Takip Et
  • 21 Mayıs 2025, Çarşamba

Zeytinin gölgesinde, emeğin sessizliği

Kendine not: Her damla yağ, bir ömrün sabrıdır.

Bu kış farklıydı…

Tarladaydım.

Sabahın köründe, güneş daha doğmadan yola düşmenin ne demek olduğunu, insanın sırtına işten değil, soğuktan ağrının nasıl çöktüğünü öğrendim.

Zeytin topladım.

Dalların arasına eğildim, silkelenen her ağacın ardından yere düşen meyveleri tek tek seçtim.

Ve o an, bir zeytinin nasıl emekle geldiğini tüm çıplaklığıyla gördüm.

Zeytin öyle bir ağaç ki…

Bin yıl yaşar, ama bin saatlik sabır ister.

Bakımı kolay değil. Her yıl aynı miktarda vermez.

Bir yıl yüzünü güldürür, diğer yıl seni susturur.

Bu yıl susturdu. Rekolte düşük geldi.

Ama sen yine de her sabah kalktın, “belki bugün biraz daha iyi çıkar” diye düşündün.

İnsan toprakla uğraşırken umut etmeyi bırakmıyor çünkü.

Toprak bazen cimri davranıyor ama hayal kurmaya engel olmuyor.

Sonra sıkıma gittik.

Kasalarca zeytin yükledik araca.

Gözüm gibi baktığım, özenle topladığım zeytinleri makineye dökerken içimden sadece yağ değil, alın terim de akıp gitti sanki.

Çıkan yağa bakarken bir matematik başlıyor insanın kafasında:

“Kaç kilo zeytinden kaç litre yağ çıktı, litre başına kaç para eder, girdi maliyetleri neydi, bu işten bana ne kaldı?”

Ve sonra duyuyorsun:

Naturel ham zeytinyağının dökme fiyatı 160-165 TL arasında.

Duyunca duruyorsun.

Çünkü senin o yağa ulaşmak için verdiğin emek 160 TL değil.

O yağda gecelerin, ağrıyan dizlerin, çatlayan ellerin var.

Bir şişenin içindeki sıvıdan çok daha fazlası var orada:

Beklentilerin, hayal kırıklıkların, direnmenin bir özeti.

Ve sadece zeytin değil mesele.

Aynı gün kuru incir de işlem gördü borsada. Kilosu 125 TL’den.

İncir de kolay yetişmiyor.

Ağaçta çatlamasın diye dua ediyorsun. Yağmur erken gelmesin, rüzgâr yaprakları dökmesin diye bekliyorsun.

Onlar da satılıyor. Kilo, rakam, liste…

Ama hiçbir tabloya çiftçinin yüreği yazılmıyor.

Bazı günler borsada yalnızca iki işlemle zeytinyağı satılmış.

Düşünsene…

Binlerce tonluk bir üretimin, milyon liralık bir sektörün kaderi, sadece iki satışla şekilleniyor.

Bu sessizlik sadece piyasada değil, üreticide de var.

İnsan artık konuşmaktan çok içinden geçiriyor.

Yorgunluğun dili yok, ama yüzü var.

Ben artık market raflarında zeytinyağının fiyatına bakarken başka bir şey düşünüyorum:

“Bu şişenin içinde kaç çift elin emeği var?”

Sadece litresiyle değil, neyle ölçülecek bu alın teri?

O şişe sadece bir ürün değil.

Bir kış boyunca yaşanan sabahlar, taşınan kasalar, dualar, bekleyişler…

Ve en çok da şu var:

Üretici yılmadan devam ediyor.

Fiyatlar düşse de, rekolte azalsa da, o sabah yine tarlaya gidiyor.

Çünkü başka şansı yok.

Çünkü o sadece geçimini değil, toprağını da seviyor.

Bu yazıyı okuyan bir tüketiciysen…

Bazen “neden bu kadar pahalı?” demeden önce düşün:

Bu ürün raflara kolay gelmiyor.

Emekle, bekleyişle, bazen de gözyaşıyla geliyor.

Zeytin ağacının gövdesine yaslanmış bir çiftçinin iç sesi var o yağın içinde.

Kendine not:

Zeytinyağı bu toprakların altınıdır.

Ama ne yazık ki altın gibi değer görmez.

O yüzden…

Bir gün bir zeytin dalı görürsen, sadece yeşiline değil, gölgesine de bak.

Orada bir hayat var. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.