Takip Et
  • 14 Aralık 2017, Perşembe

REAKSİYON MU, AKSİYON MU? (KUDÜS)

Geçtiğimiz haftadan beri Türkiye'nin ve hatta Dünya'nın en önemli gündem maddesi, ABD Başkanı Donald Trump'ın "İsrail'in başkentini Kudüs olarak tanıdığını ve Tel Aviv'de bulunan elçilik binasının Kudüs'e taşınması için talimat verdiğini" belirten açıklaması idi.

 

Yazımıza başlamadan önce Kudüs hakkında kısa bir bilgilendirme yapalım isterseniz;

 

Kudüs, coğrafi konumu itibarıyla İsrail ve Filistin'in tam ortasında yer alan ve bu sebepten dolayı iki ülke için de büyük önem taşıyan bir şehirdir. İslam için önemli olduğu kadar, Yahudi ve Hıristiyan dinleri için de kutsal sayılan bir yerdir.

 

Günümüze kadar birçok medeniyet tarafından işgal edilen ve sık sık el değiştiren Kudüs şehri; Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Emeviler, Kudüs Krallığı, Eyyubiler, Moğollar, Memlüklüler, Osmanlı İmparatorluğu, Britanya İmparatorluğu ve İsrail gibi birçok devlet tarafından ele geçirilmiştir.

 

ABD Başkanı Trump'ın açıklamalarının ardından, başta Türkiye'de olmak üzere, Dünyanın  pekçok yerinden bu karara karşı tepkiler yükseldi. Birçok ülke lideri, bu kararın devam eden barış, kardeşlik ve istikrar sürecine büyük darbe vuracağını söyleyerek endişelerini dile getirdi. ABD büyükelçilikleri önlerinde ve Cuma namazları sonrası cami çıkışlarında gösteriler düzenlendi ve ABD ile İsrail kınandı.

 

Tepki gösterenlerden bazıları çok ateşli davranıyorlardı. İsrail ve ABD'ye savaş açalım, Kudüs'e yürüyelim diyenler vardı. Hatta bazıları hızını alamayıp, "Misilleme olarak, biz de bu Cuma Ayasofya'yı ibadete açalım" diyerek hükümete ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a mesaj gönderiyorlardı.

 

Yani kısaca, bütün dünya bir delinin aksiyonuna karşı reaksiyon vermekle meşguldü. Çünkü bu deli, taa seçim kampanyaları sırasında Kudüs'ü İsrailin başkenti olarak tanıyacağına söz vermiş, yani seçilmek için verdiği bir vaadini yerine getirmeye çalışıyordu.

 

Kime söz vermişti peki? Cevap çok basit; kendisini ABD'nin başkanı olarak kararlaştırmış ve yetiştirmiş olanlara. Yani, klasik tabirle küresel gücü elinde bulunduran ve yönlendirenlere söz vermiş Trump denen bu kukla.

 

Size bir başka soru; herkesin küresel güç dediği, fakat çoğu kimsenin direk adını söylemediği bu güç odakları kimler?

 

Tek bir cevabı var bu sorunun; Siyonistler. Rothschildler, Rockefeller'ler vs bu grubun önde gelen ağababalarıdır. Bugünkü dünya düzenini dizayn eden adamlar bunlar. İşin garip tarafı, belli bir ülkeleri olmadan bunu yapıyorlar. Yani, bunlar ülkeleri olmayan devletler. Bir başka deyişle de, dünya üzerinde neredeyse her ülke bunların ülkesi. Dolayısıyla, ABD dahil olmak üzere, ülkelerin yöneticilerini bunlar belirliyorlar. İşte Trump denen deliyi ABD'nin başına getirenler de bunlar. Tabi durduk yerden, karşılıksız getirmediler; bir takım sözler aldılar, talimatlar verdiler. Bu sözlerden biri de, Kudüs'ün İsrail'in başkenti olarak tanınması. Zaten adam bunu da söylüyor açık açık ve diyor ki, "Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyıp, büyükelçiliğimizi Kudüs'e taşımanın zamanı geldi artık."

 

Yani sizin anlıyacağınız, bu karar bir anda alınmış yeni bir karar değil.

 

Peki, başta Türkiye olmak üzere, bütün Müslüman ülkeler Trump'ın böylesine bir vaadinin olduğunu duymamışlar mıydı? Bunun cevabı muamma. Ama bilinmesi gereken bir kaç gerçek var ki, onlar da şunlar:

 

Hiç bir devlet şu ana kadar resmi olarak tanımamış olmasına rağmen, İsrail 1982 yılında Kudüs'ü ebedi başkenti olarak ilan etmişti.

 

Öte yandan, duvarlarında "Nil'den Fırat'a Kadar Büyük İsrail" yazan ve "Knesset (İbadethane) isimli İsrail Parlamentosu Kudüstedir. Hatta devlet kurumlarının büyük kısmı da Kudüstedir.

 

Demek istediğim şu aslında; Günaydın!!!

 

Perşembenin gelişi Çarşambadan belliymiş de haberimiz yokmuş. Adamlar çok önceden harekete geçmişler, biz ise ya hiç reaksiyon göstermemişiz, ya da yeterince şiddetli olmamış reaksiyonumuz. Malesef uyumuşuz yani, çoğu zaman yaptığımız gibi. Caydırıcı şiddette tepki gelmeyince de, adamlar adım adım planlarını uygulamaya devam etmişler.

 

1969'da israil askerleri Mescid-i Aksa'da büyük bir yangına sebep olduklarında dönemin İsrail Başbakanı Golda Meir şunları söylüyor:

 

"O gece sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Zannediyordum ki, Müslümanlar dört bir taraftan İsrail'e girecekler. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. İşte o zaman idrak ettim ki biz dilediğimizi yapabiliriz, zira bu ümmet uyuyan bir ümmettir"

 

Şimdi anladınız mı durumumuzu? Yazık bize...

 

Bütün bu anlattıklarımdan sonra, ABD'nin kararı üzerine kamuoyunda gösterilen reaksiyonları küçümsediğim gibi bir yanlış anlaşılma olmasın sakın; hepsini önemsiyorum. Ama bizim sorunumuz zamanlama ve cehalet sorunu. Neye tepki vereceğimizi, ne zaman tepki vereceğimizi ve nasıl tepki vereceğimizi bilmiyoruz.

 

Buna küçük bir örnek vereyim isterseniz;

 

Yazımın başlarında söylediğim gibi, ABD'nin malum kararı sonrasında bazıları hızını alamamış ve "Misilleme olarak biz de Ayasofya'yı ibadete açalım" diye slogan atmaya başlamışlardı. İşte bu söylem tam bir cehalet örneğidir. Siz zannediyor musunuz ki Siyonistler ve Yahudiler nu durumdan çok üzülecekler? Tam tersine göbek atarlar. Çünkü, Ayasofya Hristiyanlığın bir kolu olan Ortadokslar için de kutsaldır ve önemlidir. Kudüsün durumundan bu insanlar da rahatsızdır ve tepkilidir. Yani Kudüs davasında aynı saftayız. Eee, bu Ayasofya meselesini şu anda kaşımak kime yarar? Tabi ki siyonistlere. Kısacası, bu söylemle yola çıkmak cahillik olur. Tepkilerimizin daha bilinçli ve anlamlı olmasında yarar var.

 

Yazımı şu sözlerle bitirmek istiyorum;

 

Müslüman uyanık ve aksiyon adamı olmalı. Oysa biz aksiyon yerine hep reaksiyon göstermekle meşgulüz. İlk adımı hep onlar atacak, biz ise ondan sonra tepki göstereceğiz.  Reaksiyondan ziyade aksiyon lazım bize. Eylemsiz söylemler karın doyurmaz.

 

Bu böyle biline...

 

Muhabbetle kalın... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.