Takip Et
  • 3 Nisan 2013, Çarşamba

Ürettikçe batan, çalıştıkça hesap sorulan nadir bir toplum olduk

Merhum Vali Recep Yazıcıoğlu, “Ben müfettişlere, halkın katılımıyla yaptığım hizmetlerin hesabını vermek zorunda kaldım. Oysa ben çalışmasaydım, hesap da vermezdim” sözünü hatırladım. 2001 yılında demişti rahmetli... 

2013'e geldiğimizde de, çok fazla bir şeylerin değiştiğini söylemek mümkün değil. Çalışan ve üretenler hala sıkıntılı ve sorunludur bu ülkede. Peki çalışmadan üretmeden kalkınma olur mu? Sanırım bizde oluyor. Biz çalışmadıkça ekonomimiz büyüyor. Sanırım birileri bizim adımıza çalışıyor ve kazanıyor, ama kazançları ülkenin gibi görünüyor. Oysa belirli bir kesimin kesesi doluyor aslında...

Köylü tarlaya ekin ekmediği için, saman ithal ediliyor. Zeytin çırpacak işçi olmadığı için ve zarar edeceğinden dolayı zeytinler dalında kalıyor. Sanayiye yıllardır zaten çırak gelmiyor ve emekli olan ustalarla işler takır tukur gidiyor. Bundan sonra mesleklere eleman yetiştirmeye de gerek yok. Zaten devlet İşkur ile 2 ayda kalfa, usta yetiştirip, üretime katkı yapıyor!
Mevcut işyerlerini ayakta tutmak ve onlara günün üretim teknik ve şartlarına uydurmak gibi bir derdi yok kimsenin. Olmaz da zaten. Amaç Sayın Başbakan'ın bir büyük market açılışında “Bakkallar birleşin, yoksa yok olacaksınız” dediği gibi. Oysa bu mesaj sadece bakkallara değildir. Bu mesaj tüm sektörleredir. Peki devletimizin esnaf ve sanatkarlarla ilgili bir plan ve programı var mıdır? Şu ana kadar orta ve büyük işletmelerin dışında, bizlerin sorununu çözecek bir plan ben görmedim. Ancak yok olmamız için yapılan onlarca uygulama ve eylemi gördüm, biliyorum ve yaşıyorum/yaşıyoruz.

Etki alanı milyonlara ulaşan bir kesimle bu kadar kolay nasıl oynanır? Başka ülkede böyle bir işlem yapılabilir mi? Herkes çok iyi biliyor ki, esnaf ve sanatkarlar ve kuruluşları devletine bağlı ve devlet yetkilileri ne derse uyan bir yapıya sahiptir. Kimsenin sokağa çıkıp eylem yapacak ne gücü, ne de böyle bir düşüncesi var. Hal böyle olunca da, bize vurdukça vuruyorlar.

Aydın Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı, “ Aflar, esnaf ve sanatkarları tembelleştirdi" diyor. Oysa af hiç olmadı. Ne zaman af oldu ki? Af nedir? Yapılandırmalar bir af değildir. Akabinde son yapılan toplantıda yine aynı Başkan, “Ben kimin için kavga edeceğim? Daha önce Ankara’daki dey… lar dedim 2,5 yılla yargılandım" diyor. Bir oda başkanımız hemen cevap veriyor, “Başkanım biz sizin arkanızda değil miyiz?”

Ama anlaşılacağı üzere Birlik Başkanı'nın ne sorundan haberi var, ne de sorunu çözme gibi bir derdi. O makamını koruduğu sürece, meselenin nereye gitmesi önemli değil.
Aynı Başkan, ben bu köşeden “ tebrikler” başlıklı bir yazımda “Oda başkanlarını konu mankenine döndürmeyin” dediğim için, disiplin kuruluna göndermiş ve benim ceza almamı sağlamıştı, ama söz konusu kendisi olunca farklı davranıyor.

Bizim üyelerimizin hepsi, bizim verdiğimiz mücadeleyi anlıyor ve destekliyor mu? Elbette hayır. Yani bazen şunu diyebilir insan “Yahu ben bu işleri bu insanlar için mi yapıyorum?” Bunu düşünebilirsin, ama eğer o kanaatte kesin bir görüş varsa, istifa eder giderim. Ben oda başkanıysam ve üyem bir meseleyi bilmiyor ve algılamıyorsa, mutlaka onun hakkını korumam ve onun yanlışını düzeltebildiğim kadar düzeltmem lazım. Bu ülkemizin geleceği için çok önemlidir.

Sonuç olarak; bu ülkede üretim yapanlar aç, rezil, sefil, iş yapıyor gibi görünenler kral. Oysa kral çıplak. Artık bunu görenlerin sayısı, her geçen gün artıyor. Bir ülkedekiler çalıştıkça batıyor, harcadıkça kazanıyor ise, o ülkede sorun derinleşmiş demektir.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.