Uğur ESER

CAMİİ'DE BİR GEMİ!

27 Ağustos 2018, Pazartesi

     

Tarih, tabiatı gereği ilginç paydaların bir araya gelebildiği uzun ve karmaşık bir geçmişi barındırır. Tarihi yaratan politik gelişmeler ise dönemsel olarak ele alındığı zaman koşulların bir sonucu olarak şekillenir ve yarına kalır. Özellikle savaşlardan arta kalan tarihi meseleler, günümüz dünyasından bakıldığı zaman araştırmaya ve incelemeye en müsait alanlar olarak karşımıza çıkar. Bazı bağlantılar da vardır ki insanı şaşırtan, hayrete düşüren ve düşündüren yolculuklar içermektedir. 7 Aralık 1941 tarihinde gerçekleşen Pearl Harbor Saldırısı da böylesi bir tarihi bağlantıya yıllar sonra zemin hazırlamış...

Eğer Sunay Akın'ı benim gibi çok geç keşfetmiş bahtsızlardansanız, oturun yamacıma... Öyle bir tarzı, üslubu var ki, sabaha kadar sıkılmadan dinlersiniz. Oysa anlattıkları o kadar basit şeyler de değil..

"Vay be.." diyorsunuz.. "Olamaz" diyorsunuz.. "Hadi canım sen de" diyorsunuz.. Ama sözlerinin hiçbiri efsane değil.. Hepsinin kaydı, kuydu, belgesi var..

Üstelik bu belgeler gizli saklı devlet kasalarında değil.. Herkesin okuyabileceği kitaplarda..

Peki Sunay'ın farkı ne?..

O okuyor işte.. Büyük bir merakla, hırsla, ihtirasla okuyor.. Halkaları buluyor.. Eksik halkaları arıyor.. Buluyor.. Bağlıyor.. Bize bağlıyor.. Akla hayale gelmez olayların içinden biz çıkıyoruz bir yerde..

İlk okuduğumda "Vay be" dedirten hikayeyi Sunay Akın'ın kaleminden sizlere aktarmaya çalışacağım.

"Pearl Harbour’u bilirsiniz herhalde. Bilmeyenlere de geçen yıllarda filmi öğretti. Japon uçakları Amerikan donanmasını bir sabah ansızın bastılar ve tam 96 zırhlıyı batırdılar…

Oysa Hawaii’deki bu limanda, 97 donanma gemisi vardı..

Birine dokunmadılar…

Niye?…

Çünkü o geminin tepeden bakılınca bembeyaz görünen güvertesinde bir kızıl haç vardı…

O hastane gemisi idi… Bombalar ve kamikazelerle dalan Japon uçakları hastane gemisine dokunmadılar.

Çünkü o gemi orada, öldürmek değil, yaşatmak için demirliydi…

Adı Solace…

Türkçesi Teselli… Üzüntü azaltan…

Solace, savaş boyu Amerikalı annelerin üzüntüsünü azalttı. Tam 25 bin genci ölümden kurtardı, Amerika’ya taşıdı…

Ülke limanlarına her gelişinde, umutla umutsuzluk karmaşasındaki kafaları ile anneler iskeleye koştular…

“Benim oğlum da geldi mi?”

Savaş sonrası hayatlarını Solace sayesinde kurtaran gençler bir dernek kurar ve bir madalya yaparlar. Üzerinde Solace’nin kabartması olan bir madalya. Ve bunu gururla takarlar…

Devlet rahatsız olur… İkinci Dünya Savaşı’ndan böyle savaş karşıtı bir sonuç çıkar mı?

Solace gemisini yok etmeye karar verirler… Gemi sapasağlam… Pırıl pırıl.. Jilet olur mu?

Savaş sonrası yere serilmiş ekonomi her dolara muhtaç. Uzak bir ülkeye satarlar.. Makyajını değiştirip bambaşka bir amaçla kullanması için.

O uzak ülke Türkiye…

Yok yahu!..

O gemi, ünlü “Ankara” !

Hastane gemisinden transfer gezi gemisi Ankara…

Vay canına!..

Türkiye, bugün Amerikalılar için belki de hac yeri olacak, Gelibolu’nun Anzaklar’ı çektiği gibi bir turizm anıtına dönüşecek Solace’nin kıymetini bilmez.

Şefik Kaptan’la yaptığı Avrupa seferleri dillere destan olan Ankara sonunda ihtiyarlar ve jilet yapılmak üzere hurdacılara teslim edilir.

1980’li yılların başında Ankara, İzmir’de sökülürken, yılların söktüğü bir eski anıt da İstanbul’da dikilmektedir. Haliç Tersanesi’ndeki Çorlulu Ali Paşa Camiisinin Şadırvanı…

Restorasyon gelir çatıda takılır. Çatı kurşun. Kıtlık yılları…

Kurşun yok…

Etibank dahi geri çevirir…

“Kurşun yok.”

Şadırvan çatısız kalacak. Dört bir yana duyururlar. “Kimde kurşun varsa..”

Aliağa’da Ankara’yı söken hurdacılardan haber gelir.

“Gelin bizde var, alın.”

Bre aman! Gemide kurşun olmaz. Ankara’da niye olsun.

Çaresizler ya… Gider bakarlar…

Gerçekten Ankara’nın sayısız kamaralarından biri, tamamen kurşunla kaplı.

Niye? Çünkü burası Solace’nin röntgen odası… Radyasyonun dışarı sızmaması lazım…

Şimdi yolunuz düşerse, Çorlulu Ali Paşa şadırvanından bir tas su içerseniz, ya da yüzünüze iki avuç su atarsanız serinlemek için, unutmayın…

Çatısına da bakın… Orada, İkinci Dünya Harbi’nde, Pearl Harbor’da Japonların batırmadığı tek gemiden bugüne kalan son izleri göreceksiniz…"

Sunay Akın

Vay be...

Gene Sunay anlattı.. "Bunun içinde daha neler var!.." Ya Sunay'ın kafasının içinde daha neler var?.. Bu adamın her hikayesi ayrı deneyim... He bu arada İstanbul'a yolunuz düşerse, Sunay Akın'ın kurduğu "Oyuncak Müzesi'ne" uğramayı ihmal etmeyin...