Takip Et
  • 2 Ekim 2020, Cuma

GIDA HIRSIZLARI!

18 yıl önce yola dindar ve kindar bir nesil yetiştirmek üzere çıkmıştık. Kindarı bilmem ama dindar bir nesil yetiştiremediğimiz ortada. Gazetelerin üçüncü sayfalarına bakmak yeterli… Kadın cinayetleri, hayvanlara yapılan işkenceler, her türlü dolandırıcılık ve ahlaksızlık, fuhuş ve uyuşturucu… Lafa gelince halkımızın %99,9’u müslüman. Peki yukarıdaki eylemlerin hangisine müslüman dini onay veriyor?

Bir de gıda hırsızları türedi son zamanlarda. Sırf haksız kazanç elde edebilmek için halkın sağlığı ile oynuyorlar.

Sahtekarlık anlaşılmasın diye döner lohusa şerbetiyle renklendiriliyor. Bazı restoranlarda karabiber yerine ağaç parçaları konuyor. Tatlılarda Antep Fıstığı yerine bezelye kullanılıyor. Cacığa karpuz kabuğu rendeleniyor.

Lahmacuna konan kıymanın içine tavuk kemiği, kıkırdak olmak üzere bu işin uzun ve kötü bir listesi var. Bunlar cezadan korkmuyorlar, teşhir edilmekten utanmıyorlar. Kaldıkları yerden ahlaksızlıklarına devam ediyorlar.

Birileri at etinden sucuk yapıyor. Birileri zeytinyağına başka yağları karıştırıp satıyor. Ve birileri de telefonla milyonlarca lira dolandırıyor… Kurdukları şirketlerle trilyonlar çarpıyor… Birileri “hocayım” diyerek kadınların çıplak bedenine dua yazdığını söylüyor.

Birileri” şeyhim” diye kendini ilan ediyor ve garabet işlere imza atıyor. Birileri “şifacıyım” diyerek bitkileri karıştırıp satıyor. Para ve güce giden yolda her şeyi normalleştirmenin ve mubah(uygun)görmenin sorumsuzluğunu yaşıyoruz.

Uzman dediğimiz birileri sabahtan akşama kadar televizyon ekranlarında “şunu yiyin” diyor. Yine uzman birileri ise tam tersini söylüyor. Her kafadan farklı bir beslenme çantasının çıktığını gören toplumun aklı karışıyor.

Bin yıldan beri hala neyi nasıl yiyeceğimizi, neyi yemeyeceğimizi bilmiyoruz… Pusulayı kaybetmişiz adeta… Birileri sabahtan akşama kadar medyanın her alanında “şu caiz, bu değil” diyor. Başka birileri de tam tersini söylüyor… Her kafadan farklı bir fetvanın verildiğini gören toplumun aklı, kalbi, istikameti ve imanı da karışıyor. Bin beş yüz yıldan beri mensup olduğu dinin hukukunu bilmeyen toplum kendini bir labirentin içinde kaybediyor.

Neyi yiyeceğini ve sağlıklı bir yaşamın reçetesini bilmeyen, neye, nasıl inanacağı konusunda her gün farklı bir fetvanın peşinde sürüklenen büyük bir kalabalık haline ne zaman geldik? Bilmiyoruz…

260 üniversiteye, binlerce devlet okulları ve yüzlerce özel okullara rağmen niye bu haldeyiz?

Herkes konuşuyor ama sonuç ise sıfırla bitiyor. İçinde bulunduğumuz asrın en büyük salgını virüs aramızda gezinmeye devam ediyor…

Bilim adamları çok şey söylüyorlar ama hepsinin bulduğu tek çözüm maske, mesafe ve hijyen… Gerisi sayısız hikâyelerden ibaret… Ve dünyanın tüm insanları maskeyle uçurumların eşiklerinde gezinmeye devam ediyor.

Tarım Bakanlığı’nın denetimleri sonucunda bozuk gıda üreten firmalar ilan ediliyor. İfşa edilen firmalara ve ürettikleri ürünlerin içine koyduklarına baktığımızda oldukça şaşırıyoruz. Bu şirketlere, sahiplerine ve yöneticilerine en ağır cezalar verilmedikçe halkın sağlığı üzerinden para ve güç kazanmaya devam edilecek…

Gıda sektöründe ömür boyu şirket kurmalarına faaliyet göstermelerine de engel olunacak yasaların en kısa zamanda çıkarılması gerekiyor.

Milletin canını hiçe sayan aç gözlülerden, gıda teröristlerinden hesap mutlaka sorulmalı…

Cinayet sadece insanı öldürmekle işlenmiyor. Namusuyla çalışıp evine ekmek götürenlerin ekmeğine kan doğrayanlar da aynı suçu işliyor.

Halkın sağlığını hiçe sayarak ürettikleri bozuk gıdalar yüzünden kaç kişinin hastane köşelerinde tedavi gördüğünü bilmiyoruz ama her geçen gün kanser, şeker, kalp, damar, tansiyon, mide, bağırsak, diş ve cilt hastalıklarıyla insanların nasıl mücadele ettiklerini biliyoruz.

Zamanında bir hükümdarın yaptığı gibi ekmeği çamurdan yapan fırıncıyı kulağında tutup duvara çivilemedikçe anlaşılıyor ki bir şeyler düzelmeyecek… Çivi ise yasadır, kanundur… Yapanın yanına kar kaldığı bir asırda halkın dini, imanı, sağlığı, eğitimi ile birileri oynamaya maalesef devam edecek.

Cezalandırılan suçlular beş on yılda bir “ceza evleri doldu” gerekçesiyle tahliye edildikçe her şey zor düzelir.

Ve biz hayatın her alanında büyük kitleler olarak uçurumların kenarlarında gezinmeye devam ederiz…

Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.