Bir Oy İçin
13 Mart 2019, ÇarşambaTweet |
31 Mart yerel seçimleri öncesi, parti gözetmeksizin parti liderlerini ve yerel yönetimler için adayları dikkatle takip ediyorum. Öyle ya da böyle bu bir yerel seçim ve ben vatandaş olarak projelerin, fikirlerin, misyon ve vizyonun yarışmasını beklemeye devam ederken parti liderleri, milletvekilleri, bakanlar bu seçim yarışına dahil oldu. Kazanmak uğruna belirledikleri strateji, söylemleri ve değindiği konular her geçen saniye bizim asıl sorunlarımızdan uzaklaşmakta ve daha derin yaralara davetiye çıkarmakta. Ülke olarak eğitim sorunumuz var, eğitim kalitesini yapılan binalar ile ölçüyoruz. Geleceğimizin hayal gücü, yaratıcılığı, sorgulama ve analiz yeteneği, problem çözme becerisi, kitap okuma alışkanlığı, düşünme gücü, farklı olmaya ilgisi, üretme bilinci her geçen gün yok ediliyor. Sistem adı verilen bu yolda nesiller dar bir çerçeve içinde yetişiyor; sanat, spor ve bilimden koşarak uzaklaştırılıyor. Okullarımızda yeteri kadar spor alanları yok, sanata ilgi duyacakları ne eğitmen ne bir alan ne de ortam var. Bilgi diye öğretilen şey, birbirinin kopyası bireyler yetiştiriyor. Binlerce yetenek, ısrarla ve baskıyla belli başlı mesleklere yönlendiriliyor. Mutlu olamayacağı mesleklere yönlendiriliyor. Mutsuz nesiller yetiştiriyoruz, mutsuz nesiller mutsuz toplumlar yaratır. Tüm bu sorunlar, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından göz ardı ediliyor. Bu sorunların çözümlerine odaklanması gerekirken, “Eğitimde güçlü bir beklenti varsa, o zaman yerel seçimlerde bize destek olunması gerektiği çok açık.” dedi. Bu ülkede yaşayan her gencin, siyasal baskıdan uzak, inanç ve yaşam tarzı farklılıklarından uzak dünyayla yarışabilecek kalitede eğitim almasının son nefesime kadar savunucusu olacağım. Aynı duyarlılığı Ziya Selçuk’tan da beklerim. Üretime geçelim. Bakın biz bir tarım ülkesiyiz, daha doğru bir söylemle tarım ülkesiydik. Toprağına, suyuna, tohumuna sahip çıkmayan, üretmeyen, çiftçisini desteklemeyen, girdi maliyetlerini azaltmadan, kooperatifleşmeden, çiftçimizi bilinçlendirmeden gelişemeyiz. Bir sanayi ülkesi olamayız. Mutfağın değişmezlerinden olan soğanın durumu ortada. Alınan son karar ile sıfır gümrük vergisi ile 200 bin ton patates ithal edeceğiz. Patlıcan ve biberin kilosunun 15 liraya kadar çıktı. Durum bu haldeyken gelişmişlikten bahsedemeyiz. Hayvan yetiştirmiyoruz. Samanı, yemi ve ilaçlarını ithal ediyoruz, hayvanlarımızın otlaklarını betonlaştırıyoruz, sütü üreticiden bir liraya alıp 10 liraya tüketiciye satıyoruz. Yoksullaşıyoruz. İnanç özgürlüğümüz var. Buna rağmen dini eğitim veren liselerde ateist ve deist gençler yetişiyor. Dinin bize emrettiği bilimi, yardımlaşmayı, bütünlüğü, saygıyı, hoş görüyü bir kenara atıp burada da ayrışıyoruz. Değerlerimizi yitiriyoruz. Giydiği kıyafet, inandığı ideoloji, yaşam tarzları ile yurttaşlarımızın inançlarını sorguluyor onları dindar ya da inançsız olmakla suçluyoruz. Toplum olarak hiçbir farklılığa tahammülümüz kalmadı, hoş görüyü saygıyı unutuyoruz. Ülkenin insanları birbirlerini vatan hainliği ve teröristlikle suçluyor. Giydiği kıyafetler için kadınlarımız şiddet görüyor. O bu partili şu partili diyerek vatandaşlarımız birbirine düşman oluyor. Yerel seçimler için beka tartışması yapılıyor. Tüm bu sorunlar artarak devam ederken, AKP Kütahya İl Başkanı Ali Çetinbaş, “31 Mart’ta milletin değerlerine karşı siyaset yapan 4’lü çete, şer ittifakı, illet ittifakı ve kim bir araya gelirse gelsin bu sokaklarda bu mahallelerde gezme şansı olmayacak” ifadelerini kullandı. İl başkanına hatırlatmak isterim bu vatan, bu mahalleler bu sokaklarda her kesimden, her yaştan, her inanıştan, erkeği-kadını ayrım gözetmeksizin büyük bir mücadele ile kazanıldı. Yetmedi, AKP Urfa Milletvekili Kasım Gülpınar, Siverek’te seçim bürosunun açılışında, “Vicdan rahatlığı ile size diyorum ki, yarın inşallah mahşerde Allah’ın karşısına çıktığınız zaman, Allah o emaneti bize verdiğinizden dolayı size hesap sormayacak” açıklamasında bulundu. Yukarıdaki açıklamaların hepsi bir hafta içerisinde yapıldı. Merak edenler istediği kaynaklardan araştırmasını yapabilir. Kul ile kul arasındaki ayrım yetmezmiş gibi bir de kul ile Allah arasına girilmeye başlandı. Din birileri tarafından siyasi kalkana dönüştürülmeye çalışılıyor. Bu ayrık ve kutuplaştırıcı dilden uzaklaşmak zorundayız. Büyük resmi görmek zorundayız. Asıl sorunları tespit etmek ve çözmek zorundayız. Bilime, ilime, saygıya, bütünlüğe, üretime, Atatürk’e geri dönmek zorundayız. Hiçbir kimseyi, hiçbir ideolojiyi, hiçbir inancı, hiçbir partiyi hedef göstermek değil amacım benim derdim ülkem, benim aşkım halkım, benim davam içerde ve dışarıda tam bağımsız, bir ve bütünleşmek zorunda olan ülkem. Ülkemin işsiz gençleri, hakkını alamayan işçileri, emekliliğinde dahi çalışmak zorunda kalan yaşlıları, orta sınıfın kaybolması, dünyayla yarışamayacak olan çocuklarımız, gün geçtikçe bağımlı hale gelen ülkemiz. Birbirinden uzaklaştırılan insanlarımız. Duyarlılığını kaybeden halkımız. Tüm söylemler ve eylemler tüm partiler için oy üzerine kurulu bir sistem, bir oy daha fazla alabilmek için. Muhalefet bunları dillendiremiyor, çözümler üretemiyor, ülkenin yönetilemediğini söyleyip yönetmek için sığ eleştiriden öteye gidemiyor. Demokrasiden bahsedip kendi içinde demokrasiyi sağlayamıyor. Bakın asgari ücretin birkaç yüz lira artması için aylarca tartışma yapılıyor. Bunu savunanlar da eleştirenler de seçimlerde milyonlarca lirayı sadece bir oy daha fazla alabilmek için harcıyor. Durum böyleyken hangi parti hangi kişi gelirse gelsin bir arpa boyu yol alamayız. Sen vatandaş olarak talep et. Sorgula, dillendir, cesur ol. Komşun açken tok yatma. Üretim yokken bağımlılığı kabul etme. Nesillerin bilinçsiz yetişmesine izin verme. Dininin kullanılmasına göz yumma. Senden farklı olduğu için düşman olma. Adı ve tarafı kim olursa olsun bir oy için gerçeklere sırtını dönme.