Takip Et
  • 22 Mart 2018, Perşembe

DÜŞMANIMIN DÜŞMANI DOSTUMDUR...

Merhaba Değerli Okurlarım,

 

Bu yazıyı yazmaya başladığım günün tarihi 18 Mart 2018, yani Çanakkale Zaferinin 103 üncü yıldönümüydü. Fakat o gün, Türk tarihine altın harflerle yazılacak bir başka zaferin de müjdesinin alındığı bir gündü. O gün, ülkemizin güney bölgesindeki Suriye sınırları dahilinde konuşlanan terör gruplarına karşı yaklaşık iki aydan beri mücadele eden Ordumuz, harekatın ana hedefi olan Afrin'i ele geçirerek, Türk Tarihinde şan ve şerefle anılacak bir zafere daha imza atmıştı.

 

Hem Çanakkale, hem de Afrin Zaferimiz kutlu olsun...

 

Bu hafta sizlere, Afrin'i terör gruplarından temizlemeyi hedef alan "Zeytin Dalı" harekatında, Ordumuzla beraber omuz omuza savaşan ÖSO'dan (Özgür Suriye Ordusu) bahsetmek istiyorum. Çünkü, bu güne kadar ÖSO hakkında birçok şey söylendi ve farklı fikirler ileri sürüldü. Bu örgüt hakkında kimileri "terörist" dedi, kimileri "vatansever",  kimileri de "bizim ne işimiz olur bu çapulcularla" diyerek ağız dolusu hakaret etti.

 

Kim ne derse desin, ortada bir gerçeklik mevcut; Türkiye Cumhuriyeti Ordusu "Zeytin Dalı" harekatında ÖSO ile omuz omuza savaşarak zafere ulaştı. Bu gerçeklik karşısında; ilk olarak, "ÖSO nedir?" sorusunun, ve daha sonra da "Ordumuz ÖSO ile neden ittifak yaptı?" sorusunun cevaplarını bilmemiz daha da önemli hale geliyor. Şimdi, gelelim bu soruların cevaplarını öğrenmeye;

 

Wikipedia'ya baktığımızda, ÖSO için, "Özgür Suriye Ordusu veya Hür Suriye Ordusu, Suriye Arap Cumhuriyeti'nde kurulan ve Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın temsil ettiği rejimi devirmek için savaşan, silahlı örgüttür." diye tanımlandığını görürüz. Farklı kaynaklardan elde edilen bilgilere göre ÖSO, Esad yönetiminin sivilleri bombalaması üzerine, ordudan ayrılan bazı asker ve subaylar tarafından 29 Temmuz 2011 tarihinde kurulmuştur. Ne kadar üyesi olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, 40-50 bin civarında mensubu olduğu sanılmaktadır.

 

Suriye'deki mevcut rejime aktif olarak muhalefet eden bu örgüt, aynı zamanda DEAŞ, YPG ve bazı sözde İslamcı gruplarla da çatışma halindedirler.

 

Değerli Dostlarım,

 

Şimdi, gelelim ikinci soruya; yani, Zeytin Dalı harekatında Ordumuzun neden ÖSO ile beraber hareket ettiğinin cevabını aramaya. Bu hususla ilgili olarak, siyasi arenada ve basında oldukça hararetli tartışmalara tanık olduk ve sözkonusu örgüte yönelik çok ağır hakaretler edildiğini gördük. Mesela, bir siyasi partinin genel başkan yardımcısı;

 

"Bunlar, oradaki bütün ahaliye, Türk olsun, Kürt olsun, Arap olsun, Yezidi olsun, Ermeni olsun hepsine düşmandır. Bunlar Selefi bir gelenekten geliyor. Bunları savunmak bizim görevimiz olmamalı. Bir ÖSO seviciliği almış gidiyor. Benim kahraman askerim ÖSO'ya ihtiyaç mı duyar? Türk ordusunun burada ihtiyacı yok kimseye. Bu operasyonu kendi imkân ve kabiliyetiyle yapacak güçtedir." dedi.

 

Aynı partinin genel başkanı ÖSO için "terörist" ifadesini kullandı.

 

Ne hikmetse, gene aynı partinin mensubu olan bir milletvekili, bu açıklamalara sert çıkarak, "Türk Silahlı Kuvvetlerinin ÖSO ile işbirliğinin elzem olduğunu, bu bağlamda kimsenin ÖSO’yu karalamaması gerektiğini" söyledi.

 

Yani, aynı partiye mensup kişiler bile, ÖSO hakkında farklı ifadelerde bulundular.

 

Sevgili Okurlarım,

 

Devletimiz, kendi vatandaşlarına ve soydaşlarımıza karşı zalimce tavır içerisinde bulunan Suriyedeki mevcut rejimle uzun zamandan beri ipleri koparmış durumdadır. Zulüm nerede olursa olsun ve kimin elinden çıkarsa çıksın karşısında olan Devletimiz, bu nedenle de Suriyedeki rejime karşı faaliyet gösteren ÖSO ile dostane ilişkiler içerisindedir. Hal böyleyken, -tıpkı bizim gibi- DEAŞ ve YPG'ye karşı savaşan ÖSO'nun, Zeytin Dalı Harekatında müttefikimiz olması kadar doğal birşey olamaz. Bu ittifak, sözkonusu harekatın başarısında oldukça önemli bir bir etkendir. Çünkü bölgeyi, bölge halkının tutumunu, kimin terörist kimin normal bir vatandaş olduğunu en iyi bilenler ÖSO mensuplarıdır. Bu nedenle de, ÖSO'nun varlığı Mehmetçik için büyük bir güvence teşkil etmiştir.

 

Kaldı ki, bu tür harekatlarda yerel bölge halkından faydalanmak Türklerin ilk kez yaptıkları bir iş değildir ve tarihimizde bunun örneklerini bulmak mümkündür.

 

Gelin hep beraber 1911 yılına, Trablusgarp Savaşına gidelim;

 

1911’e gelindiğinde, Osmanlı Devleti’nin Afrika’da kalan son toprağı, Trablusgarp vilayetinden ibaretti. İtalyanlar, Osmanlının Kuzey Afrikadaki bu son toprak parçasına göz dikerek işgal etmişlerdi. Osmanlı Devletinin, (bütün olumsuz şartlara rağmen) bu vatan toprağını savaşmadan bırakmak niyeti yoktu. Bu amaçla, İstanbuldan bir kısım gönüllü subaylar, takma isimlerle Mısır üzerinden Trablusgarp'a gittiler. Giden askerler arasında Mustafa Kemal de vardı.

 

İtalyanlara karşı mücadeleye başlamadan önce Atatürk ve arkadaşlarının öncelikli olarak yaptıkları iş, bölgedeki yerli halkın, özellikle de Trablusgarp’ta oldukça etkin konumda bulunan Sünusi tarikatına mensup kimselerin, bütün güçleriyle Osmanlı subaylarının emrine girmelerini sağlamak oldu.

 

Trablusgarp’ı müdafaa etmek için tesis edilen bu Türk-Arap dayanışması sayesinde, İtalyanların kıyılardan iç bölgelere girişleri önlenebilmiş ve böylece İtalyanlar başarıya ulaşamamışlardır.

 

Değerli Okurlarım,

 

Şimdiye kadar anlatılanlardan sonra, Zeytin Dalı harekatında Ordumuzun ÖSO ile ittifak yapmasının nedeni ve önemi sanırım anlaşılmıştır. Bu ittifak, başkalarının yaptıkları gibi kirli bir ittifak değil, tam tersine, iki farklı gücün müşterek menfaatler uğruna gerçekleştirmiş oldukları kutsal bir ittifaktır. Bunun böyle bilinmesi ve anlaşılması gerekir.

 

Unutulmamalıdır ki;

 

İnancımızın, insanlığımızın ve vicdanımızın emrettiği dini, ahlaki ve milli değerlerden asla vazgeçmeden, ülkemizin ve milletimizin menfaatleri doğrultusunda uygulanan her politika doğru politikadır.

 

Son söz;

 

"Düşmanımın düşmanı, dostumdur".

 

Esen kalın sevgili dostlarım... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.