Takip Et
  • 1 Ağustos 2019, Perşembe

PİZZACI MUSTİ...

"Ülkemizin en önemli sorunları nelerdir" diye sorulacak olsa, verilecek cevaplar içerisinde "işsizlik sorunu" ilk sıralarda yer alır. Gel gelelim, bu sorunla bağlantılı ve belki de sorunun büyümesinin en önemli sebeplerinden biri olan, "iş ahlakı" gibi çok önemli bir başka sorunumuz daha bulunmaktadır. Özellikle hizmet sektöründe, pek çok kimsenin "işini düzgün yapmaması", bir başka deyişle "iş ahlakı"nın bulunmaması iş dünyasının en önemli sorunlarından biridir.

"Ne iş olsa yaparım" deyip bir iş sahibi olanların ötesinde, elektrikçi, marangoz, inşaatçı, mimar, mühendis, şoför veya avukat gibi nitelikli işlere sahip pek çok insanımız, malesef aynı hastalığa mübtela olmuş durumdalar.

Ne yazık ki, herkesin kendini doktor, mühendis, hakim, avukat ya da öğretmen olmak zorunda hissettiği bir ülkede yaşıyoruz.

O veya bu sebepten, yetenekleri görmezden gelerek ya da hiçe sayarak meslek seçimi yapıyoruz. Havuz problemlerini çözebilen bir çocuk hayattaki bütün problemleri çözebilir, ya da onları çözemeyenler hiçbir problemin altından kalkamaz zannediyoruz.

Oysa, kim olursa olsun, şu dünyada herkesin bir işlevi ve kabiliyeti mevcuttur. Fakat, bu realiteyi ısrarla görmezden geliyor ve hep ulaşılması güç hedeflere odaklanıyoruz. Sonuç mu, "Başarısızlık ve yitip gitmiş milyonlarca yetenek"...

Bu seneki yıllık iznimin bir kısmında, oğlumun görev yaptığı Çorum'un Kargı ilçesine gittim. Çorum-Kastamonu-Çankırı üçgeninin tam ortasında yer alan Kargı, küçük fakat şirin bir ilçe. Bu nedenle de, büyükşehirde yaşamaya alışmış insanlar için, uzun süre kalınması zor olan bir yer. Ben bu durumu sorun etmeyerek, orada bulunduğum süre içerisinde Amasya, Sinop, Çorum gibi yakın illere günübirlik ziyaretler yapmayı tercih ettim. Pek tabi ki, gittiğim yerlerde o yörelere ait yöresel yiyecekleri tatmaktan da geri durmadım.

Bir akşam, Kargı'da tanıştığım birkaç dostla sohbet ederken oradakilerden biri, "Pizzacı Musti'yi duydunuz mu, duymadıysanız mutlaka gidin ve yapmış olduğu pizzalardan tadın" diye bir tavsiyede bulundu. Kargı gibi küçücük bir yerde meşhur bir pizzacının olması bana ilginç gelmişti. Adresini sorunca, sözkonusu pizzacının Kargı'ya bağlı, uzak bir dağ köyü olan Çetmi'de olduğunu söylediler.

Hemen ertesi gün, akşam yemeği için Pizzacı Musti'ye giymek üzere yola koyulduk ve maceralı bir yolculuk sonrasında nihayet hedefimize ulaştık.

Gördüklerimiz inanılır gibi değildi; yeşillikler içerisindeki bir köyde, meyve ağaçları ile dolu bir bahçeye kurulmuş gayet modern bir pizza evi ve müşterilerini gülen gözlerle kapıda karşılayan bir pizzacı...

Asıl adı Mustafa olan, fakat herkesin Musti diye hitap ettiği pizzacıya ait bahçenin bir köşesindeki evde, küçük çaplı etnografik bir müze bile mevcuttu.

Bahçeyi ve müzeyi dolaşıp masamıza oturduğumuzda, çok beklemeden pizzalarımız servis edildi. Zaten aç olduğumızdan, nar gibi kızarmış ve mis gibi kokan pizzalarımızı afiyetle yemeğe başladık. Fakat, o nasıl bir lezzettir ki, pizzaları yemiyor da sanki yutuyorduk.

Bahçeye kurulmuş diğer masalarda, pizzalarını yemekte olan bizden başka bir sürü müşteri vardı.

Karnımızı doyurduktan sonra, işi biraz hafiflemiş olan Mustafa Bey, sohbet etmek üzere yanımıza geldi. Talebimiz üzerine, kendisinin ve müessesenin ilginç hikayesini anlatmaya başladı.

Anlattığına göre, yirmili yaşlarda İsveç'e gitmiş ve ilk başta uzun yıllar tekstil sektöründe çalışmış. Daha sonraları ise pizzacılık, lokantacılık ve marangozluk gibi işler yaparak geçimini sağlamış. Emekli olduktan sonra da birkaç yıl önce, doğup büyüdüğü köy olan Çetmi'ye gelmiş ve orada pizza evi açmış.

Dediğine göre, pizza yaparken kullandığı baharat ve diğer malzemeleri İsveçten, peynirleri ise İtalya'dan getiriyormuş. Hamur yapımında kullandığı un ise, kepekli doğal undanmış.

Mustafa Beyin Çetmi'de pizza evi açma fikrini ilk duyduklarında, köylüleri Ona deli gözüyle bakmaya başlamışlar. Ama, Mustafa Beyin işinde başarıya ulaştığını ve köylerinin daha tanınır hale geldiğini gördükten sonra, herkes pişman olmuş Ona saygı duymaya başlamış.

Mustafa Beyin anlattıkları ve bizim de görüp duyduğumuza göre, çevre illerden ve hatta ülkeye gelen gurbetçilerden pek çok insan,  Pizzacı Musti'nin o leziz pizzalarından tatmak üzere yaz-kış demeden her gün Çetmi'ye gelmekte ve Onun yaptığı eşsiz pizzalarla karınlarını doyurmaktadırlar.

Sevgili okurlarım, anlatmış olduğum gerçek hikaye, tipik bir "işini seven, saygı duyan ve iyi yapan insan" hikayesidir. Pek tabi ki, işini iyi yapan böylesi insanlar için, başarı kaçınılmaz bir sonuçtur.

Tıpkı Pizzacı Musti'nin hayat hikayesinde olduğu gibi, hangi iş olduğuna bakmaksızın, işlerini iyi yapan insanlar, dünyanın neresine giderlerse gitsinler başarılı olurlar.

Bu bağlamda, aslında genç beyinlere tavsiye etmemiz gereken ilk şey, "en iyi okullarda okumak" değil, "işini iyi yapmak" olmalıdır. Hayatta başarılı ve mutlu olmanın sırrı budur.

Öte yandan, özellikle devletle iş yapanlar, işlerini çok daha da iyi yapmak durumundadırlar. Çünkü, böylelerinin kazandıkları parada, "tüyü bitmemiş yetimin" hakkı vardır.

Konu ile alakalı olarak unutulmaması gereken önemli bir husus ise, işini iyi yapmakla, alınan ücret arasında doğrudan bir ilişkinin kurulmaması gerektiğidir.

Çünkü, işini iyi yapmak kazancın karşılığı değil, karakterin yansımasıdır...

Dünyaca meşhur Steve Jobs'ın babasına ait şu söz, ne kadar manidardır;

"Yaptığın bir sehpanın en altına koyacağın tahta, hiç görünmeyen bir yerde olsa bile, iyi bir tahtadan olmalıdır."

Yine unutulmaması gereken bir başka husus ise, insanların işlerini iyi yapmalarının, kendilerine ve başkalarına duydukları saygının yanısıra, kul hakkına riayetin de bir gereği olduğudur.

Tıpkı, sokakta işini özenle yapmakta olan yaşlı bir şemsiye tamircisine bir gencin;

"Bir şemsiye için neden bu kadar uğraşıyorsunuz? Halbuki işinizi çabucak halledip, artan zamanda yeni müşteriler bulabilirsiniz. Zaten bu sokağa bir daha ya gelirsiniz ya da gelmezsiniz. Gelseniz bile sizi kim tanıyacak"  demesi üzerine, yaşlı tamircinin verdiği ibret dolu şu cevapta olduğu gibi;

" Eğer ben işimi iyi yaparsam, bundan sonra buradan geçecek tamircinin işi kolaylaşacak. Fakat kötü malzeme kullanır ve baştan savma iş çıkarırsam, halk bunu er yada geç anlayacak ve daha sonra buradan geçecek olan tamirciye iş vermeyecektir."

Özetle, insanlar seni övmese de, görmese de işini iyi yapman gerekiyor. Çünkü, her şeyi gören bir Allah var...

Son söz, Martin Luther King'ten gelsin;

“Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse Micheangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki, gökteki ve yerdeki herkes durup, burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş desin.”

Esen kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.