Takip Et
  • 14 Nisan 2017, Cuma

Bir çöküşün öyküsü…

Çok değil 10 yıl öncesine kadar Latin Amerika solu için Venezuela bir başarı öyküsüydü. Bugün orta gelirli bir ülkenin ancak çok ciddi bir savaşla yaşayabileceği düzeyde bir sosyal ve ekonomik çöküntünün girdabında. 30 milyon nüfuslu ülke, sadece dünyanın en kötü ekonomik görünüme değil, Batı Yarımküredeki en ciddi insanı, krize de sahne oluyor. Sadece 2016 yılında ekonomi yüzde 19 daha küçüldü. Bu küçülme oranı ülke bir savaşta bile olsa vahim bir oran olurdu. Venezuela bir savaşta bile değil. Enflasyon yüzde 700’ler de. En temel ilaçlar bile bulunamıyor. Bütün dünyada yıllar önce yok olmaya yüz tutan difteri hastalığı Venezuela’da yeniden baş gösterdi. Sıtma ve kolera salgınları hızla artıyor. Ve bunlara karşı koyabilecek bir sağlık sistemi yok. Yakın yıllara kadar Venezuela hükümeti, en yoksul mahallelere bile hastane açmakla övünüyordu. Şimdi bu hastanelere yolu düşen yoksullar, orada yiyecekleri yemeği, sargı bezini, yara bandını vs. kendileri evlerinden götürmek zorunda.

Ülkenin gıda stokları tükenmiş durumda. Marketlerin rafları boş. Ülkedeki tek bolluk kuyruklarda. Ekmek ve temel gıda maddelerini alabilmek için bile saatlerce bazen günlerce kuyruklarda beklemek gerekiyor. Sık sık şehirlerde yağma olayları yaşanıyor. Venezuela parası ‘Bolivar’ın hiçbir değeri yok. Teraziyle tartılarak miktarının tespit edilmesi sık rastlanan bir görüntü. Çıkan isyanları ve her türlü protestoyu hükümet şiddetle bastırmaya çalışıyor. Venezuela şu anda dünyada en fazla şiddet yaşanan ülkelerden biri. Bir zamanlar Güney Amerika’nın cazibe merkezi olan Caracas’ta kimse akşam karanlığı çöktükten sonra dışarı çıkmıyor.

Çeteler tarafından ilan edilmiş gayriresmi sokağa çıkma yasağı var. Caracas, dünyada cinayet oranı en yüksek şehirlerden birine dönüşmüş durumda.

Peki ne oldu da böyle oldu? Venezuela’nın parası olmadığı için mi? Hayır. Venezuela, dünyanın en büyük petrol rezervine sahip ülkesi. Yerin altında Suudi Arabistan’ınkinden bile fazla petrolü var. Son 15 yılda sadece petrolden bir trilyon dolardan fazla gelir elde etti. Elbette ki son yıllarda petrol fiyatlarındaki düşüşün gelirde azalmaya yol açtığı bir gerçek. Ancak Venezuela’da olan biteni bununla açıklamak mümkün değil. Gerçek şu ki Venezuela yıllardır bir kişi tarafından kötü politikalar ve berbat kararlarla yönetiliyor. Halk da bu kötü politika ve kararları, günü kurtaran küçük menfaatleri karşılığında sürekli ödüllendirdi. Halk ülkesini nasıl bir felaketle sürüklendiğini fark ettiğinde ise artık çok geçti. Devletin kasası başkanın kumbarası olmuştu.

Hugo Chavez, 1998’de ilk kez aday olup ‘Petrolün parasını ülkenin yöneticilerine ve bir avuç zengine değil, halka yedireceğim’ dediğinde bu, yoksulluklardan bıkmış yoksul halkın kulağına tatlı bir melodi gibi gelmişti.

Yüzde 56 oy ile devlet başkanı seçildi. İlk yıllarında ılımlı merkez sol politikalar yürüttü. Farklı politik kesimlerden isimleri de çeşitli görevlere atadı. Yabancı yatırımcıları ülkesine yatırıma davet etti. Fakat gücü arttıkça kendisine başka rota çizmeye başladı. 2005 yılında ‘21’nci yüzyıl sosyalizmi’ adını taktığı ve Chavismo (Çavizm) diye anılan yönetim felsefesini ilk kez açıkladı. Özel şirketler ekonomik faaliyetin büyük kısmını yürütüyordu ama bu özel şirketler, devletten tamamen bağımsız değildi. Bir çoğunun arkasında Chavez ve adamları vardı.

Chavez varlık fonu olarak FONDEN’i kurdu. Ülkenin milyarlarca dolarlık gelirinin nasıl harcandığının tek belirleyicisi oldu. FONDEN, fondaki milyarlarca doları Chavez yönlendirdiği yerlere aktardı. Fon 2012 yılında ülkenin tüm kamusal yatırım harcamalarının yarısını yapar hale gelecek kadar büyüdü. Sadece 2005-2012 arasında en az 100 milyar dolardan fazla parayı hiçbir ekonomik getirisi olmayan, çoğu yarı inşaat olarak kalan ölü yatırımlara gömdü. Muhalifler bu fona Chavez’in kumbarası adını taktı.

Ülkenin parası üzerinde kendinden önceki hiçbir devlet başkanın sahip olmadığı bu denetim yetkiyi seçimlerde bir avantaja dönüştürdü. Paradan küçük bir bölümü daha önce hiç yatırım görmemiş varoşlara ve kırsal kesime akıtıldı. Doğrudan azar azar nakit para dağıtma üzerine kurulu bir sistem. Bundan dolayı yoksul bölgelere yollar, tüneller, hastaneler yapıldı.

Art arda yapılan bu açılışlardan dolayı sadece muhalifler değil, tarafsız analistler bile kötü gidişi anlattıklarında Venezuela halkının büyük bir bölümü doğal olarak onlara inanmıyordu. 2012’de Ajanslara konuşan halk, ‘Chavez’in ülkenin parasını çarçur ettiği bir yalan. Gerçek olsaydı böyle yollarımız, binalarımız olabilir miydi?’ diye tepki gösteriyordu. Şu anda hiçbir ülke Venezuela’ya borç vermiyor, kredi açmıyor. 60 milyar dolar alacağı olan Çin Cumhuriyeti Venezuela’nın tüm petrol gelirlerine el koymuş durumda.

Devlette tek başlık Venezuela halkına felaket getirdi.

7-8 yıl öncesine kadar Güney Amerika’da herkesin gidip yaşamak istediği bir ülkeydi Venezuela. 16 yıldır aşama aşama inşa edilen bir çabayla ağır ağır intihar eden bir ülke görünümünde. Hukuk adaletin değil rejimin hükümranlığının aracı. Devletin her köşesinden yolsuzluk ve organize suç, toplumun her köşesinden yoksulluk ve sefalet akıyor. En masum itirazlar, protestolar bile güvenlik kuvvetlerinin sert şiddeti ile bastırılıyor.

2015 yılında polis, Daniel Yabrudy adlı muhalif aktivist ile arkadaşlarını, Caracas’taki bir süpermarketin önünde kuyrukta bekleyenlere kahve ve su ikram ederken gözaltına aldı. Polise göre suçları büyüktü. Çünkü bardakların üzerine şöyle yazmışlardı: ‘Bulunduğunuz ortama asla alışmayın! Daha iyi yaşamamız mümkün.’

Güç insanı bozar, mutlak güç mutlaka bozar!

Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.