Takip Et
  • 6 Şubat 2020, Perşembe

YOK, DEVE...

Develer sevimli, sabırlı, kudret timsali ve aynı zamanda kinci hayvanlardır.

Çocukluğumda, Muğla tarafından gelip Aydın'a doğru, ya da bunun tersi yönde Çine'den geçen deve kervanlarına şahit olurduk. Onlarca deveden oluşan kervanlarda, adeta koca bir sülalenin eşyaları taşınırdı. Develerin sırtlarına vurulmuş yüklerde neler yoktu ki; koca koca kazanlar, yataklar, insanlar ve hayvanlar için yiyecekler, çadır malzemeleri ve hatta bir kıl heybenin içerisine oturtulmuş oğlaklar...

Çocukluk heyecanıyla bu kervanları ilgi ve merakla izler ve ardlarından bakakalırdık. Bu kervanlarda en ilgimi çeken şey de, onlarca devenin önünde bir eşeğin gitmesiydi ki, bu durumun sebebini hep merak ederdim. Sonradan öğrendiğime göre, bazı develer önlerinde bir eşek yürümeyince aksilik yapar, gitmezlermiş. Hatta bu konuda şöyle bir söz söylendiğini de duymuştum;

"Deve de büyüktür ama, beşini bir eşek yeder"

Genel bir bilgi olsun diye bu sözün anlamını vermem gerekirse, sözden kasıt şudur:

Dış görünüm bakımından büyük olmak her zaman akıl bakımından da büyük olmak anlamına gelmez. Küçük ama akıllı insanlar, görünüş bakımından büyük olan pek çok kişiyi yönetecek, peşinden sürükleyecek güçtedirler.

Yine çocukluk yıllarımdan develerle ilgili aklımda kalan bir başka güzellik ise, Çine'de hemen hemen her yıl yapılan deve güreşleri için değişik il ve ilçelerden gelen develerin oluşturduğu şenlik havasıdır.

Neredeyse her sene geleneksel olarak gerçekleştirilen deve güreşlerinin birkaç gün öncesinden değişik yerlerden ilçemize gelen develer, güreşlerden bir gün öncesinde süslenip şehrin ana caddelerinde davul ve zurna eşliğinde tur attırılır, yani adeta görücüye çıkartılırlardı. Bizler de develerin peşine takılır, onlarla beraber sokak sokak gezerdik.

Bilgilerime göre, gündüz yapılan turun ardından, akşam olunca tülü sahipleri tanışmak ve eğlenmek maksadıyla düzenlenen “halı gecesinde” bir araya gelirler. Bu gecede yenilip içilir, türküler söylenir ve oyunlar oynanır. Gecenin sonunda ise geceye adını veren halı açık artırmayla satılır.

Şimdi gelelim, Ege Bölgesinin tamamında, Akdeniz ve Marmara Bölgesinin de bir kısmında, her sene geleneksel olarak gerçekleştirilen deve güreşleri ile ilgili bazı temel bilgiler vermeye;

Yazılı olmayan geleneksel kültürün önemli bir örneğini teşkil eden deve güreşlerinin, en az iki asırlık bir geçmişe sahip olduğu kabul edilmektedir. Bir görüşe göre, Anadolu’daki deve güreşleri ilk kez 19. yüzyılda Aydın’ın Germencik ilçesine bağlı Hıdırbeyli köyünde gerçekleştirilmiştir. Bir diğer kaynakta ise, 18. yüzyılın sonlarında ve padişah 2. Mahmut döneminde, İzmirin Tire ilçesi civarında deve güreşlerinin yapılmakta olduğu belirtiliyor.

Yerleşim birimlerinin çevresi açık geniş meydanlarında düzenlenen deve güreşleri, develerin kızışmaya başladıkları Kasım ayı ortalarında başlayıp, Mart ayının son haftasına kadar değişik il ve ilçelerde devam eder. Bunlardan bir kısmı uluslararası etkinlik hüviyetine de sahiptir.

Her deve, güreş devesi değildir. Öncelikle bilinmesi gereken şey, güreşlerin “tülü” adı verilen özel seçilmiş erkek develer arasında gerçekleştirildiğidir. Tülüler ise, “yoz” denilen tek hörgüçlü dişi develer ile “buhur” adı verilen çift hörgüçlü erkek develerin çiftleşmesinden meydana gelirler.

Ancak, bir tülünün güreş devesi olabilmesi için, aynen yarışçı atlarda olduğu gibi, dişinden yaşına kadar pek çok başka kritere de sahip olması gerekmektedir. Mesela, güreşçi tülülerin güreşçi develerin kanından olmasına özen gösterilmektedir.

Güreşçi develer, “savran” adı verilen eğitimli bakıcılar tarafından güreşe hazırlanırlar.

Bütün güreş develerinin, sahipleri tarafından verilen bir ismi olur ve bu isim develerin sırtlarına takılan ve adına havut denilen semerlerin arkasına süslü bir bez üzerine yazılır. İsmin altında ise “maşallah” yazısı yer alır.

Güreşler, “ayak”, “orta”, “başaltı” ve “baş” olarak tanımlanan dört farklı boy ve kilo kategorisine göre yapılır. Güreş develer, tıpkı diğer güreşlerde olduğu gibi, “pehlivan” olarak adlandırılırlar.

Güreşlerde bir devenin güreşten galip ayrılabilmesi için, ya rakibini kaçırtması, ya çaresizce bağırtması ya da yere yıkması gerekir.

Güreşlerde anons görevi “cazgır” adı verilen kişiler tarafından yerine getirilir. Cazgırlar, deve güreşi deyince tartışmasız akla gelen ilk figürlerden birisidir.

Onlar doğaçlama manilerin yanında, Dadaloğlu, Karacaoğlan gibi ünlü halk ozanlarının şiirlerini de seslendirerek, güreş meydanındaki kalabalığı coştururlar ve böylece güreşleri daha da keyifli hale getirirler.

Deve güreşleri, insanların şenlik havasında vakit geçirdikleri eğlenceli bir faaliyettir. Güreşin yapılacağı alanda mangallar kurulur, yiyecekler hazırlanır. Seyyar satıcılar da güreş alanında gün boyu satış yaparlar.

Güreş başlamadan önce zeybek oynanır ve arkasından güreşin başlayacağını bildiren anons yapılır. Cazgırlar tarafından develerin adları tek tek okunur, bir yandan da deve sahipleri ve savranlar develeri güreş alanına getirip bir tur attırarak izleyicilere gösterirler. Bütün bu ritüellerin ardından da güreş başlar.

Develer güreşme sitillerine göre tanımlanırlar. Sağdan güreşen develere sağcı, soldan güreşen develere solcu, rakibinin ayağına çelme atanlara çengelci, rakibini yıkmak ve kaçırmak için yanına gelerek ittiren develere tekçi, rakiplerinin başını göğsünün altına alıp çöken develere bağcı adı verilir.

Sevgili okurlarım, develere ve deve güreşlerine ait bunca teferruatlı seremoniyi duyunca, insanın aklına ister istemez "Yok deve" diyesi geliyor değil mi?

Esen Kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.