AyFm 100.5
  • 12 Ağustos 2025, Salı 12:14

Sosyal hayatının kaybolan zarafeti: Bir zamanlar böyle yaşanırdı

Türk sosyal hayatına yön veren gelenekler, bir zamanlar sokakta, evde, kapıda ve sofrada sessizce yaşanıyordu. Yardımseverlik, dayanışma ve nezaket gibi erdemleri barındıran bu kültürel değerlerin bir bölümü bugün sadece anlatılarda kaldı.

Kimi zaman bir kapı tokmağının sesiyle, kimi zaman kahvenin yanındaki bir bardak suyla kendini gösteren zarafet… Türk kültürünün köklü gelenekleri, modern çağın hızına direnemedi. Bugün unutulmaya yüz tutmuş bu adetler, sadece geçmişin değil, toplumsal hafızanın da bir parçası. Zimem defterinden sadaka taşına, Tanrı misafirinden mumdaki zarafete kadar birçok gelenek, bir dönemin sessiz kahramanlarıydı.

Ramazan aylarında uygulanan zimem defteri geleneğinde, zenginler bakkal ve manavlara giderek borç defterinden rastgele bir sayfa seçer, “Silin borçlarını, Allah kabul etsin” derdi. Yardım gizli yapılır, borçlu kimse borcunun kim tarafından ödendiğini bilmezdi.

Sadaka taşları, cami ve türbe köşelerinde yer alırdı. Gösterişten uzak durmak isteyen hayırseverler, bu taşlara para bırakır, ihtiyaç sahipleri gece gelip ihtiyacı kadarını alırdı. Ne veren bilinirdi ne alan.

Tanrı misafiri anlayışı ise özellikle Ramazan’da kendini gösterirdi. Maddi durumu iyi olanlar iftar vakti evlerinin kapısını açık bırakır, aç olanlar çekinmeden girip sofraya otururdu. Misafirlik kutsaldı, paylaşmak olağandı.

Osmanlı döneminde ev kapılarında iki farklı kapı tokmağı bulunurdu. Erkek misafirler kalın ses çıkaran tokmağı, kadınlar ise ince sesli olanı kullanırdı. Ev halkı bu sese göre kapıdaki kişiyi tanır, ona göre hazırlanırdı.

Misafire sunulan kahve ve su ikramı da ayrı bir zarafet örneğiydi. Misafir açsa suyu, tok ise kahveyi içerdi. Ev sahibi bu sessiz mesajı alır, sofrayı ona göre kurardı.

Eskiden erkeklerin kadınlara en çok tercih ettiği hediye ayna olurdu. Bu, “Sana senden daha güzel bir şey verilemez” anlamına gelen zarif bir iltifattı.

Günlük yaşamda bile incelik hâkimdi. Mumu yakmak yerine “mumu uyandırmak”, söndürmek yerine “mumu dinlendirmek” gibi ifadeler kullanılırdı. Işık bile nazikçe çağrılırdı.

Bugün bu geleneklerin çoğu unutulmuş olsa da, toplumsal hafızada hâlâ izleri sürülebiliyor. Yardımın sessiz yapıldığı, misafirin halinden anlaşıldığı, zarafetin günlük hayata sindiği bu adetler, sadece geçmişe ait değil; geleceğe dair bir özlem de barındırıyor. Unutulan bu değerler, yeniden hatırlanmayı bekliyor. (ALİYE GÖKCÜK)

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.