AyFm 100.5
Canlı Dinle
  • 5 Aralık 2015, Cumartesi 09:30

"20 senedir Manolyayım"

Tuna Arman, senelerdir birçok televizyon programında, dizilerde, tiyatro oyunlarında sıkça gördüğümüz biri. Birçoğumuzun özellikle 'Çiçek Taksi'den tanıdığı; bir kanalda, bir yerde gördüğü zaman "aaa Manolya değil mi o?" dediği, yirmi sene öncesinin sempatisini hala yaşatan bir sanatçı. Aynı zamanda, her fırsatta oğluna olan aşkını anlayabildiğimiz bir anne. Sağlıklı bir hayvana sahip olmak bile birçoğumuza zor(!) gelirken, O evladı gibi gördüğü 16 engelli hayvanın sahibi. Onlara kuru sevgi vermenin ötesinde şeyler yapan, bize "acaba 'farkında mıyım?'"ı sorgulatan şahane bir isim. "Sevilmeyi seviyorum" cümlesiyse Tuna Arman'ın ne denli sıcak bir insan olduğunun göstergesi bana kalırsa. Geçtiğimiz günlerde Aydın'da, 'Düşman Başına' adlı oyunları sahnelendi ve tüm salonun beğenisini kazandı. O güzel oyunun ardından, kendisiyle hoş sohbette bulunduk. Buyrunuz...

(FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN)

-Öncelikle kendinizden bahseder misiniz?

46 yaşındayım. İki ayaklı bir evlat sahibiyim. On altı engelli hayvan sahibiyim. Televizyon oyunculuğu ve sunuculuğu yapıyorum, tiyatro sanatçısıyım. 31 yıldır bu mesleği yapıyorum.

-Oyunculuk hayatınız nasıl başladı?

İlkokulda, okulumuza gelen tiyatro oyunlarını izleye izleye karar verdim ve “bir gün ben de oyuncu olacağım” dedim. Annemin desteğiyle 1980 yılında AÇOK adlı grupta tiyatroya başladım. 1982 yılında TES Şan Tiyatrosu kursuna gittim. 1984'te de İstanbul Belediye Tiyatrosu'na devam ettim. 14 yaşımda konservatuar sınavlarına girdim. O dönem yaş gruplarına göre sınavlar oluyordu. Konservatuara yaşım tutmadığı için üstün yeteneklilerin girdiği sınavla kazandım.

Profesyonel olarak ilk kez 1985 yılında, Devlet Tiyatrosu'nda 'Kızıldereliler' adlı oyunda dans ederek sahneye ilk adımı attım.

Sadri Alışık Tiyatrosu, Abdullah Şahin Tiyatrosu, Deve Kuşu Kabare ve Asuman Dabak Tiyatrosu'nda oynadım.

-Düşman Başına adlı oyununuzun seyirciyle arası nasıl?

Çok güzel. Bir kere biz çok eğleniyoruz. Eğlenerek yapılan işler seyirciye yansıyor ve seyirciden de çok güzel tepkiler alıyoruz. Daha da coşuyoruz. Birbirini seven bir ekibiz, o da çok önemli bir şey. Elektriklerimiz tutuyor. Sahnede birbirine güvenmek çok önemlidir. Biliyoruz ki birimiz bir yanlış yapsa, diğerimiz mutlaka toparlayacaktır. Birbirini seven, oyundan çok da keyif alan eğlenceli bir ekibiz. İnşallah siz de eğlenmişsinizdir. (gülüyor)

-Aydın izleyicisini nasıl buldunuz?

Ben Aydın’a çok geldim, burada çok oyun oynadım. Allah’a şükür ki, her zaman bu oyunda da olduğu gibi salonlar doluydu. Aydın seyircisi muhteşem!

-Peki oyun dışında Aydın’a geldiniz mi? Yaz tatilinizi burada değerlendirdiğiniz oldu mu?

Oyun dışında Aydın'a gelmedim. Bizim mesleğimizin yazı kışı yok. Sürekli çalışıyoruz. Birçok hayvanım var ve onlara ben bakıyorum. Senede sadece üç gün tatil imkanım var, o üç günü de oğlumla geçiriyorum.

-Kendinizi televizyona mı yoksa tiyatro sahnesine mi daha yakın görüyorsunuz?

Tiyatroda sizleri görüyorum, sizlerle göz göze oluyorum. Tepkilerinizi anında görüyorum. Tiyatroda olmayı çok seviyorum ama para kazanmak için televizyon gerekiyor. Beni sevmeniz için de televizyon gerekiyor. O yüzden hayatımızda televizyon da olmalı.

"20 senedir hala Manolyayım"

-İzleyiciler sizi ağırlıklı olarak televizyondan tanıyorlar. Özellikle akıllarda yer eden ise Çiçek Taksi dizisindeki Manolya karakteri… Bu dizi ve karakter hakkında yirmi sene sonra ne düşünüyorsunuz?

Manolya benim hayatımın rolü! (gülüyor) Manolya’ya gelene kadar çok iş yapmıştım ama seyirci Manolya’yla sevdi beni. Çiçek Taksi 1995’te başladı. Dizi başladığında oğlum 10 günlüktü. Oğlum 20 yaşına geldi. 20 senedir hala Manolya’yım!

"Sevilmeyi çok seviyorum"

-“Aaa Manolya!” gibi tepkilerle karşılaşıyor musunuz? Sizin ilk tepkiniz ne oluyor?

“Manolya” dediklerinde, direkt “efendim” diyorum zaten. Benim için çok normal bir durum bu. Kendi adımın da önünde. Benim adımı bilmiyorlar zaten. Ben Tunayım ama onlar bana "Manolya" diyor. (gülüyor)

Bazen yaşı küçük birine denk geldiğimde “küçücüksün daha, sen beni nerden tanıyorsun?” diyorum. Meğer tekrarı varmış (gülüyor) Bu durumun en çok sevdiğim yanı da ben yaşlanmıyorum, onu fark ediyorum. “Sizinle büyüdük. Ben küçüktüm, annem mama yedirirken izletirdi” diyen kocaman adamlar, kocaman kadınlar geliyor karşıma. 20 sene çok büyük bir zaman. Ne güzel ki hep varlar. Çok hoşuma giden bir şey. Sevilmeyi çok seviyorum.

Önümüzdeki hafta ‘Aşk Yeniden’ dizisinde yeni bir karakterle karşınıza geliyorum. Eminim Manolya’dan daha çok seveceksiniz Deli Mukadder’i. Size Manolya’yı unutturacak.

-Günümüzde herkesi oyunculuk yaparken görebiliyoruz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz göremiyoruz! Oyunculuk maalesef vasıfsız bir meslek olarak adlandırılıyor ülkemizde. Kanundaki statümüz de maalesef çok üzücü. Şöyle ki, sadece üç meslek grubu işsizlik sigortasından yararlanamıyor. Yazarlar, oyuncular ve hayat kadınları… Nedense meslek olarak görülmüyor. Baktığınızda herkes oyuncu(!) ama oyuncu olabilmek için seneler geçmesi gerekiyor ki var olasın. Bak ne güzel, 20 sene öncesini konuşuyoruz sizinle. Demek ki bu meslekte kalmışım. Ama gençler ”oldum” oluveriyorlar. Halbuki bu işte “oldum” diye bir şey yok. Her oyun, her tip yeni bir tecrübe… Kalmak, var olmak önemli. Merdiven olarak düşünün, kolay çıkılmıyor. Kolayca çıkarsanız, inmesi de çok kolaydır. Yavaş yavaş çıkabilmek önemli olan. Oyunculuk benim için vitrin değil, meslek. Ben buradan ekmek yiyorum, başka iş bilmem.

-Genç oyuncularda, daha çok yakışıklılık ve güzellik ön planda gördüğümüz kadarıyla…

Bizler de güzeliz valla. (gülüyor) Konservatuarda öyle güzel kızlar, öyle yakışıklı oğlanlar var ki bir görseniz… Ama dizilerde mankenlere meraklılar!

-Kariyerinizle ilgili ulaştığınız hedefleriniz neler?

Bulunduğum yerden memnunum. İnşallah son nefesime kadar sahnede olurum. Her dizi, her oyun benim için yeni bir tip, yeni bir ihtiyaç. Hedefim her zaman bir üste çıkabilmek, daha çok seyirciye ulaşabilmek ve seyircinin de beni daha çok sevmesi.

-İleriye dönük planlarınızda neler var?

Sonsuza kadar tiyatro, televizyon, hayvanlarım var. Oğlum var.

-İzleyici olarak çok sevdiğimiz oyunlar ve oyuncular oluyor. Peki ya sizin sevdiğiniz izleyici kitlesinin tanımı var mı?

Herkes, her kesim! Bir kere zengininden fakirine, yaşlısından gencine seviyorlar ve oyunlarımıza geliyorlar. “Ay! Aman, bak şu kadın da tiyatrocuydu” diye bir şeyle hiçbir zaman karşılaşmadım.

Geçen gün başımdan bir olay geçti, ona çok gülmüştüm. Pazara çıktım, alışveriş yapıyorum. Yan tezgahtaki kadın “ay makyaj bile yapmamış” dedi benim için. Ben de baktım, kendisi de yapmamış. Pazardayız ayol! Ne makyajı? (gülüyor)

Farkında mısın?

- Sıkı bir hayvan sever ve hayvan hakları savunucususunuz ve bunu bir projeyle de herkesin görmesini sağladınız. 'Farkında mısın?' Biraz da bu proje hakkında konuşmak isterim. Proje nasıl doğdu?

Harikasın. ‘Farkında mısın’ benim için çok önemli bir projeydi. Engelli hayvan baktığım için, engelli hayvanları diğer insanlara anlatmak ve onlara fark ettirmek istedim. 24 ünlü isim ve 24 engelli hayvanla ‘Farkında mısın?’ projesini gerçekleştirdik. Doğuştan engelli olanlar ya da maalesef biz insanlar yüzünden engelli bırakılan hayvanlar var hayatta. Hayvan olmak zaten çok zor. Hiçbir şekilde yaşam olanakları yok. Hele bir de engelli olmak en zoru. Hayatınızda başka bir pencere açılıyor kör bir hayvanla, zeka engelli bir hayvanla… Çok farklılar. Gözü yoksa, seni gözü yerine koyuyor; aklı yoksa, zor öğreniyor ama sevmeyi sevilmeyi biliyor. Bir tek ortak noktamız o onlarla. İnşallah herkese fark ettiririm. Fark ettirmek için de uğraşacağım.

-Proje 2011 senesinde hayata geçirildi. Geçen zaman zarfında üstüne katabildiğiniz şeyler oldu mu?

Artık veterinerler “senin yüzünden insanlar ‘engelli hayvan var mı?’ diye soruyorlar” diyor. Önceliğin engelli hayvanlarda olduğunu öğrenip, anladılar zaten. İlkokuldan, üniversiteye kadar birçok okulda panellere katılırım. Eskiden “hayvanınız var mı?” diye sorardım. Şimdi “engelli hayvanınız var mı?” diye soruyorum ve havada birçok parmak görüyorum. Bu da beni çok mutlu ediyor. Panel sonrası aileleriyle görüşüp, engelli hayvan sahibi olanlar oluyor; sosyal medyadan bana fotoğraf atıyorlar. Anlatamayacağım kadar mutlu oluyorum. Bu projeyle “bir kişi de kazansam kardır” diye düşünüyordum ve birçok kişi kazandım, kazanıyorum. Çok güzel bir duygu.

-Çok güzel bir proje ve umarım hep bu şekilde güzel devam eder. Son olarak paylaşmak istediğiniz bir şey var mı peki?

Bana bu soruları sorduğunuza göre arkamızdan çok güzel bir nesil geliyor. Gidersem, diyeceğim ki “arkamda güzel bir nesil bırakmışım hayvanları fark eden, sanatı fark eden, oyuncuları ayırt edebilen…”

Ben size teşekkür ediyorum… (HATİCE ALGÜN)

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.