Takip Et
  • 4 Kasım 2016, Cuma

Kıskanırım seni ben

Dikkatimi çeken şey haberin başlığı oldu.

“Kıskanırsam, ayrılırım!” Geçenlerde Hürriyet Gazetesi Kelebek ilavesi manşetinde bu cümleyi görünce şaşırdım.

İsimler önemli değil, bir dizi setinde tanışıp birbirlerine aşık olduktan sonra geçen yıl evlenen genç çiftten erkek olanı söylüyor bu sözü.

Cümlenin başlangıcı da şöyle: “İlişkimizde kıskançlığa yer yok. Önceki ilişkilerimde “Neden kıskanmıyorum” sorusu nedeniyle çok tartıştım. Bir de ayrıca o kadar kıskançsam ayrılırım. Manyak mı olacağım?"

“Manyak mı olacağım?” vurgusuna dikkatinizi çekmek isterim. Bu vurgudan anlıyoruz ki genç arkadaşımız kadın-erkek ilişkilerindeki “kıskançlık” konusunu bir tür manyaklık olarak görüyor.

İlişkide olduğu kadını kıskanacak olursa da manyak durumuna düşmemek için hemen ayrılmayı tercih ediyor. Doğrusunu isterseniz bu oyuncuyu o kadar tanımıyorum. Fotoğrafına baktım, gençleri çatlatacak kadar yakışıklı bir arkadaş, kendisini tanımamak benim suçum herhalde. Zira ben televizyonda pek dizi izleyemiyorum. Bizim dizilerin tempoları ağır, o kadar ağır ki, aradaki reklam spotları o kadar çok uzun sürüyor ki, izlerken gözlerim yavaşça kapanıyor. Rüyalar alemine kayıp gidiyorum.

Onun için bu sözleri söylerken ciddi mi, yoksa sırf orjinallik olsun, gazete röportajımı iyi yerden yayınlasın diye mi söyledi bilemiyorum. Hangi niyetle söylenmiş olursa olsun, üzerinde biraz düşünelim istedim.

Kıskançlık, insanlık tarihi kadar eski ve normal bir duygudur. Tabi aşırı olan her şeyin anormal bir duruma dönüşeceğini aklımızdan da çıkarmayalım.

Adem ile Havva’nın çocukları Habil – Kabil öyküsünü hatırlayalım ki hem eskiliğini hem de aşırılığın yaratacağı zararları benim uzun uzun anlatmama gerek kalmasın. Bu öykü eski sümer mitolojisine dayanıyor. Yahudi, Hristiyan ve Müslüman inancında da yer alıyor.

Din kitaplarında Kabil’in sunduğu adak beğenilmeyince kıskançlık duygusuna kapılıp Habil’i öldürdüğü anlatılıyor. Sahih olmayan bir hadise göre işin içinde “kız meselesi” de var. Habil ve Kabil birer ikiz kız kardeşe sahiplermiş ve onlara birbirlerinin kız kardeşleriyle evlenmeleri emredilmiş. Kabil’in kız kardeşi daha güzelmiş, Kabil kıskanıp Habil’i öldürmüş.

Sahip olamadığın şeyler için başkalarını kıskanmak gibi bir duygudan da söz etmiyoruz burada.

Bunun normal bir durum olamayacağını kolayca biliriz. Konumuz aşk ilişkisinde kıskançlık bir tek anlama gelir; sevdiğin, aşık olduğun insanın, seni değil de bir başkasını tercih etmesinden duyulan endişe! Kıskançlık yoksa aşkta yoktur.

Bir insana aşık olduğun zaman, o senin gözünde en değerli varlığa dönüşür. Çünkü aşk böyle gelişir.

Aşık olduğumuz insanın en güzel, en zeki en akıllı, en, en, en olduğunu düşünürüz.

Ona kendi değerlerimizi yansıtır, onu görmek istediğimiz gibi görürüz.

Varlığımızı kendi dışımızdaki bir varlığa, bağlar, yaşamımızı onun düzleminden tarif ederiz.

Eh! “böylesine mükemmel, bir varlığında çekip bir başkasıyla gitmesini kim ister?

Onun için aşık olduğumuz kişiyi bir türlü göz hapsine alırız. Düşünmeyiz ki bizim ölüp bayıldığımız kişiye belki de dışarıda kimse bayılmıyordur.

Onun için kimlerle arkadaşlık ettiğine, telefonda kiminle konuştuğuna kadar, her şeyi merak ederiz.

Biz onu dünyanın en güzeli, dünyanın en yakışıklısı zannettiğimiz için herkesin de böyle gördüğünü düşünürüz.

Kılık kıyafetine karışırız. Biraz fazla süslense meraklanırız, hayrola?... Eşlerinin sevgililerinin telefonlarını karıştıranlar bile var. Tam burada şunu da söylemeliyim: Bunu yapanlar arasında iyi aile terbiyesi görmüş kadınlar ve erkekler de olduğunu biliyoruz. Küçükken başkasının mektuplarını açmanın ayıp olduğunu öğrenerek büyümüş ama eşinin, sevgilisinin cep telefonundaki mesajları posta kutusundaki e-postaları okumak için delice bir istek duyuyor!

İşte buna neden olan şey kıskançlıktır ve eşin, sevgilinin bir başkasını tercih edeceğinden korkmakla ilgilidir. Yani diyeceğim o ki eğer birisini kıskanmıyorsanız iki olasılık var; Ya o kişiye aşık değilsiniz, “Banane ne yaparsa yapsın” diye düşünüyorsunuz ya da “normal” değilsiniz.

Tabi başta da söyledim. Kaba bir deyim olacak ama tam da bu konudaki aşırılıklara uyuyor bu söylenen söz “Eşeğin gözüne de su kaçırmamak lazım!”

Kıskançlık duygusunun varlığı düzendeyse bir ilişkiyi canlı ve heyecanlı tutar ama doz aşımı da o ilişkinin giderek tükenişe yönelmesine neden olur.

Anlamsız ve temelsiz suçlamalara dönüşen kıskançlık gösterilerinden varılabilecek tek yer aile mahkemesi olabilir. Yazımın başında söz ettiğim oyuncu da “Manyak mı olacağım” derken bu aşırı duruma işaret ediyor olmalı. Bildiğimiz gibi aşık olduğu bir kadın var, onunla evlenmiş ve mutlu bir hayat kurmuş. Onun için ne kadar kıskanmam dese de inanmayın, kıskanır…

Yazımı, Zeki Müren’in güzel sesiyle söylediği bir şarkıyla bitirelim istiyorum.

Saçın yüzüne değse, telini kıskanırım

Birine söz söylesen dilini kıskanırım

Sakın takma göğsüne gülünü kıskanırım

Seni saran kemerden belini kıskanırım

Deli ediyor beni, gezinir her yerini

Okşadıkça tenini, elini kıskanırım

Kıskanırım seni ben

Kıskanırım kalbimden

Bu nasıl aşk Allah’ım

Öleceğim derdimden

Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları… 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.