Takip Et
  • 21 Aralık 2023, Perşembe

SON PİŞMANLIK...

Eminim ki geçmişinde sonradan pişman olduğu bazı sözler söylemiş olan ya da bir takım davranışlar sergileyen tek kişi ben değilimdir...

Keşke dilim kopsaydı da o sözü söylemeseydim...

Keşke çocuğuma o tokatı atmasaydım...

Keşke o yoldan değil de diğer yoldan geçseydim...

Keşke yalan söylemeseydim...

Keşke babamın sözünü dinleseydim...

Keşke silahımı yanımda taşımasaydım...

Yukarıda birkaçını örnek olarak verdiğim sözlerin benzerlerini geçmişimizde pek çok kez söylemişizdir.

Keşke ile başlayan her söz pişmanlık ifadesidir. Gel gelelim pişman olduğumuz hiçbir şeyi aynıyla telafi edemeyiz. Zira zamanı geri getirmek ne mümkün...

Ne diyordu Müslüm Gürses, "Son pişmanlık neye yarar, herşeyin bedeli var..."

Tıpkı Müslüm Gürses'in dediği gibi, her pişmanlığın bir bedeli vardır ve son pişmanlık fayda etmez. Bir başka deyişle, düşünülmeden söylenen sözler ve yapılan işler için duyulan pişmanlık faydasızdır...

Hz. Ömer diyor ki, "Dört şey asla geri gelmez; söylenen söz, atılan ok, geçmiş hayat, kaçırılmış fırsat"

Pişmanlık basit bir kelime gibi görünse de, her pişmanlık itiraf edemediğimiz ve içimizde kalan bir ukde, vicdanımızda da bir yaradır. Eylem ya da söylem gerçekleştikten sonra, pişmanlık duygusuyla söylenen her söz nafiledir ve kafamızdaki kurgudan başka bir şey olmaktan öte geçemez...

Pişmanlık duyulan her söz ya da davranış aynı şiddet ve değerde değildir. Birebir olmasa da, bazı pişmanlıkların büyük ölçüde telafileri mümkün iken, birtakım pişmanlıkların telafileri asla mümkün değildir.

Örneğin, tembelce davranışı yüzünden vizede düşük puan alan bir öğrenci, sıkı bir çalışmayla final sınavında bu hatasını telafi edebilirken, öfkesine yenik düşerek cinayet işleyen bir katilin pişmanlığının telafisi yoktur. Ne ölen geri gelebilir, ne de kalan vicdan azabından kurtulabilir...

Telafisi mümkün olmayan olaylardan birine geçtiğimiz günlerde şahit olduk.

Ankara'da oynanan MKE Ankaragücü-Çaykur Rizespor maçının ardından Ankaragücü Kulübü Başkanı Faruk Koca sahaya girerek hakem Umut Meler'i yumrukladı ve yanında bulunan diğer iki kişi de yerdeki hakemi vahşice tekmeledi.

Sonuç mu?

Hakem ağır yara alarak hastanelik oldu, futbol ligleri ertelendi, Ankaragücü kulübü ceza aldı ve suçun failleri hapsi boyladı vs...

Peki hepsi bu mu?

Kesinlikle hayır...

Söz konusu olayla ilgili olarak ortaya çıkan sonuçlar keşke bu söylediklerimle sınırlı kalsaydı. Ne yazık ki asıl önemli sonuç, yılların köklü kulübü Ankaragücünün, Türk futbolunun ve Türkiye'nin itibarının ayaklar altına alınması idi...

Olayın hemen sonrasında uluslararası basında yer alan bazı başlıklar şöyleydi;

İngiltere'de yayın yapan The Sun Gazetesi "Rezil, korkunç an. Kulüp Başkanı, hakemi yumruk atarak yere serdi ve tekmeledi" başlığı ile olayı manşetten duyurdu.

Alman Bild gazetesi yumruklu saldırıyı, "Türkiye'de skandal! Kulüp patronu hakemi dövdü" manşetiyle haber yaptı.

İspanyol Marca Gazetesi "Alışılmadık, utanç verici ve üzücü" başlığını kullandı.

ABD'de yayın yapan FOX Spors ise, "Türk kulüp başkanının hakeme yumruk attığı utanç verici görüntüler" başlığı ile görüntüler yayınladı.

İnternet sitelerinde ise "Barbar Türkler, Türkler futbolu haketmiyor, Türkiye uluslararası müsabakalardan men edilmeli" gibi ifadeler yer almıştı.

Kısacası, topu topuna 2-3 dakikalık bir olay toplumda saygınlığı olan bir adamın büyük ölçüde saygınlığını yitirmesine, köklü bir kulübün çok önemli yaralar almasına, Türk futbolunun tartışılmasına ve nihayet Türklerin ve Türkiye'nin itibar kaybına yol açmıştı.

Şimdi soruyorum sizlere, bütün bu kayıpları pişmanlıkla telafi edebilir miyiz? Bugünkü pişmanlıklarımızın yaşanan olayların telafisine faydası var mıdır?

Asla...

O halde kimse kimseye had bildirmeye kalkmamalı ve öfkesini kontrol edemeyen insanlar önemli görevlere gelmemeli. Bırakalım hataların ve suçların cezasını kanunlar kessin. Aksi taktirde tıpkı Ankaragücü-Rizespor maçında yaşananlar gibi telafisi mümkün olmayan hadiseler ortaya çıkar ve faturayı da bütün toplum öder...

Had bildirme hastalığımız ve sonuçları ile ilgili olarak tarihte yaşanmış şu hadise ne kadar da manidardır;

Osmanlı Ordusunun II. Viyana kuşatmasında, Ordunun kumandanı olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Kırım Hanı Giray’a güvenerek O'na Leh donanmasının köprüden geçişini engellemesi görevini vermişti. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ile bir sebepten arası iyi olmayan Giray Han, Osmanlı Devleti’ne bir ders vermek ve had bildirmek istedi ve görevini yapmadı. Bu had bildirme hareketinin sonucunda da Osmanlı Ordusu büyük bir bozguna uğradı ve bu bozgun Osmanlı'nın Avrupa'daki sonunun başlangıcı oldu.

Tarihe meraklı olanlar, Giray Han'ın had bildirme hareketinin faturasının kime çıktığını çok iyi bileceklerdir. Bu faturanın Osmanlı'ya ait olanından fazlası Kırım Hanlığına çıkmıştır. Viyana Bozgunundan sonra Kırım Hanlığı yıkılmış ve Kırım Tatarları için sürgün dolu yıllar başlamıştır...

İşte tıpkı bu tarihi hadisede olduğu gibi, hadsizce had bildirmeye kalkmanın sonucu, çoğu kez telafisi mümkün olmayan zararların ortaya çıkmasıdır. Oysa ki aynı gemide olanların, gemide olan başka biri ya da birilerine had bildireceğim diye gemiyi delmeleri ne büyük ahmaklıktır...

Hayat bizlere ömür boyu pişmanlığını yaşayacağımız kararlar almak zorunda bırakmasın...

Esen Kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.