Takip Et
  • 18 Ağustos 2022, Perşembe

İMAMLIK MEMURLUKTAN FAZLASIDIR...

1997 yılının yaz aylarında bir görev için Datça'ya gitmiştim. Bir akşam vakti, kaldığım otelin önündeki masaların birinde otel sahibi ile sohbet ederken, her halinden sarhoş olduğu anlaşılan hırpani kılıklı bir adamın bize doğru gelmekte olduğunu gördük. Otel sahibi adamı göstererek "Gelen kişiyi tanıyor musun" diye sordu. Tanımadığımı söyleyip, kim olduğunu sordum. Otel sahibinin verdiği cevap karşısında adeta başımdan kaynar sular döküldü. Meğerse gelen kişi, otelin hemen yanıbaşındaki caminin resmi görevli imamıymış...

Adam selam verip masamıza oturdu ve sohbete katıldı. Sohbet esnasında kendisine sordum:

- İmamlık gibi bir görevdeyken Allah'ın haram kıldığı bir suçu işlemenize sebep ne? Bir imam olarak başkalarına örnek olmanız gerekmez mi?

Verdiği cevap akıllara zarardı:

- Ben bir devlet memuruyum ve şu anda görevde değilim, bu nedenle de içki içmekde bir sakınca görmüyorum. Ayrıca, içkiyi de durduk yerde içmiyorum. Biz insanları camiye davet ediyoruz değil mi? Peki gelmezlerse ne yapmak lazım? Gelmeyene gitmek lazım. İşte bu yüzden ben de onların mekanlarına gidip sohbet ediyor ve saygısızlık olmasın diye de bana ikram ettiklerinden içiyorum...

Sözde imamın vermiş olduğu bu cevap, ne yazıktır ki Allah'ın "Harama yaklaşmayın" emrini çoktan unutmuş olduğunun apaçık bir göstergesiydi.

Sonradan öğrendiğime göre bu adamın tek kabahati sadece içki içmek değilmiş. İmam efendi camideki görevini sık sık aksatıyor, siyaset başta olmak üzere, imamlıkla bağdaşmayan bir sürü uygunsuz işle de meşgul oluyormuş....

Şimdi gelelim bir başka imam örneğine;

Geçen yıl gene bir görev için İzmir'in Selçuk ilçesine gitiğimde, kliseden dönme bir yapı olan tarihi İsabey Camiine ziyarete gitmiştik. Henüz namaz vakti olmamasına rağmen cami açıktı ve etrafta pek çok ziyaretçi vardı. İçeriye girdiğimizde, caminin hemen giriş kısmına konulan ve üzerinde her lisandan yazılmış Kuran ve İslam'ı anlatan kitapların olduğu bir tezgah bizi karşıladı. Tezgahtaki kitapları incelerken, hemen yakındaki küçük odadan bir adam bize doğru seslendi:

- Hoşgeldiniz efendim. Kitaplardan istediğinizi alabilirsiniz, sonra da buyrun size çay ikram edeyim.

Adımın İbrahim olduğunu öğrendiğimiz bu kişinin ısrarlı davetini reddedemedik ve çaylarımızı yudumlarken kendisiyle hoş bir sohbet ettik. Söylediğine göre, istisnalar haricinde her gün sabah namazında camiye geliyor ve yatsı namazı sonrasına kadar da camide bulunuyormuş. İyi derecede İngilizcesinin yanısıra, meramını anlatacak seviyede birkaç dil daha bilen İmam Efendi, camiye ziyarete gelen yerli ve yabancı misafirlere camiyi tanıtıyor, İslamı anlatıyor ve hatta abdest ve namaz gibi dini ritüellerin bizzat uygulamasını gösteriyormuş. Orada bulunduğumuz süre içerisinde, İbrahim Bey'in camiye ziyarete gelenlere gösterdiği samimi ve etkileyici tavrı karşısında adeta ağzımız açık kalmıştı.

Bir şehit babası olduğunu öğrendiğimiz İbrahim Bey'in dediğine göre, önceki görev yeri olan Urla'da FETÖ'cülerin kendisine yönelik baskı ve caydırıcı tavırlarından çok çekmiş ve bu sebeple de Selçuk'a tayin istemek zorunda kalmış. "İyi ki buraya gelmişim" diyen İbrahim Beyin insanlara rahatça hizmet etmekten duyduğu haz ve mutluluk gözlerinden okunuyordu...

...

Buraya kadar, aynı meslekten iki farklı imam profilini sizlere aktardım. Birincisine imam demeye bin şahit lazım iken, ikincisinin gerçek bir imam olduğundan zerrece şüphe yok...

Birinci imamın durumuna baktığımızda, bırakın imamlığı, imamlık dışındaki herhangi bir kamu görevini bile haketmediğini görürken, ikinci imamın ise sadece bir imam olmadığını, imamlığın ötesinde gerçek bir rehber ve örnek bir şahsiyet olduğunu görmekteyiz.

...

Arapça bir kelime olan ve "öne geçmek, yönetmek, liderlik yapmak" anlamlarına gelen imam terimi, ne yazıktır ki günümüzde sadece mescit ve camilerde cemaate namaz kıldıran kişiler için kullanılır hale geldi. Oysa ki gerçek manada imamlık, namaz kıldırmanın ve Kuran öğretmenin ötesinde anlamlar taşımaktadır. Bu bağlamda haşa ne cami bir ofis, ne de imam sıradan bir memurdur. İmam, camideki vazifelerinin yanısıra, görev yaptığı muhitteki insanlarla tanışmalı ve belli prensipler dairesinde onların sosyal hayatına dahil olmalı, örnek bir şahsiyet sergileyerek insanlara rehberlik etmeli, hasta olanları arayıp sormalı, insanların sevinç ve üzüntülerini paylaşmalı, küskünleri barıştırmalı ve daha bir sürü hayırlı işe öncülük etmelidir.

Unutulmaması gerekir ki, imamlık maaş meselesi değil, duruş meselesidir...

Bu nedenle de, içi boşalan imamlık görevi tekrar tanımlanmalı, kalifiye ve liyakatlı imamların sayısı artırılmalı, halkın bir imamdan beklediklerinin sıradan bir devlet memurundan beklediklerinden çok faklı şeyler olduğu bilinci yerleştirilmelidir.

Doğal olarak her mesleğin kendine has etik kuralları vardır. İmamlık mesleğinin etik kurallarında ise itikatta, ibadetlerde, hal ve davranışlarda İslamın ruhuna uygunluk aranır. Mevzuatta 2015 yılında yapılan bir değişiklikle, bahsettiğim etik kurallara aykırı davranan din görevlilerinin meslekten ihraç edilmelerinin önü açıldı. Bu nedenle de, yazımın başında kötü örnek olarak anlattığım imamın benzerlerine çok şükür ki artık rastlamıyoruz.

İmamlık vazifesinde bulunanlara diyebilirim ki, imamlığın bir peygamber mesleği ve bu mesleği ilk icra edenin de Peygamberimiz olduğu hususu asla hatırdan çıkarılmamamalı, yapılan işin hazzına varmaya çalışılmalıdır.

Son söz Batılı bir düşünürden;

Hayatta acınacak kimselerin başında, çalıştığı işin karşılığında ücretten başka bir şey alamayan kimseler gelir...

 

Esen Kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.