Takip Et
  • 5 Nisan 2017, Çarşamba

Çalışan kazanmalı? Çalışmayan aç kalmamalı?

Ülkemizde ekonomik olarak bir denge ve çalışmaya özendirici bir plan ve programın varlığından söz edemeyiz. İstisnalar hariç, sektörel bazda baktığımızda özellikle sanatkârların her geçen gün bitip tükendiğini göreceksiniz.

Elbette sanatkardan ötede de değerlendirmek, hizmet sektörünü, tarım kesimini de buna dahil etmek mümkün. Geldiğimiz noktada, veriler itibariyle değerlendirme yapıldığında bu kesime çok kaynak aktarıldığını ve hükümetlerin çok katkı yaptığını görürüz ama gerçek manada meseleye baktığınızda % 90'dan fazlasının sürdürülemez bir borçlanmanın içinde olduğunu ve bir nevi borçla ayakta durduğunu net bir şekilde ifade edebiliriz.

Hükümetimiz, her kesim ve sektöre bir şekilde can suyu, faiz desteği, erteleme gibi uygulamalarla sektörler3 nefes aldırmak için doğru işler yapmıştır ancak bu süreç sürdürülebilir değildir. Bu süreçten sonra sektörlerde yaşanan sorunlar ve çözümler ile ilgili köklü değişiklik ve kararlara ihtiyaç vardır. İstanbul’da ‘tahdit’ diyen servisçilerin dediğini, biz yıllardır söyledik, elbette tekelcilik değildi istediğimiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi delikanlı olup, adaletli bir ‘sektörel sınırlama’ istedik ama aksine hükümetimiz ‘yeni dükkan açana şu kadar hibe’ şeklinde bir yönteme başvurdu ama bunlara verilen kaynaklarda başarı oranı binde bir gibi bir şeydir.

Esnaf kefalet kooperatiflerinin 2015 yılına kadar esnaf ve sanatkâra zarar verdiğini bir türlü anlatamadık. Yani esnaf ve sanatkârların sürekli borç artışının nedenlerinden birisi bu kooperatifler, bir de yıllar önce talep ettiğimiz ‘1-3 işçi çalıştıran iş yerlerinin SGK priminin % 50'si devlet tarafından karşılanmalı, vergi adaleti sağlanmalı’ demiştik. Bu talebimiz 2002 yılında gazetelerde yer almıştır, sonraki zamanda ara ara bu talebimizi yineledik ama bir türlü çözüm üretemedik ve ödenemeyecek vergi ve SGK primleri, esnaf ve sanatkârların sicilinin bozulmasına ve itibarının zedelenmesine neden olmuştur.

Geldiğimiz noktada devletimiz ‘SGK, vergi ve eleman desteği veriyorum' demesine rağmen bozulan zemin bir türlü düzeltilemiyor. Sanatkâr yetişmiyor ve üreten kazanmadığı için insanlar ‘Çalışsam, üretsem ne olacak’ diyerek ‘Bak filanca çalışmadan devletten aldığı sosyal yardımla ayakta duruyor’ cümlesini sıkça kurar hale geldi ki en tehlikelisi de budur.

Siyasetçiler, insanlarımız ve kurumlar, 16 Nisan’a odaklanmış durumda... 16 Nisan'ın sonucu ne olursa olsun akabinde bu konular üzerinde ciddi çalışmalar yapılmalı. ‘Çalışan ve üretenin’ kazandığı bir ortam oluşturulmalıdır.

'Tarlaya bir afet zarar verse de parayı sigortadan alsam iyi olur’ mantığını kırmak zorundayız. Ülkemizin doğusundan başlayıp batıya doğru hızla ilerleyen ‘Devlet baksın’ veya ‘Devletten ne koparır isen kardır’ anlayışına sahip olan insanlara asla ve asla fırsat verilmemelidir. Gerçek ihtiyaç sahibine karşı elbette devletimiz en güzel hizmeti ve görevi yapsın, bunda sorun yok. Önemli olan bunları fırsata çeviren ve kanunları kendine uyduranlara devletimizin dur diyebilmesidir.

Sonuç olarak; devletimizin üst seviyedeki görevlileri sıkça şehirleri ziyaret edip sorunları yerinde tespit ediyorlar. İnşallah sonuçları itibariyle bundan sonra sektörel çalışmalarla yok olmaya doğru giden sektörlerde -ki bunların bitmesi devletimize çok zarar verir- acilen köklü değişikliklere gitmelidir. Alınacak kararlar elbette herkesin hoşuna gitmeyecektir, eğer hedef doğru ise birilerinin bunu istememesi, sevmemesi çok önemli değildir. Önemli olan vatana ve milletimize kazandıracak ve üretene değer veren bir sitemin hayata geçmesidir. Çalışan, emek veren karşılığını almak ister. Onlar, hiçbir zaman çalışmadan kazanmak ve yaşamak istemezler ama adaleti ve hukuku önemserler.

 

 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.