Takip Et
  • 28 Mayıs 2025, Çarşamba

Söz Değil, Niyet Yorar

Bazı cümleler vardır ya, birinin ağzından çıkar ama sanki hepimizin iç sesi gibi yankılanır. Hani duyduğun anda içinde bir yerlere dokunur, yıllardır senin adına söylenmeyi bekleyen bir cümle gibidir. İşte onlardan biri bu:

“Kimse kimseyi yanlış anlamıyor, işine geldiği gibi davranıyor.”

Ne zaman biriyle bir kırgınlık yaşasak, bir sözümüz başka anlamlara çekilse ya da davranışlarımız kötü niyetliymiş gibi yorumlansa… İlk olarak kendimize döneriz. “Acaba yanlış mı ifade ettim?” diye düşünürüz. Cümleleri zihnimizde tekrar tekrar kurar, karşı tarafı anlamaya çalışırız. Çünkü içimizde hâlâ bir yerlerde, insanların iyi niyetle yaklaştığına dair bir inanç vardır.

Ama zamanla fark ederiz ki, mesele çoğu zaman “yanlış anlamak” değil. Mesele, işine nasıl geliyorsa öyle yorumlamak. Cümleyi de öyle alır, davranışı da… Çünkü doğru anlayınca sorumluluk doğar. Adil olmak, empati kurmak gerekir. Oysa yanlış anladım demek, her şeyi kolaylaştırır. Üzmek, uzaklaşmak, suçlamak serbesttir artık. Kalp kırarsın ama ardından gelen cümle hep aynıdır:

“Ama öyle anladım…”

Eskiden insanlar birbirini anlamaya çalışırdı. Söz ağızdan çıktığında, anlamından önce niyetine bakılırdı. Biri sustuğunda “Bir derdi mi var acaba?” denirdi. Şimdi ise biri sustuğunda “Bana trip atıyor” diye düşünülüyor. Eskiden insanlar konuşmayı değil, dinlemeyi bilirdi. Şimdi herkes konuşmak istiyor, ama kimse duymak istemiyor. Çünkü dinlemek; zaman, sabır ve iyi niyet ister.

Hâlbuki kimseyi yargılamadan önce bir an durup düşünsek… “Acaba o ne demek istedi?” diyebilsek, çoğu kırgınlık hiç doğmadan yok olurdu. Ama kolay olan varken neden zor olanı seçelim, değil mi? İşimize geldiği gibi anlamak varken, neden gerçekten anlamaya çalışalım?

“Yanlış anlama yok, yanlış niyet var.”

Belki de en acı ama en gerçek cümle bu. Çünkü bir insan sizi anlamak istiyorsa, sizin cümlenize de, suskunluğunuza da dikkat eder. Gözünüzden okur halinizi. Ama istemiyorsa… En açık sözü bile çarpıtır, en güzel niyeti bile kendi penceresinden yamultur.

Ve bu yolun sonu nereye çıkıyor biliyor musunuz?

Yalnızlığa.

Çünkü insan bir, iki, üç derken güvenmeyi bırakıyor. Kendini açmamaya, hislerini saklamaya başlıyor. Bir süre sonra içten gelen her şeyi susturuyoruz. “Yanlış anlarlar” korkusuyla, “Üzerler” düşüncesiyle… Kalabalıklar içinde yalnız insanlar oluyoruz böylece.

Oysa iletişim sadece kelimelerden ibaret değil. Gönül dili de var. Kalpten kalbe akan bir şey. Eğer biri sizi gerçekten seviyorsa, sizi anlamaya çalışır. Cümlelerinizi tamamlamasa da niyetinizi çözer. Eksik bıraktığınız yerleri hisleriyle tamamlar. Çünkü sevmek, anlamakla başlar. Ve en önemlisi: Sevgi, işine geldiği gibi değil; gönlün geldiği gibi davranmaktır.

İletişim, karşılıklı çabayla kurulur. Sadece haklı çıkmak için değil, gerçekten anlamak için konuşulmalı. Herkesin sadece kendi doğrusunu haykırdığı bir dünyada, ortak bir hakikat olmaz. Ve biz bu hakikati kaybettikçe, sadece bağlarımızı değil, insanlığımızı da kaybediyoruz.

Bazen tek bir cümle yeter, bazen tek bir niyet. Ama doğru niyet olmadan hiçbir cümle yerini bulmaz. Yanlış anlaşılmamak için değil, doğru anlaşılmak için yaşamayı öğrenmeliyiz.

Çünkü en çok ihtiyacımız olan şey bu hayatta, gerçekten anlaşılmak.

Kalın sağlıcakla. Ve unutmayın, bazen en çok susan değil; en az anlayan yorar insanı. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.