Takip Et
  • 10 Temmuz 2020, Cuma

DİSLİKE

Son günlerde bir Z kuşağı muhabbeti aldı, başını gidiyor. Z kuşağı 2000 yılından sonra doğan çocuklara deniyormuş. Biz 68 kuşağının onları anlaması zormuş. Bilgisayar ve akıllı telefonlarla büyüyen kuşak 26 Haziran Cuma günü iktidara dislike çekmiş.

Ne demek “dislike?“ Bu İngilizce bir kelime, karşılığı; “beğenmemek, sevmemek, hoşlanmamak” anlamında. Konda araştırma şirketinin belirlemelerine göre: Hızlı düşünme metotları yüksek, toplumsallıktan çok bireyseller, bağımsız ve özgür olmayı seviyorlar, ama takım çalışmasına da yatkınlar, özgüvenleri yüksek, bu kuşak için mümkün olmayan bir şey yok. Mümkün olan hemen, imkansız olan derhal durumu. Aileleri ile dünyaya bakış açıları arasında fark % 86.7 seviyesinde. Tam bir uçurum var yani aralarında.

Aşkları da, arkadaşlıkları da dijital… %65’i akıllı telefonu , %47’si bilgisayar kullanıyor. Davutlar’da Sevgi Plajı’nın bitiminde dereyle denizin birleştiği bir yer vardır. Üzerinde birbirine paralel iki tahta köprü bulunur. Zaman zaman oraya gider etrafı seyrederim. Bu defa gidişimde köprünün üzerinde genç kızlar ve erkekler birlikte söyleşiyorlardı. Tam da Z kuşağı… 17-18 yaşındalar. Ne maske ne sosyal mesafe. Geçen hafta maske takmayan gençler gündemde olduğu için onlarında düşüncelerini öğrenmek istedim. “Neden maske takmıyorsunuz çocuklar?” “size ne?” demeyecek kadar kibar karşıladılar. Bir tanesi öne çıktı “yine deprem oldu haberiniz var mı?” dedi. “Var” dedim, “maskeyle ilgisi ne?” “haberleri dinliyorum sel, haberleri açıyorum deprem, dört yanımız virüs. Bu kadar kötülükten beni bir maske mi koruyacak?” diğerleri onu alkışladı. “Hayır” dedim, “bu hayattan kendinizi sadece sizler koruyacaksınız. Ama bakın vakaların yaşı küçülüyor. Hiçbir olumsuz haber sizin maske takmamanıza gerekçe olamaz!” 16 yaşlarındaki genç kız “maskesiz aldığım her nefesin bedeli varsa ben öderim” dedi. “Bu sizin tek başınıza ödeyeceğiniz bir bedel değil” diye karşı çıktım, yakınınızdaki insanlar ödediğiniz bedelden muaf tutulmayacak” söylediklerim yetersiz kaldı. Gençlerden biri “siz deniz kıyılarını piknik anlarını izliyor musunuz?” “evet” dedim, “orada gördükleriniz bizde gördüklerinizden daha tehlikeli değil mi?” diye çıkıştı. Kuşlar uçuşuyordu tepelerimizde “ikinci dalga diyorsunuz ama bizlerin ilkokul çağından beri dalgalar içinde boğuştuğumuzu görmüyorsunuz?” en okkalı tepkiyi yine bir kız çocuğu gösterdi. Bizim takmadığımız maskelere gösterdiğiniz tepkiyi köpeklere tecavüz eden bir ahlaksıza göstermediniz!” orada durdum. “Bir soysuzluğa gösterilmeyen tepkinin karşılığını böyle mi vermek istiyorsunuz?” “hayır” dediler hep birlikte, “bizler virüse karşı sorumluluğumuzu zaten gösterdik. Arada bir maskesiz dolaşmayı da kendimize hak sayıyoruz. Ama birçokları ahlaksızlıkları bile yok sayıyor.” Bir büyük gibi konuşuyorlardı, dinledim.

“Bir süre sonra virüsten ve maske takmaktan kurtulacağız ama ahlaksız insanlar bu topraklarda hep var olacak, bizim maskelerimizle uğraştığınız kadar onlarla uğraşacak mısınız?” tam gitmeye hazırlanıyordum ki suskun duran genç kız beni bir sepet dolusu isyanla uğurladı. “Her hareketimiz gözetlenirken bizim hayal kurma özgürlüğümüz bile yok, bunu da hatırlatmak isterim.”

Düşündüm de genç insanları anlayabiliyor muyuz acaba? Takmadıkları maske kadar, korkularından firar etmelerinin sebeplerini de sorgulamakla yükümlü olduğumuzu biliyor muyuz? Onlara jandarmalık yapmaktan fırsat bulup da!

Son zamanlarda herkes bu çocuklara bir misyon yüklemek istiyor. Yani Z kuşağına ama bu bana göre biraz zorlama gibi duruyor. Her kuşak, 68 Kuşağı gibi donanımlı olmaz ki, mücadeleci de olmaz. Marka değil ki bu. Güçlükten gelen güçlü kuşaklar ise ayrı bir özellik taşırlar. Karıştırmayalım.

Son 20 yılda doğan çocuklar, çılgın bir dünyada büyüdüler. İnternetler, akıllı telefonlar ve bize hayret veren teknolojik gelişmeler onlara gayet normal geliyor. Onlar Boğaz’daki üç köprüyü bile ezelden beri hep vardı zannediyor. Onlar zannediyor ki metrolar ve tüneller bin yıldan beri işliyor. Düğmeye basınca karşına e-devlet çıkıyor… Ne yapsın dünya hep böyleydi zannediyor. Onlar, 20 yıldır hep aynı iktidarı görüyorlar. Aynı muhalefeti seyrediyorlar. Onlar fazla politize olmadığı için işin o tarafıyla pek ilgilenmiyorlar. İdeolojik akımlarda yok şimdi… Ne komünizm kalmış, ne faşizm ne şahlık, ne padişahlık… Yani onları sürükleyecek değişik bir izm bulunmuyor… Dünyaya bakıyorlar, kör-topal bir demokrasi var… Eh onunla yetiniyorlar işte. Bütün meseleleri: iş, aş, meslek, kariyer, iyi bir hayat. İki binli yılların kuşağından kimse siyasi ataklar beklemesin. Onlar, kutuplaşmada elbet ve mutlaka taraflardan birini tutarlar ama işte o kadar. Bunu bir mefküre haline getireceğe hiç benzemiyorlar… Gayet sakinler, bence sessiz çoğunluğun önemli bir bölümüdürler. Siyasi tercihleri seçimi etkileyecektir ama kamu düzenini asla sarsmayacak bir kuşak oldukları muhakkaktır. Z kuşağı falan gibi yaldızlı laflar ederek hiçte benimsemedikleri bir bagaj yüklemeyelim.Farklı siyasi tercihleri olan çocuklar, başkalarının biçtiği meçhul bir bagajı niye birlikte taşısın. Herkesin kendi sırt çantası var. Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.