Takip Et
  • 20 Mart 2020, Cuma

BU DA GEÇER YA HU!

Dünya gözle görülemeyecek kadar küçük bir virüs yüzünden panik halinde… Herkes fikir yürütüyor ama bilgisiz fikirlerin kimseye faydası olmuyor! Türkiye’de ise durum farklı. Umreden gelen 20 binden fazla kişi karantinada olmaktan şikayetçi, çeşitli zorluklar çıkarıyorlar. Halbuki bilmiyorlar ki sevap kazanmak için gittikleri umreden, habersiz olarak kaptıkları virüsü bir başkasına bulaştırırlarsa bunun vebalinin ne olacağını düşünmüyorlar. Belki de bu vesileyle katil olacaklar haberleri yok! Virüs insanlara şu mesajı veriyor olmasın: “Ey insanlar, ben koronavirüs artık beni yakından tanıyorsunuz. Aslında ben size kötülük değil, iyilik yaptım. Nasıl mı? Bakın benim sayemde tüm insanların eşit olduğunu, zengin fakir, ünlü ünsüz, güzel çirkin, güçlü güçsüz fark etmediğini şaşkınlık içinde öğrendiniz. Bilim ve teknolojinin her şeyden önemli olduğunu, tarikatların, cemaatlerin nasıl çuvalladığını insanlık adına hiçbir şey üretmediklerini ve sizi nasıl sömürdüklerini yakından tanık oldunuz. Bu sahtekarların ‘Umreden’ gelen insanların devletin öğrenci yurtlarında kalmak zorunda olduğunu gördünüz. Ne demişti sizin en büyük kahramanınız? Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” Burada yazıma Dr. Hüsrev Çetin’den yaptığım alıntıyla devam etmek istiyorum. Şöyle diyor Dr. Hüsrev Çetin: “Gözle görülmeyen küçük bir canlı, ders veriyor insanlığa. Koronanın adaleti diyorum ben buna. Yarasaya dokunmuyor, insanı öldürüyor. Giymiş tacını başına, kim efendi gösteriyor. Bakmıyor, kimsenin gözünün yaşına, kılık kıyafetine. Son model arabasına, bankadaki hesabına. Hepimizin gözlerindeki korku aynı, ölüm korkusu. Market tezgahlarına saldırışımız aynı, kalmadı farelerden farkımız, telaşla kaçışımız aynı. Sınır tanımıyor korona. Uzak Asya’dan Amerika’ya, Kuzey Avrupa’dan, Afrika’ya. Herkes eşit korkuyor. Fakir köylü, zengin tüccar, sıradan işçi, zalim diktatör. Kıyametin provasını yapıyor adeta. Önemi kalmıyor hiçbir şeyin, hayatta kalmaktan başka. Kendini her şeyden üstün gören, Dünyanın efendisi insan, nerede o devasa kudretin, bu kadar mıydı? O yenilmez gücün, kuvvetin. Hey Amerika! Nerede o nükleer başlıklı füzelerin? Herkesi öldürmekle tehdit ettiğin. Ey koca Rusya! Kapatsana çelik ve soğuk duvarlarını, girmesin içeriye hiç kimse. Ey Alman! Ne oldu disiplinli çalışmana? Yetmedi mi? Kibirli Fransız! Anlamıyor mu bu küçük canlı, senin o burnu büyük duruşundan. Ya bizim şanlı tarihimiz? İman gücümüz? Bu da mı yetmedi? Ortadoğu’nun kendi bedenini patlatan cellatları! Yok mu bir intihar bombacısı, yok edecek bu küçücük virüsü. Koca Çin! Yapıyordun ya, her şeyin aynısını. Yapsana bu meretinde meretin de düşmanını. Tepeden konuşurken insanlık, düşmanı sanırken biri, diğerini. Ders almalı artık bundan. Ne kadar zayıf, ne kadar kırılgan. Gözle görülenden korkmazken, gözle görülmeyenden yok olma ihtimalinden. Korona, hepimize öğretti adaleti. Hepimizin eşit olduğunu, ne kadar zayıf olduğumuz. Kendine gel artık! Dersini al bu küçük virüsten. Bırakın böbürlenmeyi, birbirinizle savaşmayı, birbirinizin gözünü oymayı.” Bizim en az koronavirüs kadar çözmemiz gereken ciddi bir sorunumuz daha var. Önceleri fısıltı gazetesi deniliyordu ama artık sosyal medya dedikoduları deniliyor. Benim dedikodu tanımına itirazım var. Deprem oluyor, Türkiye seferber oluyor. Enkazın altındakileri sağ olarak kurtarmak, yaralıları biran önce hastaneye yetiştirmek için geceli gündüzlü bir çalışma yürütülüyor. AFAD’ı, UMKE’si, itfaiye ekipleri arama-kurtarma faaliyetlerinde göz yaşartıcı fedakarlık sergiliyorlar. Ama birileri hemen başlıyor. Yok depremde ölenlerin sayısı daha fazlaymış da… İdlip’ten şehit haberleri geliyor. Şehitlerimize biran önce ulaşmak, yaralı ve ölülerimizi biran önce hastanelere yetiştirmek için olağanüstü bir çaba sarf ediliyor. Hemen birileri ortaya çıkıyor. Yok efendim şehitlerin sayısı gizleniyormuş. Benzer durumu koronavirüste de yaşıyoruz. İngiltere’nin “Sürü” yaklaşımı, İtalya’nın durumu ortadayken Türkiye bu süreci iyi yönetmeye çalışıyor. En az bedelle atlatmak için müthiş bir çaba gösteriliyor. Yine o birileri çıkıyor, yok efendim koronavirüse yakalananların sayısı gizleniyormuş… Niye gizlensin? Gizlendiği takdirde bunun katlanarak bir salgın haline dönüştüğü bilinmiyor mu? Depremde ölenin ya da şehit düşenin ailesi, memleketi, yakınları, hastanede tutulan kayıtları, resmi işlemleri, cenazelerin kaldırıldığı mezarları yok mu? Türkiye bir çadır devleti değildir. Dün koronavirüsle ilgili gizli belge olduğu iddia edilen bir yazışma sokuldu, sosyal medyada. Sağlık Bakanlığı böyle bir belge düzenlenmediğini açıkladı. Millet can derdinde, birileri hala dezenformasyon peşinde. Bunu birilerinin iktidara muhalefet olsun diye yaptığı düşünülebilir ama ben o kanıda değilim. Bunlar düpedüz içimizdeki oyun bozucular… Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.