Takip Et
  • 1 Haziran 2018, Cuma

SEÇİMLER, YA SONRASI?

Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 23 gün kaldı. Baktığımızda iki parti başa güreşiyor. AKP ve CHP…

 

Partileri inceleyecek olursak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, daha önceki seçimlerde bir Ekmeleddin vakası yaratarak Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk turda kazanmasını sağlamıştı. CHP’nin oyu yüzde 27, MHP’nin oyu yüzde 17 ve HDP’nin oyu ise yüzde 13’tü. Üçünü topladığımızda yüzde 57 ediyor ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yüzde 43’le ilk turda kazanmıyordu. 'Aynı yöntemleri kullanarak değişik sonuçlar olacağını düşünenler aptaldır' diye bir söz varken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu seçimde de aynı yola başvurarak Abdullah Gül’ü çatı aday yapmak isteyerek ikinci Ekmeleddin vakasına imza atacakken gerek Meral Akşener’in direnmesi ve gerekse kendi parti tabanının isyanı nedeniyle bu hevesinden vazgeçmek zorunda kaldı. Bu arada şu iddiamı da belirtmeden geçmeyeceğim. 24 Haziran seçimleri CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olarak katılacağı son seçimler olacaktır. Muharrem İnce’yi aday yaparak bir taşla birkaç kuş birden vurmak istedi.

 

Hem parti içindeki iktidarını güçlendirmek, hem de Muharrem İnce ve muhaliflerinden kurtulmak!

 

Muharrem İnce’nin kazanamayacağını varsayarak yine bir taşla birkaç kuş vurmayı hedefliyor. Ama şunu unutuyor ki eğer cumhurbaşkanlığı seçiminde Muharrem İnce, CHP’nin aldığı oydan 1 oy bile fazla alır ise Genel Başkanlık yarışını yeniden başlatacaktır.

 

Ciddi sağlık sorunlarıyla uğraşan 80 yaşındaki Deniz Baykal’ı yeniden aday göstermesi ise Kılıçdaroğlu’nun yeni bir şaşkınlığıdır. Yeri gelmişken… Abdullatif Şener, Mehmet Bekaroğlu, Sezgin Tanrıkulu ve Tuncay Özkan aday gösterilirken İlhan Cihaner, Dursun Çiçek, Barış Yarkadaş ve Mustafa Balbay’ın dışarıda kalması anlaşılır gibi değildir. Hele Aydın’da Hüseyin Yıldız’ın ikinci sıraya alınırken Metin Lütfi Baydar’ın liste dışı kalmasını anlamak mümkün değildir.

 

CHP hakkında yazacak çok şey var ama… Biraz AKP’ye bakalım: 16 yıllık iktidarlarında çok şeyler yaptılar, yalnız biz Amerika’ya katil derken AKP Amerika’nın eş başkanlığını yapıyordu. Biz FETÖ’ye terörist derken onlar muhterem hoca efendi diyorlardı. Biz orduya sahip çıkalım derken onlar balyoz ve ergenekon hareketlerini destekliyorlardı. Biz ülkemizin muasır medeniyetler seviyesinde olmasını istiyoruz, onlar tarikatlar, şeyhler ve müritler ülkesi istiyorlar. Biz ormanlara, yeşillere, derelere sahip çıkmak istiyoruz onlar rant uğruna bunları yok ediyorlar. Anadolu çocukları sanayi de çıraklık, tarlada ırgatlık, kışlada ve hudutlarda askerlik yaparken onlar çocuklarına çürük raporları ve gemicikler aldılar.

 

AKP hakkında yazacak çok şey varda 16 yılı birlikte yaşadık herkes her şeyi benim kadar biliyor diye düşünüyorum. Türkiye’ye dair “tedirginlik” seçim sonuçlarının ne olacağının bilinmemesi değil. Her seçimin kazananı kaybedeni olur. Problem, kaybedenin nasıl tepki vereceğinin bilinememesi. Diyelim AKP kazandı. Ortalık toz duman olacak ve sandıkta hile yapıldığı iddia edilecektir. Diyelim muhalefet kazandı. 16 yıllık iktidar konforundan sonra, nasıl bir kabulleniş ve geri çekiliş yaşanır, tasavvuru bile zor görünüyor.

 

Kutuplaşma o kadar yüksek seviyeye gelmiş durumdaki, tepkilerin ölçüsüz olma ihtimali herkesi ürkütüyor. Neticede kaybedenin de yüzde 50 seviyesinde olduğu unutulmamalı.

Kazanan kaybedeni kucaklamadığı durumda “oluşan anafor” açık söyleyeyim bu ülkeyi “yer, bitirir.” Yeni iktidar eskilerini tüm kazanımlarından tasfiye etmeye kalkarsa “iç barış” hiç şüpheniz olmasın, tehlikeye girer. Ya da, mevcut iktidar seçimleri kazanır ve aynı alışkanlıklarını tırmandırarak sürdürürse hani o şehirlerdeki “uysal kitle” nerede duracağını bilinemeyen tepkiler oluşturabilir. (Gezi olayları gibi…)

 

Bu nedenlerle siyasetçilerimize çok ciddi görevler düşüyor. Seçim sonuçları belli olmadan ortamı yumuşatan açıklamalar yapmalıdır. Demokrasilerde kin, intikam olmaz, olmamalı.

Sağduyu, bu denli gerilen ülke ortamında kazananın karşı tarafı dışlamadan olabildiği ölçüde barışçı bir yönetim anlayışı oluşturmasını arzu ediyor. Zira, başta “hukuk ile adalet” ve “ekonomi” olmak üzere, kırılıp dökülen pek çok değerin elbirliği ile düzeltilmesine acil ihtiyaç duyulduğu zamanları yaşıyoruz.

 

Çevremiz ülke olarak ateş çemberi… Bir de biz bu ateşe istemeyerek veya bilmeyerek kömür atmayalım…

Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.