Takip Et
  • 28 Şubat 2019, Perşembe

İNGİLİZCEYE NEDEN FRANSIZIZ...

Kültür, binlerce yıllık birikimin sonucu olarak ortaya çıkan değerler bütünüdür. Dil ise, kültürü oluşturan en temel öğelerden biri ve insanlar arasında iletişimi sağlayan vazgeçilmez bir araçtır.

Bir kültürü öğrenmenin en kolay yolu, o kültürün ait olduğu toplumun dilini öğrenmekten geçer.

"Bir lisan bir insandır" sözünü, muhakkak ki hepiniz duymuşsunuzdur. Bu sözün anlamı şudur;

Öğrenilen her yeni dil, aynı zamanda yeni bir kültürü tanımak demektir. Yani, ülkeleri, örf ve adetleri, inançları, davranış kalıplarını, yemekleri, müziği, tarihi ve sanatı öğrenmek demektir. Bu da, başkalarına olan bakış açımızı (ve pek tabiki de başkalarının bize bakış açılarını) değiştiren, önemli bir kişisel devrimdir.

Dil, başka bir kültüre açılan kapıdan geçebilmek için, ihtiyacımız olan bir bilet ya da anahtar gibidir.

Ayrıca, yabancı dil eğitimi esnasında örnek olarak seçilen konular, insanların mevcut bilgilerini tazelemelerine ve pek çok yeni bilgiyi öğrenmelerine de yol açmaktadır.

Sonuç olarak, yabancı dil öğrenmekle sadece yeni bir lisan öğrenilmiş olmamakta, öğrenilen kültür ve kazanılan bilgiler sayesinde, adeta yeni bir insan ortaya çıkmış olmaktadır.

Öte yandan, yapılan bilimsel araştırmalara göre, yabancı dil öğrenmenin tıbben de faydaları bulunmaktadır. Araştırma sonuçları, düzenli olarak yabancı dille meşgul olmanın, beyinin kavrama kapasitesini artırdığını ve yaşlanmayı geciktirdiğini ortaya koymuştur. Böylece, beyin daha hızlı karar alıp uygulayabilmektedir. Hatta, alzheimer (alzaymır) hastalığının önüne geçmek ve tedavi etmek için, hastalara "en az bir yabancı dille meşgul olmaları" tavsiye edilmektedir.

Yukarıda bahsettiğim faydalarından başka, yabancı dil öğrenmenin "İş bulmada dil bilmeyenlere göre avantajlı konuma geçmek, özgüveni artırmak ve bilgiye daha kolay erişimi sağlamak" gibi yararları da mevcuttur.

Peki, bu kadar faydalı ve önemli olan yabancı dil eğitimi konusunda, ülkemizdeki durum nedir?

Hepimizin bildiği gibi, ilköğretimden başlayarak üniversiteye kadar, ülkemizdeki hemen hemen bütün eğitim kurumlarının müfredat programlarında yabancı dil eğitimi yer almaktadır. Hatta bazı okul öncesi eğitim kurumlarında bile, yabancı dil eğitiminin verildiği gerçektir.

Bahsettiğimiz bu gerçekliğe rağmen, maalesef, (yabancı dil ile eğitim yapan okullardan mezun olanlar haricinde) üniversite mezunlarımız bile herhangi bir yabancı dili tam olarak öğrenemeden okullarından mezun olmaktadırlar.

Peki, harcanan bütün çabalara ve yapılan bir sürü masrafa rağmen, yabancı dil eğitiminde neden başarısızız?

Metaforik bir deyimle, İngilizceye neden bu kadar Fransızız?

Bu sorulara verilebilecek en özet cevap, okullarımızdaki yabancı dil öğretimindeki metod yanlışlığının, başarısızlıktaki en önemli etken olduğudur.

Göz önünde bulundurulması gereken önemli hususlardan biri ise, yabancı dil öğretiminin matematik, edebiyat ya da fizik gibi bilimlerin eğitiminden farklı bir eğitim metodolojisi gerektirdiğidir. Çünkü, matematik ve edebiyat gibi bilimlerin eğitiminde "bilginin öğretilmesi" söz konusuyken, herhangi bir yabancı dilin eğitiminde bilgiden ziyade "yöntemin ve mentalitenin" öğretilmesi söz konusudur.

Ülkemizdeki okullarda yabancı dil eğitiminde uygulanan en büyük yanlış, en son öğrenilmesi gereken yerden eğitime başlanmasıdır. Yabancı dil eğitimi konuşma, dinleme, okuma, yazma, kelime bilgisi ve gramerden oluşan altı unsurdan oluşur. Bunlardan en son öğrenilmesi gereken gramer bilgisi olduğu halde, maalesef okullarda ilk olarak gramer bilgisi öğretilir. Halbuki, dil eğitimi kulaktan başlar. Yani, dil eğitimi için dinlemek ön şarttır.

Sevgili Okurlarım,

Bahsetmiş olduğum iddianın ispatı çok basittir. Sanırım pek çoğunuz sağır ve dilsiz insanların durumunu bilirsiniz. Adı üstünde, bu insanlar duymazlar ve konuşamazlar.

Peki, sağır ve dilsiz insanlar neden konuşamazlar diye hiç düşündünüz mü?

Cevap çok basit; duymadıkları için konuşamazlar. Yani, eğer duymuş olsalardı konuşabileceklerdi.

Bir başka örneği ise çocuklar üzerinden verelim;

Bildiğiniz üzere, yeni doğan bebekler genelde iki yaş civarında konuşmaya başlarlar. Doğumlarından itibaren iki yaşına kadar sadece etrafında olan biteni gözlemleyen ve sınırlı sayıdaki kelimeyi taklit eden çocuklar, konuşmaya başladıklarında kullandıkları kelimeleri iki yaşına geldiklerinde aniden mi öğrenirler acaba? Tabi ki hayır. İki yaşına kadar duydukları her sesi hafızalarına kaydeden çocuklar, belli bir kulak dolgunluğuna ulaştıktan sonra, artık konuşma kabiliyetine sahip olmaktadırlar.

İşte tıpkı bir çocuğun konuşmaya başlamasındaki süreçte olduğu gibi, yabancı dil eğitiminde de aynı süreçle başarılı olunabilir. Yani önce dinleme, sonra konuşma, diğerleri ise bu ikisinden sonra gelir.

Eğitim hayatına başlamadan, hiçbir çocuk dil bilgisi ya da gramer bilgisine sahip değildir. Ama derdini anlatabilir ve söylenenleri anlayabilir. Günlük yaşantısını rahatlıkla sürdürebilir. Tıpkı, yabancı bir dilin konuşulduğu bir ülkeye giden insanın, kısa sürede anlayabilme ve konuşabilme kabiliyetini kazanması gibi. Ama bu insanlara "hadi iki satır yaz" deseniz zorlanır ya da yazamaz. Gramer bilgisi ise hiç yoktur. Çünkü bunlar, okullarda ve kurslarda öğrenilen ve çoğunlukla sınavlarda başarılı olmak için ihtiyaç duyulan bilgilerdir.

Kısaca söylemek gerekirse, yabancı dil eğitimi kulakta başlar, dilde devam eder. Okuma, yazma, kelime ve gramer bilgisi ise daha sonra öğrenilir.

İşte, ülkemizdeki okullarda yabancı dil eğitiminde başarısız oluşumuzun ana sebebi, bu sıralamanın bilinmemesidir.

Sonuç olarak, yabancı dil eğitimine yanlış yerden başlayan bir insan, gömleğini iliklemeye yanlış yerden başlayan kişi gibidir. Bu durum, öğrenme sürecini hem uzatmakta, hem de zorlaştırmaktadır. Tıpkı, iki parmak klavye kullanan bir insanın, on parmak klavye kullanmayı öğrenmede karşılaştığı zorluk gibi...

Son söz;

Düşmanının silahı ile silahlanın...

Esen kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.