Takip Et
  • 4 Haziran 2020, Perşembe

KIRIK CANLAR TEORİSİ...

Değişik sebeplerle, Avrupa'nın ve dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde bulundum. İstisnaları olmakla birlikte, bu ülkelerdeki şehirler ve bu şehirlerde yaşayan insanlar hakkında vardığım genel kanı, sokaklarının ve ortak kullanım alanlarının gayet temiz ve düzenli, insanlarının da kurallara uyma konusunda hassas olduğu yönündedir. Eğer bu insanların evdeki hallerinin genellikle çok dağınık ve pis olduklarını bilmesem, kamusal alanlarda gösterdikleri hassasiyetin kişiliklerinden kaynaklandığını kolaylıkla söyleyebilirdim.

Peki o halde, temizlik ve saygı açısından bizden öğrenmeleri gereken pek çok şey bulunan bu insanların yaşadığı şehirler, nasıl oluyor da bizim şehirlerimize göre daha temiz ve düzenli kalabiliyor?

Özel yaşam alanları olan evlerinde neredeyse pespaye bir yaşam tarzı sürdüren bu insanlar, nasıl oluyor da şehrin sokaklarında farklı bir tutum sergileyebiliyorlar?

Kısa bir süreliğine de olsa bu tür ülkelerde yaşamış olanlar, söz konusu sorulara kolaylıkla cevap verebileceklerdir. Fakat diğerleri için, bazı özet bilgiler vermekte fayda olduğunu düşünüyorum.

Ekonomik olarak gelişmiş olduğu söylenen ülkeler, genellikle kozmopolit bir nüfus yapısına sahip ülkelerdir. Bu ülkelerin sahip olduğu maddi imkanlar ve bunlara bağlı olarak sunulan modern yaşam tarzı, nispeten daha fakir ülkelerdeki insanları cezbeder. Bu cazibeye kapılan insanların, söz konusu zengin ülkelere göç etmesiyle de, o ülkelerin demografik yapıları değişime uğrar ve ülke nüfusu kozmopolit bir yapıya bürünür.

İşte böylesine karmaşık nüfus yapısına sahip ülkelerin sorunsuz bir düzen içerisinde yönetilebilmelerinin altın anahtarı ise, tavizsizce uygulanan kurallardır. Adına yasa, yönetmelik, genelge ya da başka ne denilirse denilsin, yürürlükte olan bütün kurallar herkes için aynı ciddiyetle ve tavizsiz olarak uygulanır. Bu ülkelerde yaşayanlar bilirler ki, kuralları en hafif şekilde bile olsa ihlal etmeleri durumunda, hiç acımadan belli yaptırımlara maruz kalacaklardır. Bu nedenle de, bu tür ülkelerde yaşayanlar, kamu düzenini bozacak fiillerde bulunmaktan oldukça imtina ederler.

Öte yandan, vatandaşların kamu düzenine uymaları hususunda tavizsiz davranan kamu görevlilerinin, düzenin birazcık bozulması, hatta böyle bir ihtimalin ortaya çıkması durumunda bile, derhal eyleme geçtiklerini görürsünüz. Bu nedenle, mesela herhangi bir sokakta bir yön tabelasının yerinden düşmesi durumunda, o tabelanın en kısa sürede tekrar yerine takıldığını; yine bir ağacın altına bırakılmış ufacık bir çöp poşetinin, farkedildiği ilk anda ortadan kaldırıldığını görürsünüz. Pek tabi ki bunlara benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Doğal olarak, mevcut düzenin muhafazası açısından kamu görevlilerinin göstermiş olduğu hassasiyetin altında yatan sebep ne olabilir diye düşünmekten insan kendini alamıyor.

Kamunun bu hassas ve tavizsiz tavrının sebebini anlayabilmek için, "Kırık Camlar Teorisi"ni bilmek lazım.

Kırık camlar teorisi veya kırık pencereler teorisi, Amerikalı suç psikoloğu Philip Zimbardo'nun 1969 yılında yapmış olduğu bir deneyden esinlenerek elde edilmiş olan, kentsel bozukluk üzerine anti-sosyal davranışlar ve diğer suçlardaki vandalizm davranışları/belirtileri ve normları işaret eden kriminolojik bir teoridir. Teori, düzen halindeki kamuya açık kentsel ortamlarda düzenin sürdürülmesi, daha ciddi suçların ve vandalizmin oluşmasını önlemek amacıyla izlenmesi anlamına gelir. Amaç, düzende bozulan küçük şeylerin tekrar düzenli olacak şekilde değiştirilerek, düzenin sağlanmaya devam edilmesidir. (Wikipedia)

Teoriyi daha iyi açıklayabilmek için de yaygın olarak şu örnek verilir;

Birileri tarafından bir kaç camı kırılmış metruk bir bina düşünün. Eğer bu binadaki kırık bir kaç cam en kısa zamanda yenilenmezse, mevcut durum suça eğilimli insanları teşvik eder ve bu insanlar diğer sağlam camları da kırarlar. Zamanla, bu insanlar binanın tamamını mahvedebilir ve hatta işi büyütüp, mahalleyi de ele geçirebilirler. Yani bir kaç kırık cam yüzünden, önlenemez boyutta problemlerin ortaya çıkması ihtimali oldukça fazladır. İşte bu tür büyük ölçekli olayları önlemenin en kolay yolu, kırılan bir kaç camı ihmal etmeyip, vakit geçirmeden onları yenilemektir.

İşte, Avrupa ya da Amerikadakiler gibi, ekonomik olarak gelişmiş olmakla birlikte kozmopolit bir nüfus yapısını sahip ülkelerdeki suç oranının düşük olması, kırık camlar teorisinin ortaya koyduğu gerçekliğin bu ülkelerdeki kamu görevlilerince benimsenmesi yüzündendir. Yani, bu ülkelerde yılanın başı küçükken ezilmektedir...

Buraya kadar herşey güzel de, şimdi gelelim olayın başka bir boyutuna;

Suçu ve suçluyu bertaraf etme bakımından son derece tavizsiz ve sert davranan kamu görevlilerinin suç işlemesi durumunda takınılacak tavır ne olacaktır? Kırık camlar teorisinin bu kişiler için de geçerliliği olacak mıdır?

Bu sorunun cevabı "evet" tir. Kamu görevlilerinin işlemiş olduğu suçları görmemezlikten gelen, ya da cezasız bırakan bir sistemin sağlıklı olduğunu kim düşünebilir ki?

Gücü elinde bulunduranların güçsüzlere karşı yapmış oldukları hataların ve işlemiş oldukları suçların cezasız kalması durumunda, toplumun bu duruma karşı süresiz tepkisiz kalması mümkün müdür?

Bu sorunun cevabı ise "hayır" olacaktır. Böylesi bir durumda, yıllarca ezilen, haksızlığa uğrayan ve madur edilen "Kırık Canlar", bir noktadan sonra tepkilerini ortaya koyup, kendilerine zulüm edenlere ceza kesmeye başlayacaklardır. Tıpkı, bu günlerde Amerikada olduğu gibi...

"Bugün Amerikada yaşanan olayların sebebi, tek bir kamu görevlisinin bir siyahi vatandaşın ölümüne sebep olmasıdır" demek, saflıktan başka bir şey değildir. Yaşananlar, kamunun haksız fiillerine karşı gösterilen sabrın artık doyum noktasına ulaşması, başka bir deyişle, kaynayan tencerenin taşmasıdır.

Şimdi söz söyleme sırası, kırık canlarda...

Esen Kalın...

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.