Bazen bir haber düşer ekranımıza…
Adını tanımayız, yüzünü bilmeyiz.
Ama içimizde bir düğüm belirir, boğazımıza oturur. Çünkü her kadın, bir şekilde birbirine ayna olur. Aynı korkuları, aynı tedirginliği, aynı sessiz çığlıkları taşır.
25 Kasım…
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü.
Aslında hepimizin içini burkan bir tarih bu. Çünkü takvim değişiyor ama acılar çoğu zaman aynı kalıyor. Bir kadın hayatını kaybedince sadece o kadın gitmiyor aslında… Bir evin ışığı sönüyor, bir çocuğun dünyası kararıyor, bir annenin yüreği yanıyor, bir toplumun vicdanı eksiliyor.
Şiddet bazen bir tokat değil, bazen bir söz.
Bir bakış.
Bir susturma.
Bir “sen anlamazsın” küçümsemesi.
Ve kadınlar çoğu zaman bu görünmez yaralarla yaşamaya mecbur bırakılıyor.
Oysa kadına uzanan her el, aslında geleceğimize atılmış bir darbe.
Çünkü kadın, bir evin huzuru, bir toplumun nefesi, bir ülkenin vicdanıdır.
Kadın gülerse ev de güler, toplum da.
Bugün, sadece bir anma günü değil…
Bir hatırlatma:
Sessiz kalırsak bu döngü bitmez.
“Karı-koca arasına girilmez” diye diye nice acılar normalleşir.
“Bir kereden bir şey olmaz” diye diye şiddet büyür.
Ve biz görmezden geldikçe, bir yerde bir kadının ışığı daha söner.
Belki dünyayı bir anda değiştiremeyiz…
Ama bir kadının yanında durabiliriz.
Bir çocuğa saygıyı öğretebiliriz.
Bir erkeğe sevgiyi, sınırı, sorumluluğu hatırlatabiliriz.
Ve en önemlisi, bir kadının sesini duyabiliriz.
Çünkü bazen bir “yanındayım” demek, bir hayat kurtarır.
25 Kasım…
Diliyorum ki bir gün bu tarih, anmak için değil; geçmişte kaldı diye hatırlamak için var olsun.
Ve hiçbir kadın bir daha “acaba beni kim duyacak?” demek zorunda kalmasın.
Kadına değil, şiddete karşı duran bir toplum dileğiyle…


ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.