Takip Et
  • 26 Mart 2020, Perşembe

HEPİMİZ KORONAYAK OLDUK..

Yaklaşık yirmi gündür bütün dünya bir virüs belasıyla uğraşıyor ve her geçen gün tablo daha da kötüleşmekte. Buna mukabil, virüsün yayılımını önlemek için ülkeler bir sürü tedbir almaktalar. Tabi ki bizim ülkemizde de tedbir amaçlı pek çok uygulama devreye sokulmakta.

Önce okullar kapatıldı, yurtdışı seyahatleri kısıtlandı, spor müsabakaları durduruldu. Daha sonra kahvehaneler ve gece kulübü gibi mekanlarla ibaderhanelere ve en sonunda da lokanta ve pastanelere kısıtlama getirildi. Bunun bir adım sonrasında da 65 yaş üstü vatandaşlara sokağa çıkma yasağı uygulanmaya başlandı.

Çoğumuzun bildiği gibi bütün bu yasakların tek bir gayesi var; o da, ülkemizi de etkisi altına alan ve hızla yayılan korona virüsünün daha fazla yayılmasına engel olmak. Eğer önlemler artırılmazsa, söz konusu virüs çok daha büyük çapta ölümlere sebep olacağa benziyor...

Malum virüsün bulaşma yollarını, etkilerini, sonuçlarını ve alınması gereken tedbirleri üç aşağı beş yukarı neredeyse herkes öğrendi. Çok şükür ki toplumun kahir ekseriyeti yasaklara uyma konusunda oldukça titiz davranıyor. Çünkü virüsün hiç şakası yok ve özellikle yaşlı insanlar üzerinde ölümcül etkiye sahip.

Virüs ve buna ilişkin yasaklar başlayınca toplumun ve kişilerin dengelerinin değiştiği gözlemleniyor. Virüs konusunda vurdumduymaz tavırlar sergileyenlerin yanında, neredeyse paranoyak seviyesinde tepkiler gösterenler de var. Ben müsadenizle ikinci tip insanlar için "paranoyak" ifadesi yerine "koronoyak" ifadesini kullanmak istiyorum. Çünkü bu kişilerdeki korona paranoyası ve buna bağlı davranış bozuklukları inanılmaz seviyelere ulaşmış vaziyette.

Bu tip insanların içerisinde, elinden kolonya şişesini hiç düşürmeyip bulunduğu her mekanı berber dükkanına çevirenlerden tutun da, evdeki hayvanlar, çiçekler ve hatta eşyalarla konuşmaya başlayanlara kadar bir sürü insan bulunmakta.

Bu virüs gerçekten dengelerimizi altüst etti ve dolayısıyla bazı tavırlarımızın normalin dışına çıkmasını bir yere kadar hoş görüyle karşılayabiliriz. Fakat, geçen haftaki yazımda da belirttiğim üzere, önceliğimiz insanlıktan çıkmamak olmalıdır.

İnsanlık tarihi korona virüsü belasına benzer hadiselerle doludur. Allah nasip ederse,  bütün herkesin özverili gayretleri ile, er ya da geç bu beladan da kurtulacağız inşallah. Benim tenennim, geride utanç verici hatıralar bırakmadan bu beladan kurtulmamızdır. Bu nedenle de, lütfen biraz daha sağduyu ve birbirimize karşı biraz daha saygı...

İnsanlığımızı yitirmeyeceğimiz konusunda ümidim olsa da, malesef son günlerde 65 yaş üstü vatandaşlarımıza yapılanlar içimi acıtan cinstendi. Devletimizin 65 yaş üstü vatandaşlarımıza uyguladığı sokağa çıkma yasağından sonra, gençlerin yaşlılara karşı tavırları malesef olumsuz yönde değişti. O veya bu sebeple sokağa çıkmış olan bir yaşlıyı görenler, adeta virüs görmüş gibi davranmaya başladılar. Öfke dolu bakışlarla onlara saygısızca sözler söylemeye, alay etmeye ve hatta onları darb etmeye yeltenenler var içimizde. Yani, her zaman olduğu gibi, kaş yapalım derken göz çıkarıyoruz...

Daha birkaç gün önce İzmit'te yaşanan bir hadise ne kadar acı;

Tek başına yaşayan 67 yaşındaki bir amca, sokağa çıkma yasağı olunca bakıyor ki tek başına evde yaşaması çok zor, oğlunun yanına gitmek  için evden çıkıp bir minibüse biniyor.

Minübüs şoförü bir süre gittikten sonra, "Bey baba yaş kaç diye yaşlı amcaya soruyor?" O da, 67 deyince "İn arabadan!" deyip aracı durduruyor. Amca, "Evlâdım ne oldu?" filan dese de nafile. Diğer yolcular ve şoför "Bizi de hasta yapacaksın, ne işin var sokakta, in in!" diyerek bağırıp azarlıyorlar amcayı ve parasını iade edip yolun ortasında indiriyorlar.

67'lik ihtiyar, göz yaşlarıyla soğuk ve yağmurlu havada saatlerce yürüdükten sonra oğlunun evine ulaşabiliyor.

Gene televizyonlarda ve sosyal medyada izlediğim bir olayda, bir apartmanın önündeki bankta oturan iki yaşlı amcanın üzerine yukarı dairelerin birinden su dökülüyordu.

Ankara'da yaşanan bir başka hadisede ise, sokaktaki bir yaşlı amca ile dalga geçen gençler, yaşlı amcanın öfkeli hareketleri karşısında kahkahalarla gülüp eğleniyorlardı.

Bu tip saygısız insanlara şunları söylemek isterim;

Bakın gençler,

Bu birüs belasını başımıza yaşlılar sarmadı; yarasayı, böceği bilmem neyi yaşlılarımız yemedi; bilmem hangi laboratuvarda virüsün genetik yapısı ile yaşlılar oynamadı.

Bu insanlar hasta veya virüs taşıyıcısı değiller. Sizden tek farkları, hastalığa yakalandıklarında, size nazaran ölüm ihtimallerinin biraz daha fazla olması. Hepsi bu...

Unutmayın ki, yaşlılarımızın içinde bulunduğu durum hem fiziki hem de psikolojik açıdan hiç de kolay değil. Tabi ki de konulan yasaklar onların sağlığı açısından önemli, ama bu demek değildir ki dışarıda gördüğümüz ilk yaşlı insana kızıp bağıralım, alaya alalım ve hatta darb edelim. Lütfen birazcık empati yapalım. Onlarla alay etmek yerine, onları bu durumda bile dışarıya çıkartan şartları düşünelim. Dalga geçmek ve ömürlerinin son demlerinde onları hayata küstürmek yerine, şefkatle yaklaşıp yardımcı olalım, el olalım, kanat olalım...

Bazılarının dediği gibi, zaten çocukların ahı bu dünyayı vurdu, bir de yaşlıların ahını almayalım.

Lütfen, bizi büyüten yaşlılarımızın kafalarına su atacak kadar, kalplerini kıracak ve ahlarını alacak kadar alçalmayalım.

Unutmayın ki, sağlıklı yaşlıları korumak, bozulmuş gençleri düzeltmekten daha kolaydır...

Son söz;

Ey İnsan! Eşref-i mahlukat olarak kal, esfeli sefilinden olma...

(Ey İnsan! Yaratılmışların en şereflisi olarak kal, sefillerin de sefili olma...)

Esen Kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.