Takip Et
  • 6 Nisan 2018, Cuma

KİMSELER GÖRMEDİ ÖPÜŞTÜĞÜMÜZÜ, YAĞMURDAN BAŞKA…

Ilık bir bahar akşamı, hava karardı. Ve ben eskilerden bir Neşe Karaböcek şarkısı (1977) dinliyorum.

 

Hava kararmıştı, yağmur yağıyordu

Dudakları sırılsıklamdı

Elleri üşüyordu

Bir öptüm, bir öptüm, bir daha öptüm

Kimseler görmedi öpüştüğümüzü

Yağmurdan başka, iki gözüm çıksın

Ne zaman yağmur yağsa utanıyorum

İnci dişleri, kalem kaşları

Mor menekşe gözleri vardı

Elleri üşüyordu

Bir öptüm, bir öptüm, bir daha öptüm

Kimseler görmedi öpüştüğümüzü

Yağmurdan başka, iki gözüm çıksın

Ne zaman yağmur yağsa utanıyorum.

 

Evet bahar geldi, topraktan fışkıran rengarenk çiçekler, ışıldayan davetkar sular, havada leylekler, sofralar da bereket… Mevsimlerin en çiçeklisi, en kelebeklisi… Edebiyattan modaya, sinemadan teknolojiye…

Çocukken ve gençliğimizde bahar geldiğinde söylediğimiz, dudaklarımızdan düşürmediğimiz bir tekerleme vardı. Marş gibi aklımızda yer etmişti:

 

Nisan Mayıs ayları

Gevşer gönül yayları

Başlar bahar aşkları

Kalplere vur bir zımba

Rumba da rumba

***

Bir su gibi süzül ak

Baygın baygın yan yan bak

Her gün ayrı canlar yak

Kalplere vur bir zımba

Rumba da rumba

***

Al bir salon gelini

Koy kalbine elini

Sevdim tatlı dilini

Kalplere vur bir zımba

Rumba da rumba

***

Al bir İstanbul kızı

Yanakları kırmızı

Sandım sabah yıldızı

Kalplere vur bir zımba

Rumba da rumba

 

Bahar; Nisan yağmurları yanında hüznün aşkla birleşmesini tasvir eder.

“Gönül üzgünlüğü, gam, keder, sıkıntı, iç kapanıklığı” gibi tanımlarla açıklar sözlükler hüznün anlamını. Ama biliriz ki kelimelere dökülemeyen bir yanı vardır hüznün…

İçinde umut taşır, hasret taşır, heyecan taşır… Ve bizler biliriz aslında hüznün Nisan yağmuru gibi olduğunu. Bir bakışla, bazen bir sözle düşer gönlümüze ya da bir şarkı, bir şiirle içimize çöker ağırlığı. Bereket versin öyle uzun sürmez geldiği gibi gider ve ardında bıraktığı dudaklarda yarım kalan tatlı bir gülümseme, göz pınarlarımızda biriken birkaç damla yaş ile...

Yağmur gibidir bu şehrin aşkları da, tıpkı Nisan yağmurları gibi. Olmadık bir anda sırılsıklam eder adamı, aşkın içine katıp iliklerine kadar ıslatır. Habersizce gelir, hazırlıksız yakalar… Su damlası yüklü bulutlar başınıza yağabilecek en güzel yağmurları yağdırır. Siz kaçmaya bile fırsat bulamadan saçınızdan damlarken rahmet damlaları henüz farkında değilsinizdir yaşayacağınız anların… Ve bitişi de öyle birden bire olur. Sudan çıkmış balık misali kalıverirsiniz ne yapacağınız bilmeden. Gözyaşı olarak yağmaya devam eder AŞK’ın sağanakları. Ta ki son damlayı düşürene kadar sürer hüznünüz. Ve ardından güneş açar, ”Yaza merhaba…” der gönüller.

Bir dahaki yağmura değin için için bekler dururuz hüznün dudaklarımızda bıraktığı buruk tadı. Beklediğimiz aşktır aslında. Göğsümüze doğrultulmuş bir mızraktır hayallerimizi süsleyen…

Nerede, ne zaman karşımıza çıkacağını bilemeyiz. Kaderimize bağlarız gelişini…

Rastlantı, diye bir şey yoktur, her şey Yaradan’ın lütfudur biz kullarına. Eros’un okları diye çocukluğumuzda anlatılmış mitolojik bir hikayeye inanmayı yeğlerken bir yanımız, gerçeği göz ardı edemeyiz.

İnsanoğlunun hamuru aşk ile yoğrulmuştur. Ve başımıza düşen aşk yağmurundan kaçış yoktur. Onun hüznünde bulduğumuz mutluluğu, içimizde yaşattığı coşkuyu yaşamadan gitmek yoktur bu şehrin yağmurlarından.

Kapatırız şemsiyemizi... Varsın yağsın aşkın hüznü... Yazımızı şarkıyla başlattık, şiirle bitirelim.

 

Gözlerim yanıyor hüzünden

Ah keşke söyleyebilseydi şarkılar

Ya da öyle bir söz yazılsaydı ki

Yaşarmayan kalp kalmasaydı

Sahi ben mi demiştim o lafı

“Gözyaşı temizler mi yalanı?”

Yetimliğime ekledim yokluğunu

Gel de çöz şimdi bu düğümü

Boş ver…

Sen yine de gülümse

Ben toplarım yağmurların hüznünü,

Hepinize iyi haftalar sevgili Denge Okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.