Takip Et
  • 13 Nisan 2023, Perşembe

BİR GÖNÜL MİMARI; HACI BAYRAM-I VELİ...

Bilge Mimar Turgut Cansever'in şu sözünü çok severim;

Şehri imâr ederken nesli ihyâ etmeyi ihmal ederseniz, ihmâl ettiğiniz nesil imâr ettiğiniz şehri tahrip eder...

Aziz Nesin'in şu sözü de sanırım aynı manaya gelmektedir;

Çocuklara daha iyi bir dünya bırakmak yerine, dünyaya daha iyi çocuklar bıraksanız, sorun kendiliğinden çözülecek aslında...

Gerçekten de aslolan insan yetiştirmek değil midir?

Peki, soruyorum sizlere, iyi insan yetiştirmek çocuklarımızın karınlarını doyurmak, güzel güzel elbiseler giydirmek, en güzel okullarda okutmak ve onların ceplerine yüklü miktarda harçlıklar koymak mıdır?

Bir çocuğun maddi anlamda bütün sorunlarını çözünce gerçekten insan yetiştirmiş oluyor muyuz?

Kesinlikle hayır...

Bu bahsettiklerim bedene ait ihtiyaçlardır. Oysa ki insan beden ve ruhtan mürekkep çift kanatlı bir varlıktır...

Eğer yalnızca bedene yoğunlaşıp ruhu ihmal ederseniz, hayatınızın en büyük hatasını yapmışsınız demektir.

Bundan tam 14 yıl önce yaşanan Münevver Karabulut cinayetini elbette hatırlayanlarınız vardır;

Lise öğrencisi Münevver Karabulut, 3 Mart 2009 tarihinde sevgilisi Cem Garipoğlu tarafından pek çok bıçak darbesiyle öldürüldükten sonra başı gövdesinden ayrılmış ve bir poşet içerisinde çöp konteynırına atılmıştı.

Katil zanlısı Cem Garipoğlu cinayetten 197 gün sonra teslim olmuş, yargılandıktan sonra konulduğu Silivri Cezaevinde de intihar etmişti.

Türkiye'nin en zengin ailelerinden Gariboğlu Ailesine mensub olan, henüz 8 yaşındayken önce Fransa'ya sonrasında da İngiltere, Almanya, Portekiz, İspanya, Rusya, Çin'e gönderilen ve bu sayede birçok dili öğrenen Cem Garipoğlu, 2007 yılında İstanbul'da bir kolejde okumaya başladı. Özel şoförüyle okula gidip gelen Cem Garipoğlu, her türlü imkana sahip olmasına rağmen daha lise talebesi iken

sevgilisi Münevver Karabulut cinayetini işledi.

Şimdi gelelim kritik soruyu sormaya;

Her türlü maddi imkana sahip olmasına ve daha gencecik yaşta pek çok dili konuşup en iyi eğitimleri almış olmasına rağmen, bu delikanlıda eksik olan neydi?

Hemen söyleyeyim; bu delikanlıda eksik olan ruh açlığı idi. Her şeyi parasıyla satın alabilmesine rağmen, mutluluğu satın alamamıştı...

Ne yazıktır ki yaşadığımız çağda ruhu aç olanlara tek örnek Cem Gariboğlu değildir. Toplumumuz karnı tok, fakat ruhu aç insanlarla dolu. İşte bu nedenle, gerçek gönül mimarlarına muhtacız...

Her çağda, toplumu dizayn eden gönül mimarlarına rastlamanız mümkün. Bu insanlar, yaşadıkları çağın gerçeklerinden kopmadan, bulundukları bölgelerde adeta bir toplum mühendisi gibi vazifelerini icra etmişlerdir.

Bu toprağın gönül mimarlarından biri olan Mevlana'nın Mesnevî’si'nde “Anadolu ressamları sufîlerdir" denilmektedir.

Mevlânâ’nın tespitinden yola çıktığımızda, Anadolu'nun Ressamlarından birinin de Hacı Bayram-ı Velî olduğunu görürüz. O, mizacı, tarzı, tavrı, ilkeleri ve sohbetiyle Anadolu’nun merkezinde yer alan Ankara’nın kandili olmuş, ışık saçmış, maddî ve manevi aydınlanmayı sağlamış ve adeta yaşadığı yörenin hamisi olmuştur.

Tıpkı Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Somuncu Baba ve diğerleri gibi, Hacı Bayram-ı Veli de toplumun zor ve kahırlı zamanlarında ortaya sukuneti sağlamış, halkı mayalayıp Hakk’a ulaştırma gayreti içinde olmuştur. Kurmuş olduğu Bayramilik tarikatı esnaf, çiftçi ve bir şekilde emeğini sermaye edinenlerin tarikatıdır. Ahilik teşkilatı da onun etrafında birleşmiştir.

Bayramiyye tarikatı, Nakşibendîyye tarikatı ile Halvetîliğin karışıp birleşmesinden doğmuştur.

Hacı Bayram, sanki koca Ankara ovasında yer yokmuş gibi, dergahını bir Roma mabedinin kalıntılarının yanı başında kurarak insanlığa önemli bir mesaj vermiştir

Bayramîlik akla, ilme ve sanata değer veren bir tarikat olup, Hacı Bayram-ı Velî cahil kalmayı yermiştir.

Beşir Ayvazoğlu’na göre Bayramîlik, dünyadan el etek çekmeyi değil, çalışmayı ve doğrudan hayatın içine katılmayı esas almıştı.

Hacı Bayram, oluşturduğu kültür ağı ile Türk diline de hizmet etmiştir. O ve takipçileri, sade ve yalın söyleyişleri ve Türkçe sohbetleri ile Türkçenin Anadolu’daki ses bayrağını taşımışlar ve Türkçe’nin gönüllü birer neferi olmuşlardır.

Hacı Bayram, alın teriyle kazanılan kazancı ön plana çıkarmış ve kendisi de burçak tarlasında çalışmış, helal kazançla ibadetin makbul olduğunu, hatta ibadet kabul edileceğini etrafındakilere de öğretmiştir.

1430 yılında vefat eden Hacı Bayram-ı Veli’nin türbesi, Ankara'nın Altındağ ilçesinde bulunan ve Hakk'a yürümesinden birkaç yıl önce yaptırılan câminin yanına defnedilmiştir. Kabrinin üzerine daha sonra inşâ edilen türbe bugün de Ankara'nın en önemli ziyâretgâhıdır.

Yazımızı Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri'nin bir sözüyle bitirelim;

Bilmek istersen seni,

Can içre ara canı,

Geç cânından bul ânı,

Sen seni bil sen seni...

Esen Kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.