DÜNÜN “ORTA DİREK” ÇOCUKLARI OLDU SANA ŞİMDİNİN AFİLİ PLAZA ÇALIŞANLARI
6 Temmuz 2017, PerşembeTweet |
1980’lerin meşhur tabiri “orta direk” ölmedi; direk olarak içimizde yaşıyor. Ne eğilip bükülebiliyorsun ne de sıçrayabiliyorsun… Ortadan ortadan yaşıyorsun işte. İçindeki küçüğün sesi daha yüksek çıkmaya başlayıncaya kadar tabi…
Eğer Özal’ın ilk kez bir seçim propagandasında kullanarak hayatımıza kazandırdığı tabir ile “ ortadirek” bir aileden gelip kapağı bir plazaya atabilmişseniz; dost acı söyler olarak alın lütfen; işiniz biraz zor şu hayatta.
Plazalarda çalışıp kalem etek giyebilmek, kravat takabilmek için ne çok emek vermişsindir kim bilir.Ailen bir yandan, sen bir yandan ne çok didinmişsinizdir o camların önünde bir yer kapasın, boynuna bir giriş kartı asasın, o turnikelerden edalı edalı geçesin diye.
Orta direk bir ailenin çocuğu olmak demek, çok çalışarak çok başarılı olunabileceğine inanmak demektir. İş hayatına başladığı kurumdan emekli olmuş, bunu da gayet normal saymış bir ana-babanın çocuğu olmaktır. Olur da kurum değiştirmeye kalkarsanız gözlerinizin içine “ eyvah, gitti kıdem tazminatı” diye bakılmasıdır. Öyle fazlasında gözü olmayan, kısmetin bile hayırlısını “SGK primi tam yatan insan”da arayan mütevazi bir aileye sahip olmak demektir.
Beyaz yakalıların kısa yoldan para kazanmaya aklı ermez... Akıllı olmadığı, çalışkan olmadığı için değil. Ayıp sayar çok zenginliği; emeğe inanır. Yani günümüzde pek de prim yapmayan şeylere. İşte tam burada devreye girer malum Kruger etkisi. Bakkalın olsa kasasına oturtmayacağın insanlar bir yerlere gelir sonra. Hani aslında dövmek isteyeceğin tipler. Neden dövdüğünü kendisine söylemeyeceğin, böylelikle dayaktan değil; “bu beni neden dövdü acaba” diye meraktan ölsün istediğin tipler.
Anadan babadan kalan sermaye yok diye hayıflanmak ortak paydamızdır eyvallah ama birden para çıksa ne yapacağı konusunda bir fikri olmayan insanların sayısı azımsanamayacak kadar çoktur içimizde. Bu nedenle de bir butik otel işletmek, ya da kafe açmak dışında çok fazla bir seçeneğe rastlamazsınız, beyaz yakalıların yırtma planları arasında. Onlar zamanında hayal kuramamış çocuklardır. Eli ekmek tutmayı, doğru düzgün bir işte iki yakasını birleştirebilmeyi, tüm bunları yaparken de dürüst olmayı başarı sayan bir aile tarafından büyütülmüşüzdür. Biz bu güzel çocuklar da bunun kıymetini bilmiş, kıt kanaat bizi okutan ailelerimize ihanet etmeyip , olmayacak hayallere kapılmamışızdır. Zaten şimdiki gibi instagram falan da yok ki kime özeneceksin? En fazla oturduğun sokağın zenginine özenirsin, büyük düşünürsen de gazetede haber olana. Yediğini içtiğini paylaşmanın görgüsüzlük sayıldığı bir dönemde büyümüşsün. İnternetin olmadığı haliyle tüm dünyanın önüne serilmediği bir zamanda gözlerini açmışsın yaşama. En büyük hayıflanman “dedem zamanında şurdan bir yer kapaydı iyiydi” olmuş. Ne olacaktı ki başka?
Büyük patronlar ( istisnalar her daim tenzih kapsamındadır malum) ya babadan zenginler ya da zaten kaybedecek bir şeyi olmadığı için işlere balıklama atlama cesaretini gösterenlerdir oysa. Bordrolu, SGK’lı çoğu beyaz yakalı olarak o zamana kadar doğru dürüst hayal kurmadığımızdan, birbirimizin hayalini ödünç aldık bir şekilde. “Aslında tam şuraya makarna-salata yapan bir kafe açacaksın, ne iş yapar ha” sözünü bu kadar telaffuz etmemiz işte tam da bu yüzdendi.
Güneye yerleşmeyi hiç mi hiç düşünmemiş bir beyaz yakalı gördünüz mü, ben henüz denk gelmedim.
Aslında kafa o kadar çalışıyor ki, bir dönercide sarılan et üzerinden ‘günde ne kadar ciro yapılır’ı anında kafadan hesaplayabilen güzel insanlarız vesselam; kim ne derse dersin...