Takip Et
  • 8 Haziran 2018, Cuma

BAŞARI İÇİN

Liselere Geçiş Sınavı (LGS) ya da eski adıyla TEOG’da geçen yıl 17 bin birinci çıktı. Bu yüzden de öğrencileri yerleştirme sırasında çok ciddi sıkıntılar yaşandı. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bundan mı ders aldı yoksa, “Sınav zor olacak” sözlerini doğrulayıp gelecek yıl kapıda daha az öğrenci bulmak için mi yaptı bilinmez, bu yıl özellikle matematik soruları öğrenciler için hem çok zor hem de çeldirici idi.

 

Matematik, birden fazla kazanımı ölçecek şekilde yoruma dayalı fazla işlem gerektiren ve güçlü çeldiriciler içeren zor bir testten oluşuyordu. Bu öğrencilerin matematik soruları verilen süreleri çözmekte zorlanmasına neden oldu. Ancak sınavın tarihi ile seçim öncesi yaşanan siyasi atmosfer birleşince yine bilimsellikten ve hakkaniyetten uzak bir değerlendirme süreci yaşandı. Eğitim gündemi seçim kavgasının yapıldığı arenanın ortasına bir kum torbası gibi düştü. Sosyal medyada “İnşallah sınavdan çıkan öğrencilerin gözyaşlarında boğulursunuz!” türünden beddualar ortalığa yayıldı. Hükümette bu tepkilerden çekindiği için 22 Haziran’da açıklayacağını ilan ettiği sonuçları seçim sonrasına erteledi. Ancak bu serzenişlerin çoğu sınava giren çocukların geleceğiyle ilgili duyulan endişeden çok, ideolojik reflekslerin tetiklediği bir duruş gibi geldi bana…

 

Sınavla ilgili eleştirilmesi gereken şeyler var elbette ama tartışmaların bir sandık kavgasına çevrilmesi de çok can sıkıcı. Peki neye kızıldı bu kadar ? Sosyal medyada kabaran öfkelerin sebebi neydi ? Öfkenin en büyük nedeni sayısal bölüm sorularının çok zor olması. Peki bu konu zaten bakanlık yetkilileri tarafından aylar öncesinden açıklanmadı mı ? Yeni sisteme göre öğrencilerin sadece % 10’luk bölümünün seçilen okullara yerleştirileceği ve bu yüzden soruların çok zor olacağı söylenmemiş miydi ? Söylenmişti. Hem de üzerine basa basa. Yani söylenenle yapılan arasında bir fark yok. Bu arada sınav ölçme değil bir sıralama sınavıdır. Bu durumda soruların çok zor olması öğrencileri mağdur etmez. Çünkü herkes aynı soruları yanıtladı. Değerlendirmede sıralama mantığına göre yapılacağından % 10’luk dilime girecek öğrenciler yine bir şekilde seçilecek. O zaman eleştireceksek yapılan sınavı değil o sınavı gerektiren sistemi ölçecek olan öğretim sürecinin niteliğini eleştirmek gerekiyor. Onu da sınava aylar öncesinden yapmak gerekiyordu. Sınav günü değil. Sınavları üstün körü değerlendirirsek sözel soruları kolaydı, fen bilgisi soruları zordu, matematik soruları ise beklenenden çok daha zorlayıcı oldu. Yani sınavın belirleyici dersi matematik oldu. Matematik sorularını yapabilmek için Türkçe hakimiyeti gerekiyordu. Tam sayfaya yayılan bol metinli matematik sorularını öyle tahmin ediyorum ki çok kitap okuyan öğrenciler çözebildi. 1973 yılında üniversiteye hazırlanan öğrencilerime dil yeteneği dersleri verirken şöyle söylediğimi hatırlıyorum: “Çocuklar Türkçe’yi ne kadar iyi yazar, okur ve yorumlarsanız hayatta o derece başarılı olursunuz. Okuduğunu anlamayan kendini yazıyla ifade edemeyen kişiler hayatta başarılı olamaz. Onun için Türkçe’yi iyi öğrenmelisiniz” demiştim. Sözel ve sayısal sınavların arasında verilen 45 dakikalık ara hiç kimsenin ön göremediği garip sorunlara sahne olmuş. Çoğu okulda velilerle öğrenciler mola esnasında görüştürülmemiş. Bunu sağlamak için veliler okul bahçesinden dışarı çıkarıldı. Bu arada sınırda bayramlaşma sahnelerini andıran manzaralar yaşandı. Bu sorunlar önceden görülmeli ve daha farklı çözümler önceden bulunmalıydı. Tek bir soruda birden fazla konu ve kazanım ölçülmesi öğrencileri zorladı. Ancak soruların tek bir kazanıma bağlı olmayacağı analiz ve sentez gerektiren çoklu kazanımların ölçüleceği bir şekilde ifade edilmişti. Müfredat dışından herhangi bir soru gelmedi ve soruların müfredata göre dağılımı dengeliydi. Sonuç olarak sınav kimseye sürpriz olmadı. Asıl sürpriz yeni bir öğretim yılının başında kitap seçimleri yapıldıktan sonra yapılan açıklamaydı. Genelde önce eğitim sistemleri ve yaklaşımlar değişir. Sonra değişim sonucunda aşamalı olarak sınav sistemleri değişir. Bu defa tersi oldu. Hem öğretmenler hem de öğrenciler hazırlıksız yakalandı. Zamanlama daha iyi yapılmalı, okullar, yayıncılar ve öğrenciler düşünülerek bir sene daha TEOG sistemine devam ettikten sonra yeni sistem devreye sokulmalıydı. Adrese dayalı yerleştirmeyle ilgili oluşturulan kurguda kafaları karıştırdı. Bazı soruların cevapları geç geldi. Bazıları ise hala gizemini koruyor. Bir de işin veli cephesi var. Önümüzdeki yıl kaç veli, “Benim çocuğum sınava girmeyecek. Zira akademik durumu yetersiz!” diyebilecek? Bu kadar zor bir sınavla gelecek yıl yüzde 100’e yakın bir oranda katılım olursa çocuklarımız TEOG sisteminden daha stresli ama bir o kadar da anlamsız bir yarışın içinde olacaklar. Sınava girmek için not ortalaması barajı getirilmesi bu sorunu çözebilir. Ancak bu seferde özel okulların not politikalarıyla ilgili yeni bir problem ortaya çıkıyor. Gördüğünüz gibi tartışılması ve çözülmesi çok fazla mesele var. Ama iyi niyet şart! Öğrenciler önce okulların yüzdelik dilimlerine sonra kendi yüzdelik dilimlerine bakarak tercih yapmalıdır. Sınavlara katılan tüm öğrencilere bundan sonraki hayatlarında başarılar diliyorum. Hepinize iyi hafta sonları Denge Gazetesi okurları… 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.