Takip Et
  • 12 Aralık 2014, Cuma

Tren istasyonları, gar restoranları...

Otel odaları başlıklı yazımda belirttiğim gibi insanlar zaman zaman yalnız kalarak geçmişin muhasebesini yapabilmeli. Geçmişinizle karşılıklı oturarak konuşabilmelisiniz. Yalnız kalma ve geçmişimle muhabbet etme ihtiyacı duyduğumda tren garlarına giderim. Tren raylarını izlemek, gar bekleme salonlarında gayesizce oturmak, gar restoranlarında bir iki tek atmak, şöyle kendimle hesaplaşmak beni rahatlatıyor. Gar lokantalarının kendine özgü bir havası vardır.

Biliyor musunuz? En samimi dostum ve aziz arkadaşım rakıyla bir gar lokantasında tanıştım. Yıl 1962. Haydar Paşa Lisesi’nde yatılı okuyorum. Bir hafta sonu can sıkıntısıyla lisenin önündeki yoldan denize doğru yürürken karşıma çıkan büyük bir yapı olan Haydarpaşa Garıyla karşılaştım.Garı dolaşırken birden sol tarafta köşede eski ve tarihi mobilyalarla döşenmiş Gar Restorant'ı sanki beni içeriye davet etti.

İçeri girdiğimde gayri ihtiyari vitrinli buzdolabındaki mezeler alımlı bir şekilde bana bakıyordu. Gemlik’ten gelen siyah zeytinin üstüne Kaz Dağları'nın kekiğinden serpiştirmişler, Erzincan Tulum Peyniri'nin yanında Van’dan gelme ceviz içini tam ortasından ayırıp özenle dizmişler. Antalya’dan gelen domates,Ceyhan’dan karpuz, Kırkağaç’tan kavun, Edremit’ten ve Ayvalık’tan zeytinyağı, Aydın’dan incir… Burası Haydarpaşa garı ve lokantası… Anadolu meyvesiyle, sebzesiyle insanıyla, çoluk çocuğuyla buraya akıyor.

Haydarpaşa Garı, İstanbul’a açılan en önemli bir kapı; ışıklı aydınlık bir yapı, İstanbul’un kimliği, Türkiye’nin tarihi…Anadolu’dan gelenler, Anadolu’ya gidenler buraya indiler, buradan bindiler gidecekleri şehirlerine, kasabalarına, köylerine buradan ulaştılar.

Kadın, erkek, çocuk, genç, dede, nine, sivil, asker yurdun dört bucağı tamı tamına 140 yılı aşkın bir süre burada trenlerden indi ve İstanbul’a kavuştu. Buradan trenlere bindi güzelim demir yollarıyla Anadolu’ya ulaştı. Gar lokantasında önümde çoban salata ve duble rakı karşımdaki pencereden görünen tren rayları yani demir yolları… Tren düdüğü hasreti ve özlemi yansıtır.

Nice feryatlar, haykırışlar, çığlıklar gizlidir tren düdüklerinin yankısında… Bizim kuşak ve bizden öncekiler için trenler çok farklı anlamlar taşır. Tren düdüklerinin, lokomotif seslerinin ve kara tren dumanlarının yaşamımızda, anılarımızda derin izleri vardır. Nice tren düdükleriyle sevdiklerimize, özlediklerimize kavuşmuşuzdur ya da nice tren düdükleriyle sevdiklerimizi uğurlamışızdır yeni özlemlere…

Hele o müzik dinletisi gibi ritmli sesler çıkaran trenlerin içinde olmak ne büyük keyif verir yolculuk yapanlara… Biz trenlerle, trenli şarkılarla, türkülerle büyüdük. Garlar, raylar, gar lokantaları kısacası tüm demir yolları bir gönül köprüsü oldu bizim için. Nice sevda ve özlem güvercinleri uçurduk, o up uzun uzanan yürek damarlarımızdan bilinmezliklere doğru… Bazen giden trenlerle yüreğimizden bir tel koptu, bazen de trenler sevgiyi ve dostluğu getirdi bize… Her garın, her gar lokantasının bir hikayesi vardır dinlemesini bilene… Dinlemesini bilirseniz size de anlatırlar. İsterseniz bir deneyin. İşte İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan Sirkeci Gar Lokantası'nın duvarında okuduğum satırlar:

“Su serperler ya gidenlerin ardından

Dün askere, Hint'te, Yemen'e

Bugün ekmeğe

Yaban ellerine

Dönmezler de ondan

Yoksa niye serpsinler

Sirkeci’den tren gider

Ona binen verem gider

Bir kampanya çalar

Analar ağlar

Oğuuul, oğul!

Çocuklar öksüz

Gelinler dul

Sirkeci’den tren gider

Evim, barkım viran gider

Biz hep atla geçtik Tuna’dan

Böyle geçmedik

Avrat, uşak

Biz hiç böyle göçmedik

Beyler utansın

Sirkeci’den tren gider

Varım, yoğum, törem gider

Tuna, bizden utanır

Biz Tuna’dan

Yüzüne kapatır ellerini

Aldırma be Tuna’m

Yiğit çıplak doğar anadan

Burada ezan var

Orada çan

Her sabah çınlar tepemizde

Uyaaan, uyan!

Sirkeci’den tren gider

Bir yaldızlı Kur’an gider

Varım, yoğum, törem gider"

 

Dinlemeyi bilenlere neler söyler tren istasyonları, gar lokantaları… Üstad Necip Fazıl’ın istasyon şiiriyle yazımıza noktayı koyalım:

“Burda gelir insana

Boş günlerin usancı

Çalar birden kampana

Ölüm çanından acı

Sonra bir düdük öter

Kesik çığlık lala der:

Burdan bildik gidenler,

Yarın döner yabancı…”

 

Hepinize iyi haftasonları sevgili Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.