Eylül geldi yine.
Ama bu kez sadece bir mevsim değil, gökten süzülen bir tanrıça gibi geldi.
Saçlarında sararmış yapraklar, ellerinde mor üzüm salkımları vardı.
Toprağa basarken hüzün bıraktı, dallara ayrılığı mühürledi.
Ama aynı anda bağrımıza bereket serpti.
Tanrıça Eylül fısıldadı:
“Her düşen yaprak bir ölümü değil, bir dirilişi müjdeler.”
Hazan dediler, hüzün dediler…
Kalbimizi ele verdiler…
Sadece Eylül’dü gelen, güzelliği göremediler.
Oysa benim Eylüllerimde;
Cevizler, incirler, bademler var…
Tezgahta lüfer, oltada istavrit var…
Bağ bozumları, üzüm sıraları,
Kış hazırlıkları, tatlı esintiler,
Naif geceler, yağmurlar…
Güzel başlangıçlar var…
Bir de mutlu şarkılar…
Hoş geldin EYLÜL…
- Özdemir Asaf
Yaz bitti, geldi sonbahar. Aklıma sonbahar ile ilgili söylenmiş bazı güzel sözler geliyor:
“Yaprak ağaçtan sıkılmıştı aslında… Sonbahar bahaneydi.
Sen gidersen ansızın sonbahar olurum, yağmurlar dökülür yanaklarıma.
Bir sonbahar yağmuru gibi yağıyor aşkın üzerime,
Bir sonbahar esintisi sanki sesin kulaklarımda.
İlkbaharı, yazı boş ver. Herkes âşık olur o mevsimlerde.
Seveceksen bir insanı, sonbahar yağmurları üzerine yağarken seveceksin.
Dikenin kalbime battığı bir sonbahar günüdür.
Sen elini bulutların içinde gezdirirsin, bulutlar senin gözlerinin üstünde yürürler.”
Mevsimlerden en güzeli hangisi deseler herkes farklı bir mevsimi söyler; fakat pek az insan için sonbahar dört mevsim arasında en güzeli sayılır.
Sonbahar; biraz hasret, biraz gözyaşı, biraz da yarım kalmışlık gibi nitelendirilir.
Mevsim sonbahar ise demek ki en güzel yaz günleri bitmiş ve önümüzde uzun bir kış var.
Belki de bu yüzden, sıcak ve insanın içini ısıtan günlere vedayı simgelediği için, sonbahar mevsimi biraz buruk duygular içeriyor.
Yaz bitti…
Acaba bundan sonra kaç yaz mevsimi görebileceğinizi, sıcak bir yaz günü ayaklarımızı serin sulara daha kaç defa sokabileceğinizi hiç düşündünüz mü?
Bundan sonra daha kaç kez yaz görme şansımız kaldığını?
Bundan sonra belki sadece beş yaza daha tanıklık edecek birileri…
Bazılarınız sadece bir yaz daha görebilecek…
Bazıları on beş, bazıları belki daha çok…
Fakat bazılarınız hiç…
Hayatımızdan bir yaz daha gitti; gelecek yazın garantisini vermeden.
Oysa hepimiz bu gerçeği biliyoruz.
Benim hatırlatmam ne kadar da can sıkıcı değil mi?
Bir yaz daha geçti. Bu belki son yaz.
İçinde ekonomik sıkıntılar, demokrasi ve özgürlük tartışmaları, giderek daha da can sıkıcı hale gelen garip ötesi siyasi atışma ve polemiklerle bir yaz daha gitti ömrümüzden.
Acaba bir kez daha balıklama atlayabileceğimiz bir deniz, bunaltacak bir güneş, heyecan verici bir yolculuk, içinde acıyı da barındıran aşklar, sahilde dost sohbetleri kaldı mı bilmiyoruz.
Kimse bilmiyor. Bilemez de. Garantisi yok.
Fakat ülkede yaşayan herkes; bunaltıcı siyasi tartışmaların devam edeceğinden, canımızı yakacak ekonomik sıkıntıların olacağından, özgürlük ve çağdaş demokrasi için bir adım atılmayacağından, mavi saçlı çocuğa önümüzdeki yaz da şiir okutulmayacağından emin.
İşsizlik, açlık falan… Hepsinden eminiz.
Daha kaç yaz mevsimi göreceğimizin garantisinin olmadığı şu dünyada, ülkemizin bu saçma sapan gündemlerle zaman öldüreceğinden, mutsuzluk saçacağından herkes emin.
Biz mi bir yazı daha tükettik, yoksa bu tuhaf gündem mi bizi tüketiyor?
Yanıt ne olursa olsun, bir yaz mevsimi daha gitti ömrümüzden…
Herkesin bir sonbaharı vardır;
Kiminin yaşamadan yaşlandığı, kiminin yaşlanmadan yaşadığı…
Sonbahar, şairlerin mevsimidir. İnce bir hüzün kokar her zaman.
Ruhumuzun esintilerinden hırkamıza, paltomuza sığınırız sıkı sıkı.
Yazımıza üstat şair Cemal Süreya’nın Eylül şiiriyle son verelim:
“Dalından kopan yaprakların
Sararan yanlarına yazdım adını.
Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.
Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.
Eylüldü.
Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız.
Adımlarımızın kısalığı bundandı,
Bundandı gözlerimin durgunluğu.
Sen kadar zamansız molalar veriyordum.
Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.
Eylüldü.
İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,
Şimdi yoktu bir anlamı suskunluğun.
Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.
Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman.
En çok sesini aradım.
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.
Gözlerini sildi zaman…
Dedim ya… Eylüldü.
Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.”
Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.