Toplum için kimlik ve düzen, devlet için süreklilik olan ideoloji; siyasetçiler için çoğu zaman yalnızca bir maskeye dönüşüyor. Rozet törenlerinde açığa çıkan bu maskeler, halkın ideolojiye olan inancını değil, siyasetçiye olan güvenini tüketiyor.
Girişten anlayacağına göre şekerim, sana bugün gazeteci vurgusu ve akademik bulgusu olan bir şeyler anlatacağım. Gündemdeki olaylara, güncel konulara dair literatüre de göz atmış olacağız.
Yüksek lisans tezi yazacağım sırada Kıymetli Hocamın yönlendirmesiyle yaptığım okumalardan biriydi Louis Althusser’in İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları adlı tezi. Althusser, Karl Marx’ın öğrencisi. Bu tezde hocasından farklı bir bakış açısı koyuyor. Marx, “Devrim kaçınılmaz” derken, Althusser, “Devrim imkânsız” görüşünü savunuyor. İdeoloji, devletin ideolojik aygıtları ve “ideolojik eleman” siyasetçilere dair bazı ipuçları vereceğine inandığım konuya geçelim.
GÖRÜNMEZ AMA GÜÇLÜ: İDEOLOJİ
Toplumsal düzeni ayakta tutan görünmez ama güçlü bir ağ vardır: ideoloji. Kimi zaman bir okulun bahçesinde İstiklal Marşı okunurken, kimi zaman bir camide hutbe dinlerken, kimi zaman da televizyon ekranında haber izlerken karşımıza çıkar. Hepimizin günlük hayatında farkında olmadan içinde yaşadığı bu şey, aslında siyaset kadar eski, toplum kadar güçlü bir olgudur.
En basit haliyle ideoloji, insanların dünyayı anlama ve davranışlarını yönlendirme biçimlerini belirleyen düşünceler, değerler ve inançlar bütünüdür. Sadece fikirlerden ibaret değildir; aynı zamanda günlük pratiklerde, ritüellerde, törenlerde ve kurumlarda kendini gösterir.
İdeoloji bize sadece “neye inanmamız gerektiğini” söylemez; aynı zamanda “kim olduğumuzu” ve “nasıl yaşamamız gerektiğini” de öğretir.
HOCA MARX, ÖĞRENCİ ALTHUSSER
Modern ideoloji tartışmasının kapısını açan ilk büyük isim Karl Marx’tır. Marx’a göre ideoloji çoğu zaman bir yanlış bilinçtir: Egemen sınıfın çıkarlarını toplumun çıkarı gibi gösteren bir perde. Onun ünlü ifadesiyle, “Her çağda egemen fikirler, egemen sınıfın fikirleridir.”
Marx’ın izinden giden, ama hocasının tanımını farklı bir yöne çeviren isim Louis Althusser oldu. Althusser, ideolojiyi sadece yanlış bilinç değil, bireyleri özneleştiren maddî pratikler sistemi olarak tanımladı. Ona göre ideoloji, camideki dua, okulda zil sesi, televizyonda haber dili gibi gündelik pratikler yoluyla işler.
Burada hoca ile öğrenciyi ayıran temel fark şudur:
Marx için ideoloji: Bir yanılsama perdesi, gerçeğin çarpıtılmış yansıması.
Althusser için ideoloji: Gündelik hayatın dokusu, bizi özne haline getiren pratikler bütünü.
DEVLETİN GÖRÜNMEYEN KOLLARI
Althusser’in en çok tartışılan katkısı, “Devletin İdeolojik Aygıtları (DİA)” kavramıdır. Ona göre devlet, yalnızca polis ve ordu gibi baskı aygıtlarıyla değil, aynı zamanda bireyleri şekillendiren ideolojik aygıtlarla da varlığını sürdürür.
Bu aygıtların başlıcaları şunlardır:
Din: İtaat ve kutsal değerler öğretir.
Okul: Hem bilgi hem de disiplin kazandırır.
Aile: Çocuğa toplumsal rol ve değerleri aktarır.
Hukuk: Yasalarla düzeni meşrulaştırır.
Siyasi partiler ve sendikalar: Kitleleri örgütler ama çoğunlukla düzenin sınırları içinde tutar.
Medya: Gündemi belirler, neyin “normal” olduğunu yeniden üretir.
Kültür: Sanat, spor, edebiyat aracılığıyla değerleri içselleştirir.
Bu kurumların ortak görevi, egemen ideolojiyi yeniden üretmek ve bireyleri bu ideolojiye uygun özneler haline getirmektir.
GÜNLÜK HAYATIN SİYASALLAŞMASI
Türkiye’ye baktığımızda bu aygıtların işleyişini her gün görebiliriz:
Okullar, sadece bilgi aktarmakla kalmaz; “iyi vatandaş” kimliğini inşa eder.
Medya, iktidarın ya da sermayenin dilini yeniden üretir, gündemi bu çerçevede şekillendirir.
Diyanet hutbeleri, bireylere ahlaki düzeni ve itaati öğretir.
Siyasi partiler, farklı ideolojilerle toplumu örgütler gibi görünse de çoğunlukla mevcut düzenin sınırları içinde hareket eder.
Böylece birey, kendini her gün yeniden “vatandaş”, “mümin”, “çalışkan işçi” veya “sadık tüketici” olarak bulur.
SİYASETİN ÇIKAR MASKESİ
Ama iş siyasetçilerin kendisine gelince ideoloji çoğu kez bir maskeye dönüşür. Türkiye’de sıkça rastladığımız bir tablo var: Dün sert sözlerle karşı çıktığı partiyi yerden yere vuran bir siyasetçi, ertesi gün rozet takma töreniyle aynı partinin saflarına katılıyor. Aynı durum parti temsilcilerinin, o siyasetçiyle ilgili tavır, tutum ve söylemleri için de geçerli oluyor.
Burada ideolojinin toplum için üstlendiği asli işlev ile siyasetin onu kullanma biçimi arasındaki uçurumu görüyoruz. Toplum için ideoloji aidiyet, kimlik ve düzen demektir. Ama siyasetçi için çoğu zaman yalnızca iktidar basamağıdır.
Marx’ın deyimiyle, fikirler sınıf çıkarlarını temsil eder. Althusser’in bakışıyla, bireyleri özneleştirir. Ama bugün Türkiye’de bazı siyasetçiler için ideoloji, yalnızca rozet değiştirirken takılan bir maskeden ibaret hale gelmiştir.
HALK İDEOLOJİYE İNANIR, MASKEYE DEĞİL
Yani şekerim;
İdeoloji, bireyler için kimlik, toplum için düzen, devlet için süreklilik demektir. Marx için bir perde, Althusser için bir dokudur. Ama siyasetçiler için “özellikle parti değiştirenler için” çoğu zaman bir çıkar maskesi olmaktan öteye geçmiyor.
İşte bu yüzden toplum, ideolojinin çağrısına kulak veriyor; ama siyasetçinin rozet değiştirme çağrısına değil. Çünkü halk, ideolojiye inanabilir; ama ideoloji maskesiyle yapılmış siyasete asla güvenmez.
Not: Burada anlattıklarım ve aktardıklarım bir ideolojik dayatma değildir.
Anladığını umuyorum canımın içi.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.