Takip Et
  • 9 Ağustos 2019, Cuma

Pazardaki deli

Davutlarda manavdaki fiyatlara baktım güya yaz ayındayız sebze, meyve ucuz diyorlar. Fiyatlar almış başını gitmiş… Manava “bu fiyatlarla nasıl satıyorsun” diye sordum. “Alan oluyor abi” dedi. “Alamayan ne yapıyor?” dedim. “Bakıp gidiyorlar” diye karşılık verdi.

Ertesi gün semt pazarı vardı da oraları kolaçan edeyim dedim. Marketlerle neredeyse aynı fiyatlar. Yine domatese takıldım. “Bu fiyatlarla bunları nasıl satabiliyorsunuz?” diye sordum. Pazarcı boynunu büktü “utanarak“ diye karşılık verdi. En acısı emekli bir öğretmen akşam saatlerinde mutlaka kendisine uğruyormuş. Kalan ezik domatesler için özel bir fiyat belirlemiş, neredeyse etiketin dörtde biri. Ezilen domatesleri işaret etti, “bunları ona saklıyorum” dedi.

“Öğretmenlerin bu hale düşmesi onuruma dokunuyor” dedi. İçim acıdı. Fiyatlar düşmesin diye domatesleri denize döken çakalları bildiğim için. “Keşke” dedim, “İnsanlar domatesin yaz ürünü olduğu zamanlara dönebilse!”

Eskiden analarımız yaz sonunda ucuz domateslerle salçalarını yapar, kış yemeklerini öylesine idare ederlerdi. Kışın piyasaya sürülenler “sera makyajıyla” süslenmiş hormonlu ürünler… Piyasadaki domates salçalarının fiyatlarına baktım onlar da fırsat bu fırsat! Dolar bahanesi hala harıl harıl çalışıyor. Kıymadan, pirzoladan çoktan vazgeçenleri bildiğim için balıkçılara baktım İstavritin kilosu 25 TL Barbunun 130 TL “Yuh” çektim, “insafınız kurusun” dedim. Balık sezonunda tutulan balıkların buzhanelerde saklandığını herkes biliyor. Vatandaşın sağlıklı balık yemesini engelleyen balıkçılık sisteminin ahlaksızca at oynattığını da görüyoruz.

Deniz ülkesinde ‘Fukara balığı istavritin’ kilosunun 25 tl olması soygunculuk değilse nedir? Öfkelerimiz örseleniyor da peki bunları kim denetleyecek, kim enseleyecek? Sabah okula giden çocuğuna harçlık veremeyen bir baba, Pazarda soğana, domatese uzaktan bakan bir anne nasıl da hüzünlendirir beni… Bu resimler ahlaksız tüccarların umurunda değildir.

Vatandaşları kazıklamaktan gurur duyan o soysuz tüccarların kartvizitidir ürünlerinin üzerinde ki etiketler… O etiketler utanmazların boynuna asılmalıdır. Pazarı gezerken hem çok sinirlendim hem de yorulmuştum. Pazarın çıkışında ki büfeye oturdum ve bir çay söylemiştim ki. Hırpani kılıklı bir adam etrafımızda dolanıp duruyordu.

Yardım etmeyi düşünürken büfenin sahibi ‘Abi bulaşma o adam deli’ dedi. ‘Delilerle sarhoşları severim’ dedim. Adamı küçük taburemin yanındaki masaya davet ettim hemen oturdu.

Bir çay söyledim, yanına sandviç. Ellerine baktım nasırlıydı. ‘Çok çalışmış olmalısın’ dedim. ‘Evet’ dedi, ‘ölmek için çok çalıştım!’ dedi, ‘Peki yaşamak için ne yaptın?’ ‘Sabır tespihleri çektim’ derken noktayı da koydu, ‘sabır insanı güzelleştirir.’ Gülümsedim, aradığım delilerden birini karşımda bulmuştum. ‘Kimin kimsen yok mu?’ derken yalnızlığına ilaç olabilecek reçeteyi sordum belki.

‘Senin var mı?’ diye karşılık verdi. ‘Yalnız geldik yalnız gideceğiz!’ Her şeyi göze almanın cesareti onda vardı da bizlerde mevcutmuydu acaba? O da bana sordu: ‘Metal yorgunluğun ne alemde?’

‘İyi’ dedim ‘Yanına hayat yorgunluğunu da ekledim final sahnesini bekliyorum.’ ‘Arada bir kendini güncelle’ diye karşılık verdi. ‘ Nostaljik ağrılarına da iyi gelir!’

Dışı yıldızlı içi paslı teneke insanlardan geçilmeyen bir dünyada, hırpani kılıklı birinin kurduğu cümlelerde ki çelişki beni şaşırtmadı. Deli gözüyle bakan insanlarda ki derinlik akıllı geçinenlerde olsa dünya bu halde olmazdı zaten. ‘Nerede hata yaptım?’ diye sormak geçti içimden, hata aslında onlara deli gözüyle bakmakla başlıyordu belki… Ve bizlere aitti.

Sandviçini yerken gözlerini benden çevirdi. ‘Hayattan ne bekliyorsun?’ demek gafletine düştüm de beni ayağa kaldırdı. ‘Kaybettiğim zamana borcumu ödüyorum.’ O adamı dinlerken denize atılmış da sahile vurmuş şişenin içinde ki mektubu okudum sanki. Düşüncelerimi gözlerimden okudu.. ‘Etrafında okunmamış o kadar çok mektup var lütfen onları da oku’ dedi. ‘Hakkın sofrasında bu kavga nedir/Yeme içme Hakka zarar mı verir/Şu karşı dağa bir kuş konmuş/ Yemiş içmiş göçüp gitmiş/Gel gör ki o dağdan ne artmış ne eksilmiş.’ dedi ve gitti…

Ardından baktığımda o adamın benim için geldiğini düşündüm, Kendisinde ki saklı duran anlamı fark etmek istediğim için. Yada kaybolmadan önce ki ‘tanıklığıma’ ihtiyaç duyduğu için belki, kim bilir?

Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.