce sevmekten geçer. Sevginin ilk maddesini ise başkalarını sevmek oluşturur. Ne yaparlarsa yapsınlar, bizi ne ölçüde korkuyla tehdit ederlerse etsinler, biz hayatı sevmeye ve enseyi karartmamaya kararlı olalım ve öyle kalalım. Kötülüğün dublörü olmaya çalışan bu zavallılara pas vermeyelim. Birbirimizden kopmayalım. Tersine daha da sıkı, daha da güçlü, daha da kenetlenelim. Daha çok çalışmaya, daha çok üretmeye, hayatın içinde daha çok kalıp daha çok gülmeye, eğlenmeye birbirimizi daha çok sevip, 'Yıkılmadık işte ayaktayız' diye haykıralım. Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.