Takip Et
  • 29 Mart 2018, Perşembe

NE SÖMÜRDÜK, NE DE SÖMÜRÜLDÜK...

Sevgili Dostlarım,

 

İnancım ve her millete olan saygım gereği, hayatım boyunca hiç bir zaman "aşırı milliyetçi" ya da bir başka deyişle "kafatasçı" olmadım. Benim için Türk olmak ne kadar gurur verici bir durum ise, diğer milletlerin fertlerinin de kendi milletleri ile gurur duymalarına o derece saygı duydum. Zira, hiçbir insanın milletini seçme şansı yoktur. Millet vasfı, insana doğumla gelen bir vasıftır.

 

Bütün bu gerçekliklere rağmen, Türklüğümle ve Müslümanlığımla her zaman gurur duydum ve şükrettim. Nasıl şükretmiyeyim ki;

 

- Dünyada 600 yıl hükümranlık sürmüş ve gittiği her yere adalet ve merhamet götürmüş Osmanlı İmparatorluğu gibi bir İmparatorluğun varisiyim,

 

- İstanbul'u fethederek Peygamberimizin övgüsüne mazhar olmuş Fatih Sultan Mehmet ve O'nunla beraber savaşan yiğitler gibi atalarım var,

 

- Tarihi şan ve şereflerle dolu ve savaşta bile düşmanına merhamet edecek kadar vicdan sahibi bir milletim var.

 

- İslam'ın yayılmasına çok büyük katkılarda bulunmuş, Peygamberimizin emanetleri ile "Harameyn" denilen ve içerisinde Kabe'yi barındıran Mekke ve Medine'ye uzun yıllar hizmet etmiş inançlı atalarım var.

 

Sadece birkaçını örnek olarak verdiğim ve buna benzer daha pek çok güzel vasfı üzerinde toplayan bir milletin ferdi olarak ne kadar şükretsem azdır.

 

Değerli Okurlarım,

 

Yıllar önce resmi bir görev için Pakistan'a gitmiştim. Bu görev, aynı zamanda, benim ilk yurtdışı seyahatim olmuştu. İngilizcem yazı konusunda fena olmamakla birlikte, konuşma ve anlama konusunda henüz yeterli seviyede değildi. Bu nedenle de, yaklaşık bir ay süren bu görev süresince, iletişim konusunda zaman zaman sorunlar yaşadım. Resmi işlerimizi diğer arkadaşlarla beraber bir nebze de olsa hallediyorduk, ama sokağa çıktığımızda durum daha da zorlaşıyordu. Pakistanın iki resmi dilinden biri Urduca, diğeri de İngilizceydi. Bu nedenle de ülkede herkes ingilizce konuşabiliyordu ve bizim İngilizce konuşamamamıza hayret edenler oluyordu. Hatta bazıları küçümser tavırlar takınıyorlardı. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu durum benim de canımı sıkıyor ve kendime kızıyordum. "Neden daha önce İngilizce öğrenmemiştim de buradaki insanlara mahçup olmak gibi bir durumla karşılaşmıştım." duygusu beynimi kemiriyordu. Sonra bir gün kendi kendime düşünürken bu sorunun cevabını buldum;

 

Biz, Pakistan'la karşılaştırıldığımızda her ne kadar Avrupa'ya daha yakın olsak ta, tarihimiz boyunca hiçbir milletin sömürgesi altında yaşamadık. Oysa ki Pakistan, Hindistan'la birlikte tek bir ülke iken yıllarca İngilizlerin sömürgesi altında kalmıştı. İngilizlerin sömürge politikaları o derece zalimdir ki, dillerini de sömürdükleri ülkelere dikte ederler. Bu nedenle de Pakistan vatandaşlarının İngilizce konuşmaları kadar doğal birşey olamazdı. Bunu farkedince oldukça rahatladım ve hatta sevindim. Fakat beni küçümseyenlere hala kızgındım ve bir şekilde intikamımı almam lazımdı. Beklediğim fırsat, Türkiye'ye dönüş yolunda uçakta geldi. Yanımda oturan Pakistanlı bir kişiyle kırık İngilizcemle çat pat sohbet ederken, sohbetin bir yerinde sormasın mı " Siz neden İngilizce konuşamıyorsunuz" diye. Tam aradığım fırsattı ve ona dedim ki; "Çünkü biz Türkler, tarihin hiçbir döneminde hiçbir milletin sömürgesi altında yaşamadık. Eğer sizin gibi yıllarca İngilizlerin sömürgesi altında yaşamış olsaydık belki biz de İngilizce konuşuyor olurduk. Ama biz, İngilizce konuşamıyor olmayı, başkasının sömürgesi altında yaşamaya tercih ederiz." Bu cevap karşısında, adam susup kaldı ve derin düşüncelere daldı...

 

İşin özeti, biz Türkler hiç SÖMÜRÜLMEDİK!

 

Sevgili Okurlarım,

 

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan yaklaşık bir ay önce, aralarında Moritanya, Senegal, Mali ve Cezayir'in bulunduğu bazı Afrika ülkelerine resmi ziyaretlerde bulundu.

 

Cezayir ziyaretinde mevkidaşı Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika ile bir araya gelen Sayın Erdoğan, bu görüşme sonrası basınla bir araya geldi. Bu görüşmede bir gazetecinin Osmanlı'yı kastederek Sayın Cumhurbaşkanımıza, "Türkiye, Cezayir'i sömürge olarak mı görüyordu? Türkler burayı işgal etmedi mi?” diye sorması üzerine, Sayın Erdoğan şu tarihi cevabı vermişti;

 

"Eğer öyle olsaydı, bu soruyu bana Fransızca değil Türkçe sorardın."

 

Bu cevap oldukça kısa, fakat bir o kadar da büyük anlamlar içeren bir cevaptır.

 

Cevabın içerdiği anlam şu;

 

Biz Türkler 600 yıl boyunca üç kıtada kılıç sallayıp ülkeler fethettik, ama gittiğimiz her yere hak ve adalet götürdük ve hiç zulmetmedik. Fethettiğimiz ülkelerdeki halkın yaşantısına, örfüne ve adetlerine, dinlerine, dillerine ve topraklarına karışmadık. Aman dileyene, kadınlara ve çocuklara asla dokunmadık. Kısacası biz, tarimiz boyunca hiçbir milleti ve ülkeyi SÖMÜRMEDİK!

 

Dostlarım,

 

Gerçekten de aynen böyle bir milletiz biz. İşte bu yüzden, askerlerimiz Afrin'de teröristlerden temizlenen köylere girdiğinde yerli halk sevinçle şöyle bağırıyordu;

 

Hoşgeldin vefalı Türk!

 

Şimdi yeniden diriliş zamanı...

 

Dünyanın neresinde olursa olsun, bütün mazlum milletler bizden yardım bekliyor. Kimsesizlerin kimsesi olmak için, birlik ve beraberlik içerisinde var gücümüzle çalışalım..

 

Tam altı yüz yıl, üç kıtada hüküm sürdük,

Ne kimseyi sömürdük, ne de sömürüldük,

Yeter artık uyan, bitsin bu miskin bekleyiş,

Ülkümüz kızıl elma, başlasın büyük diriliş!

(F. OKUMUŞ)

 

Esen kalın dostlarım... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.