Takip Et
  • 5 Temmuz 2018, Perşembe

BAZEN SUSMAK DA VEBALDİR...

Sevgili Okurlarım,

Yahudi asıllı bilim adamı ünlü fizikçi Albert Einstein;

"Dünya, kötülük yapanlar değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir." demiştir.

Çok derin manalar içeren bu sözdeki "seyirci kalıp hiçbirşey yapmayanlar" kısmı, bu haftaki yazımızın konusunu oluşturacaktır. Bir başka deyişle bu haftaki konumuz, "gerçekler karşısında susanlar" hakkında olacaktır.

İran'ın ünlü filozof ve alimlerinden olan ve meşhur "Bostan ve Gülistan" isimli eserin yazarı Şeyh Sadi Şirazi'ye göre, insan ruhunu iki şey karartır; susulacak yerde konuşmak ve konuşulacak yerde susmak.

Demek ki konuşmak kadar, susmak da önemlidir. İnsan nerede konuşup nerede susması gerektiğini iyi bilmelidir. Tabi bunun eğitimi de çocukluktan başlar. Sağlık sorunları olmadığı müddetçe, bütün insanlar doğumlarının üzerinden belli bir süre geçince mutlaka konuşmaya başlarlar. Hal böyleyken, anne-babalar bebeklik ve ergenlik öncesi dönemlerindeki çocuklarına sürekli olarak konuşmayı teşvik ederler, ergenliğe erişen çocuklarına da, "konuşma, sus" gibi sık sık emirler verirler.

Ailelerin çocuklarına verecekleri en önemli eğitimlerden biri de, "susma" eğitimidir. Amerikalı bilim adamı ve yazar Benjamin Franklin'in "Çocuğunuza dilini tutmasını öğretin; konuşmasını nasıl olsa öğrenecektir." sözü ne kadar doğru bir sözdür.

Bu konuda gözden kaçırılmaması gereken ise, çocuklara öğretilmesi gerekenin salt susmak değil, "gerektiği yerde konuşup gerektiği yerde susmalarının" öğretilmesidir.

Değerli Dostlarım,

Bu hayatta, yaptıklarımızın yanında yapmadıklarımızdan da sorumlu olduğumuz gibi, yalnızca söylediklerimizden değil, sustuklarımızdan da sorumluyuz. Bazen, konuşmamız gereken anlarda nedense susmayı tercih ediyoruz. Oysa ki konuşmanın da zamanı vardır; tıpkı mevsimler gibi. Güneşin zamanı yaz, karın zamanı kış ise ve çiçekler baharda açarsa, konuşmanın da bir zamanı vardır. Kışın açan çiçek soğuğa, yazın yağan kar güneşe ne kadar dayanabilir? Herşey zamanında olmalı, susmak ta, konuşmak ta...

Muhakkak ki Allah bize, sadece konuştuklarımızdan değil, sustuklarımızdan da hesap soracaktır. Bundan hiç şüphemiz olmasın. Hele bir de ortada zulüm ve haksızlık varsa, susmak gerçekten vebaldir. Bir haksızlığı elimizle düzeltme imkanımızın olmadığı bir durumda, dilimizle söylemeyip kalbimizle buğz ederek kendimizi kurtaramayız. İşte bu anlarda konuşmak ve haksızlığa karşı haykırmak gerek. Yoksa, "dilsiz şeytan" olma yaftasını boynumuza asma sonucundan kurtulamayız. Çünkü, Peygamber Efendimiz; "Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır" diyerek bizi uyarmıştır.

Haksızlığın ya da adaletsizliğin -velev ki en büyük idareci olsun- kimin tarafından yapıldığına bakılmaksızın, susmadan karşı konulması gerekir. Hatta Peygamberimiz, bunun en büyük cihat olduğunu söylemektedir.

Sevgili Okurlarım,

Ne yazık ki konuşması gerekenlerin ekseriyetle sustuğu, susması gerekenlerin de çok ama çok konuştuğu zamanlarda yaşıyoruz. Tabi ki yeri geldiğinde, herkes konuşacak ya da susacak. Ama, herkesin konuşma ve susma tesiri aynı değildir.

Ben konuşursam, kendim konuşur kendim dinlerim. Ama sen konuşursan, herkes dinler. Bu nedenle, asıl konuşması ya da susması gerekenler makam ve yetki sahibi olanlar ile ilim ve irfan sahipleridir. Eğer bir söz dilden çıkıp gönüle ulaşmıyorsa, akşama kadar konuşsan kime ne fayda. Ama bazı insanların tek bir sözü bile kalpleri yumuşatmaya yeter de artar. Bu nedenle, asıl konuşması gerekenlerin sustuğu, susması gerekenlerin ise konuştuğu bir toplumda, zulüm ve haksızlıkları önlemek, adalet ve hakkı tesis etmek mümkün değildir.

Bazen de susmak daha iyidir. Konuşmanın faydasız olacağı yerlerde, belki de susmak gerçeği anlatmanın tek yoludur. Sözün de bir değeri vardır. Bu nedenle de, sözü israf etmemek gerekir. Altının kıymetini ancak kuyumcu anlar. Bazen öyle insanlarla karşılaşırız ki, ne söylesek kar ermez ve susmaktan başka çaremiz kalmaz. Onlar da galip geldim sanıp, ortalıkta dolanıp dururlar.

Oysa ki Hz. Mevlana;

“Susan edebinden susar, edepsiz ben susturdum sanır” .

"Sessiz kalmak, bir şey bilmediğin anlamına gelmez, çok konuşmak ta çok şey bildiğini göstermez” demektedir.

Büyüklerimiz ise işin özünü, “Susman zikir, konuşman fikir, bakışın ibret olsun” diye özetlemişlerdir.

Sevgili Dostlarım,

Bu haftaki yazımı, Osmanlı zamanında yaşanmış bir hadiseyi size aktararak bitirmek istiyorum:

"Maarif nazırı Tahir Münif Paşa nazır olunca, Menas Efendi de onu tebrik etmeye gelmiş.

Paşa, Menas Efendi’yi diğer dostlarıyla şöyle tanıştırmış:

- Menas Efendi, benim kalem arkadaşımdır. Ben vezir oldum ama o dilinin yüzünden vezir olamadı.

Menas Efendi hemen araya girip cümleyi şöyle sürdürmüş:

- Paşa’nın söylediği doğrudur. Yalnız, dilimin konuşmasının belasını sadece ben çekiyorum. Vezir efendilerimizin susmalarının belasını ise bütün Osmanlılar çekiyor!"

Olay budur dostlarım...

Bazen, gerçekler karşısında konuşması gerektiği halde konuşmayıp susanların cezasını bütün toplum çeker. Bu nedenle, konuşanlara ceza verirken, susanların durumunu da iyi değerlendirmek lazım.

Dilsiz şeytan olmamamız dileği ile esen kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.