Takip Et
  • 12 Ağustos 2022, Cuma

ÖNCE ÖVERLER, SONRA SÖVERLER VE DÖVERLER!

Çankaya Köşkü'nde büyükelçilere yemek veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; ‘Türkiye ne Doğu’ya ne Batı’ya sırtını dönebilir. Doğu’yla da Batı’yla da ilişkilerimizi güçlü tutmamız gerekiyor. Karşılaştığımız çifte standartlara rağmen Avrupa Birliği hedefimizden vazgeçmedik’ dedi…

Dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise ‘Avrupa güvenliğinin Türkiye'ye ihtiyacı var. Türkiye'nin de Avrupa'nın bir parçası olarak kıtanın güvenliğine katkı sunma sorumluluğu var. Kıtanın bu zor döneminde yeniden dikkatimizi Avrupa'ya veriyoruz. Türkiye Avrupa’dır’ dedi.

Bütün bu sözlere karşın Irak'ın kuzeyindeki PKK kampları vuruluyor… Başta İslam ülkeleri olmak üzere tüm AB ve ABD Türkiye'yi kınıyor.

35 yıldan beri PKK'nın saldırılarını, katliamlarını, cinayetlerini bir gün dahi kınamayan bazı Müslüman ve Avrupa devletlerinin gerçek yüzü bu… Kardeşlik bir masaldan ya da bir türküden ibaret işte…

PKK'lılar ise Londra'da protesto gösterileri yapmış, İngiliz polisi PKK'lı göstericilere müdahale ettiği için bazı medya kuruluşları olayı ABD'de yaşanan ırkçılık karşıtı eylemlere dahil etmek istiyorlar. Bizim dinlerle, ırklarla, dillerle bir savaşımız yok… Terör örgütleri ile savaşımız var. Dışımızda ve içimizdeki terör bağımlılarının anlayamadığı gerçek bu… Lakin bu gerçeği dünyaya anlatan, yazanların da sayısı az. Neden? Bu ülkenin güvenlik sorunu sadece asker ve polisin derdi midir? Eskiden düşünceleriyle batılı, duygularıyla doğulu aydın yüzler vardı…

Görünenin değil arkasında gizlenmiş gerçeklerin peşinde olan o yüzler ‘toplumların küllenmiş meselelerine çağdaş yaşamın süslü elbiselerini giydirmeyi’ başarabiliyordu.

Azerbaycanlı filozof Selahaddin Halilov ; ‘Büyük yazarlar halkın sesi ve düşüncesini beyan etmekle kalmazlar, aynı zamanda yaşadıkları devrin sosyal, kültürel ve psikolojik atmosferini de ele alırlar’ diyor. Böyle kaç kişinin kaldığını bilmiyoruz ama günlük kişisel polemiklerle, kavgalarla, savaşlarla amaçlarına kavuşmak isteyenlerin ve gün tüketenlerin kimler olduğunu biliyoruz… Ve diyoruz ki ‘Yırtıcı kuşların ömrü az olur’

Vatan, millet, bayrak diyen yerli sermayeyi yok ettiler. Ahmet Kabaklı, Cemil Meriç ve değerli hocam Tarık Buğra gibi kalemlerin yokluğunda meydanların kimlere kaldığını görüyoruz. Bir davanın savunucuları popüler değil, saygın ve kendilerine inanılan kişiler olmalı…

Popüler kişilerin tek derdinin sabahtan akşama kadar kendilerini bir yerlere taşımak ve kendi gemilerine su taşımak olduğunu da biliyoruz.

Hocam Tarık Buğra diyor ki; ‘ Sanata, politik hiçbir sosyal akım, hiçbir zaman ve hiçbir ülkede tutunamamış, yayılamamıştır. Dış propagandaya Milli Savunma ve Milli Eğitim bütçelerinin topundan fazla para ayıran Rusya daima ilk iş olarak edebiyatçılara, yazarlara yapışır’

‘Karl Marx, Lenin, Troçki, Stalin diye sayarlar. Aslında laftır bunlar’ diyen Tarık Buğra şu ilginç tespiti yapıyor; ‘Ekim ihtilalinin, şu dünyanın başını saran problemin aracılarıdır onlar, kabzımallarıdır. Meyveyi Tolstoy’lar, Gorki’ler, Puşkin’ler yetiştirdi. Pazara süren bunlardır. Hala da öyle’.

Bugün Lenin'i arayan, soran yok. Mozolesinin önünde daha önce kuyruklar oluşuyordu ama Glasnost' dan sonra ziyaret eden bile yok.

Kolomb' un heykellerinin yıkıldığı gibi hepsini heykelleri yıkılıp gitti. Lakin Tolstoy, Gorki ve Puşkin ve diğerleri hala var. Anlatmak istediğim budur.

Kutsal bir davanın, yolculuğun savunucuları ve aydınları da saygın kişiler olmalıdır. Sabahtan akşama kadar bağırıp çağıran ve çığırtkanlık yapanlar değil…

Milyonlarca takipçisi olanların hallerine bakıyorum. Ve kim neyi, neden takip ediyor anlayabilmiş değilim. Sosyal medya bezirganları ve trollerinin her şeyi terörize ettiği günlerden geçiyoruz. Bu kadar yazdılar çizdiler ama içlerinden bir Nazım Hikmet, Necip Fazıl çıkmadı… Neden?

Ve bir Abdürrahim Karakoç, Atilla İlhan, Cemal Süreyya, Ahmet Arif, Ahmet Erhan, Erdem Beyazıt, Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu’ da çıkmadı. Nedenini, niçinini düşünmeliyiz.

Övülmeye aşırı düşkün halimizden memnun gibiyiz. Oysa övülmek nedir ki ‘kalabalıkların iltifatlarına fazla aldanmayınız… Bugün överler, yarın söverler hatta döverler’ diyen Geylani'yi hala anlayamadık mı?

35 yıldan beri PKK'ya karşı bu ülkenin aydınları, yazan ve çizenleri, konuşanları Tolstoy, Puşkin ve Gorki’ler gibi ortak bir duruş sergileyemedi.

Ve meyveyi yetiştiremedikleri için haklılığımızı dünyaya anlatmakta zorlanıyoruz. Kaç asırdır küllenmiş bir meselemizdir, bilmiyoruz’

Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.