Takip Et
  • 6 Eylül 2019, Cuma

DİYANET Mİ, HİYANET Mİ?

Bu başlıkla yazdığım ikinci köşe yazısı bu. Ne yazık ki.Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş bu görevde kaldığı sürece, daha çok bu başlıkla yazılar yazarız biz.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın camilere gönderdiği 30 Ağustos Cuma hutbesinde Atatürk adını silmesinin, Trabzon'da camiye asılan Atatürklü Türk Bayrağını kaldırtmak istemesinin tarihsel bağı var. Bugün adı Ali Erbaş olabilir, dün adı Durizade Abdullah idi. Bugün makamı Diyanet İşleri Başkanlığı olabilir, dün makamı şeyhülislamlık idi. Atatürk'ün ölüm yıl dönümünde önce ömrü, hayatı, Ulu Önder'e küfretmekle geçen Fesli Deli Kadir'i ziyaret etmiş, o garibim de şeyhülislam beni ziyarete geldi diye sevinmiştir. Mustafa Kemal, ülkesi emperyalist ülkelerin esareti altında kalan ülkeyi düzlüğe çıkarmış, tüm zorluklara karşı halkına özgür bir ülke hediye etmiştir. Şimdi soru şudur; Dİyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın bu tarihsel mücadelede yeri neresidir? "Keşke Yunan galip gelseydi" diyenlerle aynı safta olması bunun yanıtıdır. Herkes safına geçmelidir. Ya Ali Erbaş safındasın, ya Atatürk...

Başında bulunduğu kurum, yine Atatürk adını zikretmemesi nedeniyle tartışmaların odağındadır çünkü bu kurumu yöneten zihniyet Atatürk'ü anmak ve bir Fatiha göndermesi gereken hangi zaman olursa olsun Atatürk'ü yok sayarak Türk tarihi ve cumhuriyet değerleriyle açıktan kavga etmektedir. Bu kurumda alenen bir Türk düşmanlığı yapılmakta ve Atatürk ismi bilinçli bir şekilde yok sayılmaktadır.

Mustafa Kemal'in bizzat kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bunu yapması büyük bir vefasızlık ve nankörlük örneği olmaktadır. Atatürk'ün kurduğu bir kurumda başkanlık sıfatı taşıyacak ve o kurumdan maaş alacaksın, o kurumun sıfatından dolayı gittiğin her yerde kapılar sana açılacak ama Atatürk'ten bir cümlelik övgüyle bahsetmeyecek ve cuma hutbelerinde cami cemaatini Atatürk'ün ardından bir Fatiha okumaya davet etmeyeceksin...

Prof. Dr. Ali Erbaş'ın başında bulunduğu ve bütçesi 5-6 bakanlığın bütçesinden fazla olan Diyanet İşleri Başkanlığı, 30 Ağustos Zafer Bayramı'na denk gelen cuma günü yine hutbelerde Atatürk'ün ismini anmamaya özen gösterdi. Prof. Dr. Ali Erbaşın bu konuda çizgisi oldukça bozuktur. Adil Öksüz gibi FETÖ'cüleri yetiştiren Ali Erbaş, bu tavırlarıyla adeta belli bir kesime meydan okumaktadır. Prof. Dr. Ali Erbaş madem Atatürk düşmanıdır, niçin kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığını görevi kendisine teklif edilince 'Atatürk'ün kurduğu hiç bir kurumda görev almam' dememiş, diyememiştir. O görevi kabul ettiysen Atatürk'e saygılı olacak ve o kurumu Atatürk'ün kurduğunu her fırsatta göstereceksin. Prof. Dr. Ali Erbaş'ın FETÖ sicili ortadayken, o kurumun başına getirilmesi de ayrı bir tartışma konusudur. Prof. Dr. Ali Erbaş göreve gelene kadar Türkiye'de pek tanıyan yoktu. Onu göreve geldiğinde ortaya saçılan FETÖ sicili üzerinden tanımış olduk. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ın 15 Temmuz alçak darbe girşiminin ana beyni olan Adil Öksüz'ün doktora tezi savunmasında jüri üyesi olması... Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ın FETÖ'de bir zamanlar dinler arası diyalog faaliyetlerini yürüten KADİP'in (Kültürler Arası Diyalog Platformu) yönetiminde yer alması.. Ve çevirisini yaptığı bir kitapta; "Dünyayı bir köy haline getirdiği günümüzde bu tür eserlere çok ihtiyaç vardır...Bu çeviriyle dinler arası diyaloğa bir nebze olsun katkıda bulunduysak bahtiyar hissedeceğiz" ön sözünü yazarak, hak din İslam ile bozulmuş dinleri eşitleme projesinde yer alması enteresandır. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın FETÖ'nün kapatılan Kimse Yok Mu? derneğinde aktif çalışan olması ve bu derneğin Sakarya'daki toplantısında FETÖ'cülere ''gönül erleri'' diye seslenen kişi olması herkes tarafından bilinmektedir.

FETÖ'nün bir gazetesine abone olanın, dershanesinde okuyanın, yedi sülalesi bedel öderken, Ali Erbaş bu siciliyle Atatürk'ün kurduğu kurumun başına getirilmiştir. Hem de bu sicil sıradan, basit bir sicil değil. FETÖ'nün en büyük faaliyetlerinin hepsinde aktif olarak rol aldığı bilinmektedir. Hem bu sicilin kanburunu taşıyor, hem de Atatürk'e alenen saygısızlık yapıyor. 15 Temmuz günü FETÖ'nün suikastine uğramaktan son anda kurtulan Cumhurbaşkanı Erdoğan, böyle bir sicil karşısında artık gerekli önlemi almalı ve tavrını göstermelidir. Ali Erbaş'ın Atatürk'e alerjisi varsa, düşmanlığı sürekli büyüyorsa ve kendini bu konuda düzeltmiyorsa yapması gereken "Atatürk gibi birinin kurduğu kurumda yönetici olmam ruhuma, düşüncelerime, fikrime aykırı" diyerek istifasını tez elden sunması doğru olacaktır kanısındayım. Diyanet İşleri Başkanı sıfatını taşıyan birinin sosyal medya sayfasındaki paylaşımlarının altına yazılan yorumlardan biz utanıyoruz. Kendisi utanmıyor mu, sıkılmıyor mu acaba?

Hepinize iyi haftasonları değerli DENGE okurları.. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.