“DİL, DÜŞÜNCENİN EVİDİR”
30 Temmuz 2017, PazarTweet |
“Dil, düşüncenin evidir” Ortaokuldaki edebiyat öğretmenimden duymuştum bunu zamanında. Alman filozofu Heidegger söylemiş. Bu kısmı hatırlamıyorum elbette, ona az önce google’dan baktım, yalan yok.
Sen misin dahi anlamındaki de ve da’ları ayırmayanlara, ki ve mi eki ile sorunları olanlara çemkiren, imla hataları dolu kitapları olmamış deyip bir kenara atan… Al işte beterin beteri tadında, yeni Türkiye’nin yeni dili.
Dil düşüncenin evi, bizim ev ise garip bir halde. Sürekli olarak yüksek sesli konuşmasına maruz kaldığımız üst kat komşusu yüzünden, kendi evinde bile sessizlik ve huzur içinde oturamamak gibi.
TV’den kaçsam internette, internetten kaçsam sokaklarda yakalanıyorum kötü kelime seçimlerine, berbat sözcük dizimlerine. Moddy’s ülkenin kredi notunu düşürmüş, daha buna gamlanamadan en hassas yerimden vuruyor beni karşılığında yapılan açıklama: “vız gelir, tırıs gider” Oysa ne güzeldir sözcükler. Sayısız seçenek arasından doğru ve birbiri ile uyumlu olanları bir araya getirdiğinde, ilaç gibidir: yalnızlığı alır, kimsesizliği alır, kahkahayı yaratır, umudu büyütür. Hem güzeldir hem de güçlüdür sözcükler, her şeyi yaptırabilir insana. Abartıyor muyum?
Günaydın
Günaydın sözcüğü mesela. Günü ayrı güzel, aydını ayrı güzel. Birinin sabahları kalktığında yaptığı ilk işin bize “günaydın” demek olmasını delice istediğimiz için yalnızlığı sevmeyiz aslında. Sözcükler aşık eder.
Güzeldir, iyi bir film izledikten sonra başını sağa çevirip “ güzel filmmiş, değil mi” demek. İzlediğin film, dünyanın en güzel filmi de olsa, başını çevirdiğinde senden yana bir yüz yoksa o lafları edecek, aynı keyfi vermez. Sözcükler anlam katar.
Bugün anneler bir saatte sarılmasına rağmen bir dakikada yenilebilen yaprak sarmasını hala yapmaya devam ediyorlarsa; bu deli olduklarından, sarmasız yaşanmayacağından, tadı eşsiz olduğundan değildir. O çaba sadece 3 kelimeyi duyabilmek içindir. “ Ellerine sağlık anne”. Sözcükler, yorgunluğu alır.
Hepimiz kendimizi güzel sözler duymak için paralarız. Aferin. Ne iyi ettiniz de geldiniz. İyi geceler. Seni seviyorum. Seninle gurur duyuyorum. Üstündeki çok yakışmış. Hiç değişmemişsin. Harika görünüyorsun. Hayırlı işler. Allah razı olsun. Emeğine sağlık. Mutlaka buluşalım. Teşekkür ederim.
Siz koca insanlar koca televizyonlara çıkıp “vız gelir, tırs gider” diye atarlanırsanız; bunları izleyen adam da alır o “atarın tillahı” hallerini, gider evde karısını döver, trafikte kendini geçene söver de söver. Kapı açılmadı diye cinnet geçirir, otobüs şoförünü şemsiye ile dürter.
Mürekkep yalamış insanların kelime haznesi sırf sizden geniş diye onları suçlayan bir dille entel, artiz, monşer der etiketlerseniz; o etikete hayatı boyunca sahip olamayanlar bunun için çabalayacaklarına, sizlerden aldıkları yetkiye dayanarak gider doktoru döver.
Tahammülsüzlük, kabadayı diliyle kendine akacak mecra bulduğunda; translara tahammül edemeyenler gider ona tecavüz eder, işkence eder, yetmez öldürür, yetmez yakar.
Ülkenin her yerine “yedirmeyiz” yazarsanız; eline, beline, diline hakim olamayan koskoca bir cinnet ülkesi yaratırsınız. Amacınız meydan okuma ve vatan sevgisini aynı cümle içinde kullanmak ise aynı anlama gelecek daha güzel cümleler bulabilirsiniz pekala. Bu konuda çok zorlanırsanız da önerim savaşın ortasında bile şiir gibi konuşabilen Atatürk’ü örnek almanızdır.
Bizim güzel sözler duymaya ihtiyacımız var. Benim var en azından.
Sizi bilmem ama ben o güzel kelimeler için yaşıyorum gerçekten. Hayattayken yüzüme “iyi ki varsın”, öldüğümde arkamdan “iyi bilirdik” fazlasıyla yeterli. Bana da soran olursa kendim için ve yaşadığım hayat için de güzel cümleler kurabilirsem ne ala.