Takip Et
  • 23 Mayıs 2014, Cuma

Sözün bittiği an: Çizmelerimi çıkarayım mı?

Bundan yıllar yıllar öncesinde Cem Karaca o gür sesiyle şöyle söylüyordu:

Maden ocağının dibinde

Hava yok, ışık yok

Maden ocağının dibinde

Allah bile yok

Bir sen varsın, bir sen varsın direnen

Işık yok, hava yok

Eşin yok, karın yok

Maden ocağının dibinde

Ayırdılar seni dünyadan

Sevdiğini, oğlunu aldılar elinden

Aldılar elinden ışığını, havanı, taptığını

Maden ocağının dibinde

Bir sen varsın direnen

Allah bile yok...

 

Şair Şerif Erginbay bir madencinin dramının aşağıdaki mısralarla anlatıyordu:

Karıcığım hoşçakal ışığım azalıyor

Yanımda ölü arkadaşlarım

Artık kokulu ekmekler getiremeyeceğim sanırım

Buraya kadarmış çocuklarım, hoşçakalın

Hakkınızı helal edin anacığım, babacığım

Işığım azalıyor hoşçakalın

Üstüme değil içime çöken ocağın sessizliğinde

Tek, tek seslerinizi duyuyorum, yüzlerinizi görüyorum

Işığım azalıyor, soluğum azalıyor, biliyorum

Yavaş, yavaş dünyanın kara kalbine gömülüyorum

Işığım söndü işte gidiyorum

Ah, en çok da şimdi bir bilseniz

Nasıl da bulutları, ağaçları, gökyüzünü özlüyorum

Işığım söndü, hoşçakalın, arkadaşlarım çoktan gitti

Artık bende gidiyorum.

 

Ünlü Fransız Yazar ve Filozof Albert Camus: “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın” demiş. Ne kadar da doğru söylemiş. Soma kömür madeninde yüzlerce yoksul madencinin gruplar halinde değersiz canlılar gibi ölüyor olması, bu ülkede vatandaşlara layık görülen yaşam kalitesinin de bir göstergesi değil mi neticede?

En yetkili ağızlar bile günlerce tahmini rakamlardan bahsettiler. Vatandaşının her işine karışan ama madende çalışanları sayamayan bir devlet var karşınızda.

Yastayız. Millet, en yalın anlatımıyla tasada, kederde, neşede duygudaşlık diye tarif edilir. Söylenecek çok söz var, ama bu matem günlerinde değil. Önce acıyı derinden hissedelim. Aileden birini yitirmiş gibi. Ateş düştüğü yeri değil, bütün ülkeyi yaksın. Dua edelim, Soma’nın yasını tutalım. Göz yaşartan dokunaklı hikayelere kulak verelim Soma ile aynı duyguda birleşelim. Şimdi susma ve sabretme zamanı. 11 ay önce dünya evine giren mühendisin öyküsünü okuyalım. O bitkin, halsiz ve yaralı haliyle “Durun çizmelerimi çıkarayım, sedye kirlenmesin” diyen madenciyi anlamaya çalışalım. Kurtarma ekibine “önce arkadaşımı alın eşi hamile” diye seslenen madencinin asaletini ve fedakarlığını görelim. Birlikte doğan ikizlerin birlikte toprağa verilişinin hüznünü, babasının mezarı başında gözyaşı döken çocukların acısını yaşayalım. Soma’da insanın yüreğine dokunan hikaye o kadar çok ki...

Ne güzeldir Yaşar Kurt’un şarkısı; “Kamyonlar kavun taşır ben seni düşünürüm.” Soma’ da kamyonlar tabut ve madenci cenazesi taşıyor, kavunlar için yapılan soğuk hava deposuna, bekleyişler çeşit çeşit.. Ancak acının tepelediği insanların bekleyişi en derinden vuranı. Madenin baca gibi tüten ağzında, hastane kapılarında ve soğuk hava deposu avlusunda.

Tenleri kömürden Somalili bedenine dönmüş Somalı ölü maden işçilerinin. En yakınları bile tanımakta zorlanıyor. Bekleyiş sürüyor saatlerce. Gözyaşı, kırgınlık, pişmanlık ve kızgınlık ile beraber...

Baretiyle evini ısıtan, ışıtan, tenceresini kaynatan babaları ve onların acısıyla iki büklüm olanları anlayalım önce.

Evi ısınsın, çocuğu üşümesin diye kendini ateşe atabilen babaları.

Oturmuş ekran başında ulaşılan göçük sayısını izliyoruz, ışıltılı inşaat reklamları arasında. Açılan göçük sayısı, ulaşılan cenaze sayısı yer alıyor ekranların alt bandlarında.

Kanayan vicdan sayısından bahsetmiyor haber bültenleri! Bu saf, katıksız acıyı iliklerine kadar hisseden yürek sayısının azlığı esas tehlike oysa!..

Benim de düşüncelerimi aynen yansıtan bir şiiri buraya almak istiyorum. Şiir Selçuk İlçesi CHP Belediye Başkan Adayı Nuriye Çiğdem’in:

Bir yanım ölüm

Bir yanım düğün

Tutuyorum kendimi

Yüreğim düğüm, düğüm

Bir yanda kahkahalar var

Sokakta aldırmazlıklar

Rüya olmalı gördüğüm

Şaşkın gözlerimde, ne gülümseme

Ne de yaşlar var

Biriktirdiğim doğrulara

Ayağım takılıyor birden

Her yerim düğüm, düğüm

Yürüdüğüm yollar kördüğüm

İsyana ramak var

Rüya olmalı gördüğüm.

 

Başbakan'ın fıtrat yaklaşımı kendisi fark etmese de, madencilerin yaşayan ölüler olduğu gerçeğiydi aslında. Dünyanın en güvenli ocakları bizde olsa bile işçilerin sağlıklı ve mutlu olmaları sağlanamazdı. Belki tek patlamada vermezlerdi canlarını ama, her gün 40 lira karşılığında parça, parça göçmeye devam ederlerdi. Ölüm topyekün olmayınca kimsenin ruhu da duymazdı bu acıları. O yüzden bütün hücrelerimle derim ki ben, üç gün yetmez. Tüm ocaklar kapanmadan çıkamayız biz bu yastan. Madenciler yanacak, biz ısınacağız öyle mi? Hep birlikte donalım daha iyi...

Hepinize sağlıklı ve mutlu hafta sonları sevgili Denge okurları...

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.