Takip Et
  • 15 Ekim 2021, Cuma

KAĞIT TOPLAYICILARI

Bir müddet önce tvDEN Genel Yayın Yönetmeni Emin Aydın sosyal medyada bir fotoğraf paylaşmıştı. Bir kağıt toplayıcısı çocuk arabasını (çekçek) kaldırıma dayamış, kendisi de yorgunluktan kaldırım üzerinde uyuyakalmıştı. O zaman, o resmi gördüğümde Ankaralı kağıt toplayıcısı bir çocuğun anlattıklarını anımsamış, bunu yazmalıyım demiştim. Araya başka konular girdi ve ben o yazıyı yazmayı unuttum. Ama geçen hafta İstanbul Ümraniye’ de polis ve zabıtalar kağıt toplayıcılarının çekçeklerine el koyup kendilerini tutuklayınca artık bu olayı yazmalıyım dedim.

Bir çocuk; ‘ mallarımıza el koyuyorlar, bize hırsız muamelesi yapıyorlar ve ceza kesiyorlar’ diyordu. Bir diğeri; ‘ 4 yıllık üniversite mezunu öğretmenim, atanamayınca başımı eğiyor ve bu işi yapıyorum’ diyordu. ‘ben bu işi yapıyorsam ve benim emeğim hiçe sayılıyorsa sıkıntı var demektir’ derken bir başka çocuk; ‘ üstümüz kirli olabilir ama kalbimiz gül bahçesi…’ 74 yaşında bir ihtiyar kişiyse ağlayarak; ‘ çalışmaya mecburum, bazı parmaklarım kesildi, sızlıyor ama çalışmam lazım’ diyerek gözyaşlarını tutamıyordu.

Bir yanda kamu kaynaklarından yaptığı serveti vergi cennetlerine taşıyan patronlar(Pandora Papers) diğer yandan hayatta kalmak için atık toplayana devlet baskısı. İki haber de aynı haftanın gündemiydi.

Servetini ‘cennet’ e taşıyan ile atık kağıt işçisinin tek ama önemli ortak yanı ise şu; Yurttaşlık…

Ne var ki, bir yurttaşın ‘vergi cenneti’ diğerinin uçurumu. Atık işçisini uçuruma itense ‘vergi cenneti’ düzeninin ta kendisi.

Hakiki bir değişim ancak bu neden-sonuç ilişkisi daha berrak ve yaygın görüldükçe mümkün olsa gerek…

Şimdi kağıt toplayıcısı Ankara’ lı Muhammet’i dinleyelim;

‘Adım Muhammet, on dokuz yaşındayım. Atık kağıtlar topluyorum ve Kızılay’dan Ulus’ a kadar 3 kez yürüyerek gidip geliyorum her gün. Beş arkadaşımla kalıyorum iki göz odalı bir evde. Onlar atık kağıt toplamıyor; Mevlüt inşaatta çalışıyor mesela, Hüseyin halde hamallık yaparken, Sidar ve Yunus ayakkabı boyacısı. Aramıza bir arkadaş daha katıldı. Adı Abbas, çalışmıyor o, diyaliz hastası. Abbas’ a biz bakacağız.

On üç yaşından beri kağıt topluyorum Ankara’ da. Ortaokulu bitirebildim yalnızca; hep takdir alarak geçtim sınıfları. Liseye yazdırmadı babam; sokağa saldı beni çalışıp ta işe yaramam için. O gün bugün dür sokaklardayım; çizgili, çizgisiz, kareli, beyaz ve rengarenk kağıtlar, kartonlar topluyorum.

Çalışmaya başladığım yıl babam terk etti bizi. Kumar borcu vardı; çekti gitti bir sabah erkenden. Ben geçindirdim evi. Annem severdi beni, ‘aslan oğlum’ derdi. Yanaklarımı okşardı bazen. Babam gideli dört ay olmuştu; komşular bir adam bulmuşlar anneme. Kumar oynamazmış, namazında niyazında bir adammış. Eşi vefat etmiş. İki kızı varmış adamın. Anneme demiş ‘sen kabulümsün, çocuklarında kabulüm ama Muhammet olmaz!’ şaşırmış annem ‘niye olmazmış Muhammet, oda benim çocuğum’ demiş. ‘İki kızım var; biri on iki yaşında, biri on dört yaşında. Caiz değildir Muhammet’ le kızlarımın aynı hane içinde olması’ demiş adam. Üç kız kardeşim vardı ve çok düşkündük birbirimize. Annem için kolay olmadı karar vermek. Oturttu beni karşısına bir gece ‘Bak Muhammet’ dedi, ‘ seni asla bırakmayacağım, ama bir süre dayınlarda kal oğlum.’ Sarıldı bana; o ağladı, ben ağladım…

İmam nikahı kıyıldı, dayımlara geçtiğimin ertesi günü. Haftasına kalmadan annemi, kızlarını ve kardeşlerimi alarak memleketine götürmüş adam, Kastamonu’ya. Dayım dedi; ‘annenin emanetisin bana, burası senin de evin. Arada bir gelip kalabilirsin Muhammet!’ on üç yaşındaydım, bana kalacak bir yer de ayarlamamıştı dayım. Komşulardan, akrabalardan kimse demedi bana, ‘sana yardım edelim’ diye. On üç yaşındaydım, Ankara’daydım, bir başımaydım… Altı yıldır görmedim annemi ve kardeşlerimi. Birçok kez niyetlendim Kastamonu’ ya gitmeye. Dedim ‘ kovar beni o adam; göstermez bana ailemi.’ Anneme küsüm; istese bana ulaşabilirdi diye düşünüyorum. Çok özlüyorum kardeşlerimi, Hülya’ yı, Havva’yı ve Hanife’yi… Domino oynardık dördümüz. Ben bir kere bile kazanmadım; ‘çocuk onlar, sevinsinler’ derdim. Bende çocuktum oysa… Yürürken, kağıt toplarken, sabahtan akşama bitap düşene kadar çalışırken hep yüzlerini seyrediyorum insanların. Mesela, sevgililer geçiyor yanımdan ve beni görünce daha bir ötemden geçirtiyorlar kadınları.

Erkekler, kadınlar, muhafazakarlar, devrimciler, hippiler, ibo dinleyenler, metallica dinleyenler, Kafka okuyanlar, dua kitabı okuyanlar, türbanlılar, mini etekliler herkes öyle sevgisiz bakıyor ki bana; öyle incitici, öyle hoyrat olabiliyor ki herkes…

İbo’yu bilmeme şaşırmadınız, ama metallica’yı ve kafka’yı biliyor olmam ilginç gelmiştir size belki. Olgunlar sokaktaki seyyar kitapçılardan kitap alıyorum. Okumayı çok seviyorum.

İkinci el kasetlerim var; Metallica kasetim de var, Fikret Kızılok kasetimde. Annem beni dayımlara yollarken teybi bana verdi; ‘sıkıldıkça müzik dinle , ama sesini kıs ha’ dedi.

Adım Muhammet. On dokuz yaşındayım. Beni nefretle bakarken göremezsiniz; kabalaştığıma, etiketler koyduğuma, yaftaladığıma şahit olamazsınız. Bir anlama çabam var; kendimi, annemi ve sizi. Bir öğrenme çabam; yeryüzünü, doğayı ve evreni. Yazmaya da başlayacağım; sevgisizliği yazacağım önce çöp kutularından topladığım kağıtlara ve sevgisizliği yazdığım kağıtlar geri dönüşüme gidip sevgi olarak dönecek aramıza.

Kendimle ilgili birçok projem var. Mahkemeye başvurup adımı değiştireceğim adım Özgür olacak benim. Kendime ait bir kütüphanem olacak sonra. Atık kağıt topluyor olabilirim. İşim gereği tenimden yayılan koku pis gelebilir size ama en sevdiğim koku kitap kokusudur. Doğada bir başıma yaşama projem de var. Yoruldum incitilmekten, ötekileştirilmekten, lanetlenmekten. Tabiat Ana’ ya sığınmak istiyorum ve bunun için otlarla beslenmek, otlarla iyileşmek, otlarla huzur bulmak istiyorum. Doğa da bir başıma yaşayacaksam otların bütün kerametlerini bilmem gerekiyor.

Kafka kırk bir yaşında ölmüş; onun kadar yaşasam yeter. Kitaplar gibi kokmaktır özgürlük;

Otlardan sevgi büyüleri yapmak ve toprağa karıştığımda bir gün Tabiat Ana’nın beni şefkatle anmasıdır’.

Ey devlet yetkilileri bu kişilerle uğraşmak sizin büyüklüğünüze yakışıyor mu?

Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.