Takip Et
  • 7 Mart 2014, Cuma

Bebek’teki bebekli kız!..

Arnavutköy’den Bebek’e giderken yolun sağında, yarısı kıyıda, yarısı denizin üstünde bulunan 600 kişilik bir Kuyu Restaurant vardır. 60’lı yılların sonlarında bu restaurant İstanbul’un elit kesiminin buluştuğu bir merkezdi. Bundan kırk yıl öceki İstanbul’da “papremoonlar, Laylalar, Reynalar, Ak Merkezler” yoktu. Kuyu restaurant’ın 3 ortağından birisi oğlu yakın arkadaşımdı. İnce, uzun tipli bir çocuk olduğu için ona “İnce Mehmet” diyorduk. Ben boş zamanlarımda İnce Mehmet’le Kuyu Restaurant’ın önünde laflar, geleni geçeni keserdik. Kuyu’nun karşısında bahçe içinde beyaz, içinde aşağıdaki satırlarda anlatacağım güzel manolya ağacı bulunan görkemli bir bina vardı. Balta Limanı Apartmanı... Ve Balta Limanı apartmanının güzel bakılı bahçesinde çok güzel bir manolya ağacı, Balta limanı apartmanında iki şeye tutkuyla bağlanmıştım. 4. Kat balkonuna arasıra kucağında oyuncak bebeğiyle çıkan gözleri deniz mavisi saçlarıı bal sarısı 13-14 yaşlarındaki kıza ve bahçedeki o ağaca... o ağaca neden bu kadar bağlanmış olduğumu hiç bilmiyorum.

Yanıtını asla bulamayacağım sorulardan biri bu benim için. Tamam 4. Kat balkonuna çıkana vurğunum ama bu ağaca karşı hissettiklerim neyle açıklanabilir bilmiyorum. Ama o bir ağaç. Elbette canlı ama benimle konuşmaz, sabag yürüyüşlerine çıkamaz. Bir yaz günü deniz kenarında bir gölgelikte bir duble buzlu rakıyı paylaşamayız. Gece çimenlerin üzerine sırtüstü yatıp benimle yıldızları seyredemez. Her bahar geldiğinde çiçeklerini açacak diye içimi bir heyecan kaplar. Arkadaşım ince Mehmet zaman zaman bana takılır “Seninki gelin gibi süslenmiş yine sıra 4.katta” diye. O bir manolya ağacı, Manolyaların kışın yapraklarını döken cinsinden, ben ona” sevgili manolyam, çakır hülyam” diyorum.

Çiçekleri önce beyaz açıyor, sonra pembeleşiyor ve yapraklanmaya başladığında da çiçekleri tülden bir ötü gibi altındaki geniş gögeliği kaplıyor. Belki bu kadar güzel olmasının, çiçeklerinin bu kadar baş döndürücü olmasının nedeni bleki benim bu aparman ve bahçesine özel ilgim den dolayı olmsını da düşünüyor değilim.

Erkekler genellikle ilk aşklarını ilkokulda yaşarlar ve o ilk aşklar nedense pek uluorta ifade edilmez belki ama o güzel manlya ağacı dallarının altında hangi sessiz aşkların yaşandığını gayet iyi biliyor olmalı.

Ve belki de üzerindeki her çiçek, anlatılmamaış, sessizliğe mahkum edilmiş o masum aşklardan kaynaklanıyor. İşte o aşklardan birini size anlatmak istiyorum.

Onu ilk kez bu aparmanın . katının balkonunda kucağından bebeğiyle gördüm Tahminen 12-13 yaşlarındaydı. Bal sarısı saçlar, deniz mevisi gözleri vardı. Yanakları al aldı. 18 yaşındaydım, lseyi yeni bitimiş, şimdiye kadar önemli bir ilişi yaşamamıştım. Aşk, sevgi ve tutku nedir? Tam bilmiyordum. Bir kaç gün sonra Bebek’teki bebekli kızla tanıştık, bir özel kolejde okuyordu. Zaman zaman uzun yürüyüşlere çıkıyorduk. Zaten yürüyüşten başka bir şeyi ne biliyor ne düşünüyordum.

İstanbul’da karlı bir kış günü Taksim’den, Kabataş’a Gümüşsuyu yolundan inerken ellerim paltomun cebinde onun sol eli benim sağ elimle birlikte paltomun cebinin içinde birbirine kenetlenmişti. Ona ilk şiirimi yolda yürürken okudum.

“Ellerindi ellerimden tutan

Ellerimdi ellerinden tutan...

Bıraktığı an ellerimiz ellerimizi

Gökyüzüne vuracaktı gölgeleri ellerimizin

Kimbilir kaç martılar halinde...

Bir masada karşı karşıya

Seyrederken dudaklarını senin

Dile gelmiş ilk sevgiliydik

Henüz başlamış külrengi bahar

Ne savaş ne barıştık biz...

Bu dünyaya yeni gelmiş bir diyar,

Manolyaya gece konmuş kumrular..."

Zaman zaman ona Abdurrahim Karakoç’un dizelerini okuyordum...

“Sarı saçlarını deli gönlüme, bağlamışım çözülmüyor

Ayrılıktan zor belleme ölümü, görmeyince sezilmiyor

Yar deyince kalem elden düşüyor, gözlerim görmüyor, aklım yaşıyor,

Lambada titreyen alev üşüyor, Aşk kağıda yazılmıyor..."

Benim daha önceki sayılarda yayımlanan “O delikanlı bendim!...” başlıklı yazımı okuyanlar bu hikayenin sonunu biliyorlar.Yalnız ayrılırken ona okuduğum veda şiirini buraya almak istiyorum ve onun bana bir arkadaşım aracılığıyla gönderdiği şiiri sizinle paylaşmak istiyorum;

Veda

Elimde sükutun nabzını dinle,Dinle de gönlümü alıver gitsin!

Saçlarımdan tutup, kor gözlerinle,

Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!..

Yürü…

Gölgen seni uğurlamakta,

Küçülüp küçülüp kaybol ırakta,

Yolu tam dönerken arkana bak da,

Köşede bir lahza kalıver gitsin!..

Ümidim yılların seline düştü,

Saçının en titrek teline düştü,

Kuru yaprak gibi eline düştü

İstersen rüzgara salıver gitsin!..

Aradan uzun yıllar geçti.Bebek’teki bebekli kızı bir daha ne gördüm ne de haber alabildim.80’li yıllarda bir iş için İstanbul’a gittiğimde, İstiklal caddesinde İnce Mehmet’le karşılaştım.”Bende sana verilmek üzere bir şey var, Kuyu’ya gel hem eski günleri yad ederiz hem de emanetini veririm” dedi.

İnce Mehmet’le Kuyu’nun boğaza bakan pencerelerinden birinin önüne oturduk ve ben bana gönderilen yazıyı okumaya koyuldum:

“Beyaz apartmanın sekiz nolu dairesi denize karşıydı

Bebekli bir kız vardı

Kucağında bebek, balkona çıkardı.Pembe güllerle dolu bahçede

Üzernde siyah okul önlüğü

Ağzında sakız vardı

Gözleri deniz mavisi

Saçları bal sarısıydı

Peteğimin tadı-tuzu

Peteğimin arısıydı

Evleri denize karşı

Körpe dudaklarına ruj sürdü…

Gözlerini rimelledi

Saçı kızıla boyadı

Gözleri deniz mavisi saçları bal sarısıydı.

Evlerinin çardağı altında Kızıl saçları gül koktu…deniz koktu…

Evleri denize karşıydı ama

Dudaklarında artık okul marşı yoktu…

‘Benim güzel manolyam’şarkısını söyledi Bebekli kız

Okul marşını unuttu …

Dün tebeşir tutan elleri

Kadeh tuttu, Vale tuttu, As tuttu…

Şimdi Bebek’teki beyaz apartman dairesi

Yine masmavi denize karşı

Pembe güllerle dolu bahçesinde

Ne manolyam şarkısı, ne okul marşı,

Gelin oldu, anne oldu, kadın oldu Bebekli kız."

İnce Mehmet şiirden sonra devam etti:

Dün ona rastladım bebek sahilinde yürürken, evlenmiş.

Biri kız iki çocuğu olmuş.”Nasıl” diye seni sordu yanakları kızararak ve biraz da benden utanarak.”İyi” dedim.Acı acı gülümsedi!...Deniz mavisi gözleri masmavi denize bakarak ve iki damla yaş yanaklarına akarak…

İnce Mehmet yanaklarımı işaret etti, benim yanaklarımda ıslanmıştı.

Şayet bir gün yolunuz İstanbul’a düşerse bebek,Arnavutköy arasındaki Balta limanı apartmanının önünden sevgilinizle veya eşinizle birlikte benim güzel manolyamı görmeye gidin.

Dilinizde de bir minik şarkı olsa daha iyi: Koklamaya kıyamam, benim güzel manolyam!...

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.