Takip Et
  • 19 Haziran 2015, Cuma

Sözcükler, sözcükler

Sözcüklerimizi güneşe çıkarıp havalandırmış; gövdesine geceden serinlik, sabahlardan gün ışığı emzirmiş ve yağmurun sesiyle çoğaltmış da bekliyoruz.

İçi içine sığmıyor sözcüklerimizin çın çın ötüyorlar. Bir ince müzikle dokunup geçiyorlar şehirleri; insanları umutlara sevinçlere neşelere yükselterek...

Vadileri kırları dağları dolaşıyor sözcüklerimiz iyi bir haber gibi ışıtarak yüzleri, yaşamaya teselli buluyorlar. Bir türküde eğleşiyorlar, sonra bir halaya giriyor, müziğin estirdiği rüzgarla arılar gibi uçuşuyorlar.

Bütün saltanatı sözcüklerden kurulu fanileriz biz. Başımıza yastık yapar uyuruz sözcüklerin üzerinde, ekmeğimize katık yapar doyarız. Serinleriz, ısınırız giyiniriz ve gülümseriz onlarla. Bir armağan gibi sunarız sonra bir buket sözcüğü. Aşık oluruz, şarkı, türkü yazarız, gönül alırız. Yol arkadaşımız, can dostumuz avuntumuz, bir tutam sözcüktür.

Sözcüklerimiz, şu kara kuru, şu karınca bacaklı harflerden oluşmuş küçük ve fersiz sesimiz, nedense korkutuyor kimilerini…

Sözcüklerden, onların sesinden, öfkesinden birbirine değiverince çıkan ışımadan, art arda dizilince alıp yürüyen şarkılardan, alt alta sıralanınca büyüyen şiirlerden endişe duyuyorlar.

Evet, sözcüklerimizden çok korkuyorlar. Halbuki biliyorlar onlardan başka hiçbir gücümüzün olmadığını. Sözcüklerin tek tek yahut birbirine bağlandığında bir suç aletine dönüşmediğini, dönüşmeyeceğini biliyorlar. Üstelik ellerinde silahları, orduları, yeri göğü titreten saltanatları var… Ne çare, korkuyorlar minicik, fersiz, korumasız, çın çın uçup giden sözcüklerden.

Haklarını teslim edelim; sözcüklerin tuttuğu gücün farkındalar. Biliyorlar, onların açtığı yaralar kapanmaz. Biliyorlar, yüzyıllar geçse de unutulmaz sözcükler, unutturmaz. Bir şarkıya, bir şiire düşüvermekten ödleri kopuyor. Bir gün bir dağ başında yol alırken, bir kayanın alnına yazılmış fiyakalı bir sözcüğü görüverince yüreklerinin ağızlarına geleceğini biliyorlar.

Bir şarkının sonunda beklemedikleri bir anda duyuverecekleri sözcükler uykularını kaçırıyor.

Biliyorlar bir sözcüğün ömürleri boyunca peşlerini bırakmayacağını. Onu, o minnacık cansız varlığı yok edememenin, yeryüzünden kaldıramamanın ve susturamamanın çaresizliğiyle etrafa korku salıyorlar.

Bu korkuyla, bu gözü dönmüşlükle sözcüklerimizi susturmaya kalkıyorlar. Biz susarsak güvende olacaklarını, ebediyen huzura ereceklerini ve saltanatlarının sonsuza dek süreceğini sanıyorlar.

Yasakla, baskıyla, zorbalıkla, ve tarihin biriktirdiği bütün kötülükleri kuşanıp yürümekle, söz söylemenin önüne geçeceklerini sanıyorlar. Sözü susturup umudu kıracaklarını umuyorlar. Sözcüklerin ölmezliğinden habersiz olmalılar! "Umut, bin bir ayaklı" diyen şairden de…

Şimdi, aşağıların aşağısında özünde kaynatılan kötülüklerden, bayağılıklardan, zift çukurlarından uzakta, çiçekli bir dağa çekilmiş, sözcüklerimize su veriyor, gövdelerini menevişliyoruz. Atlara bindirip kırlara salıyoruz onları, rüzgarlara katıyoruz. Sözcükler biriktiriyoruz, bin yılların sesiyle konuşmak için.

Sait Faik Abasıyanık hikayelerinde okumuştum hafızam beni yanıltmıyorsa.

Köyden köye saz çalarak gezen bir ozan varmış. Köyleri sazıyla gezer gittiği yerleri şenlendirirmiş. Onsuz şenlik olmazmış. Her seferinde havayı şenlendiren, ayakları şahlandıran, sazı dans ettiren parmaklarıyla düğünlerde olurmuş.

Bir gece iki katırıyla düğüne gidiyormuş. Bir katırda kendisi, diğerinde sazı. Bir patikada yol alırken haydutlar yolunu kesmiş. Üzerine çullanıp yumruklarıyla un ufak etmişler onu. Ertesi gün biri, yolda uzanmış yatıyorken bulmuş onu. Canlıdan çok ölüye benziyormuş artık. Toz ve kan içinde bir paçavra gibi… Gözlerini açmış ve son kalan sesiyle fısıldamış, "Katırları götürdüler…’’ Sonra şöyle demiş: "Sazı da götürdüler.’’ Bir soluk daha alıp gülümsemiş : "Ama sözü ve müziği götüremediler."

Hepinize iyi hafta sonları Denge okurları.

Not: 15 Haziran Pazartesi günü toprağa verilen eski belediye başkan yardımcısı Mustafa Kozacıoğlu benim hayatta biraderim diye hitap ettiğim tek kişiydi. Kendisiyle 40 yılı aşan bir dostluğumuz vardı. Allah, rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Geride kalanlara başsağlığı sabır, metanet diliyorum. Allah, başka acılar göstermesin dileklerimle. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.