AyFm 100.5
  • 20 Ekim 2015, Salı 13:37

Romanlara konu olacak bir hayat öyküsü

Necati Ünal. Hayatı romanlara konu olacak bir adam... 83 yıllık yaşamına neler sığdırmamış ki... Necati Ünal Türkiye'de ilk kriko ve traktör kepçesi imal eden bir girişimci, 1994-1999 yılları arasında kendi memleketi olan Köşk'te belediye başkanlığı yapmış bir siyasetçi, aynı zamanda esnaf, sanayici ve tam bir halk adamı.

(FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN)

Başkanlık yaptığı dönemde 'simitçi başkan' diye lakap bile takmışlar Ünal'a. Çünkü o, belediye bütçesini kullanarak restoranlara oturtmamış etrafındakileri. Bunun yerine simit çayı tercih etmiş hep. Ünal, "Aldığım maaş benzin parama zor yetiyordu. Para kazanmak için değil, hayır için başkanlık yaptım" diyor. Esnaf Kefalet Kooperatifi başkanlığı yaptığı dönemde, yardım istediği Anavatan Partisi Aydın Milletvekili Mehmet Özalp sorana kadar partisi de yokmuş Necati Ünal'ın. Sonra Köşk'ün menfaati için hangi partiden söz alırsa o partiye geçmiş. "Nitekim yardımlar aldım ve Köşk'e 50 yıldır yapamadıklarını ben 5 yılda yaptım" diyor Ünal ve ekliyor, "Bugün Köşk'te kime sorarsanız sorun benim anlattıklarımı dinlersiniz, Köşk'e kazandırdıklarıma kimse itiraz edemez."

Necati Ünal'dan 83 yıllık bir hayatı dinledik. Sizleri İş ve siyasi hayatını anlatan ve tecrübelerini aktaran Necati Ünal ile baş başa bırakıyorum...

-Kendinizden bahseder misiniz, Köşk'ün yerlisi misiniz?

Ben Aloğullardan Ali Molla’nın oğluyum. Köşk’ün yerlisiyim. Köşk’te babamın adı taşıyan Ali Molla Sokağı bile var. Yörüğüz. Aloğullar deniliyor. Dedem, babamın babası aşiretlerden gelme, Yavuzköylü. Babam çok varlıklıymış. Zeytin ve incir bahçeleri varmış, ama 7 yaşında yetim kalmış. Kolera hastalığından kaybetmiş anne babasını, kardeşi de Çanakkale’de vefat etmiş. Tüm miras babama kalmış. Babama ve sahip olduğu mallara, babamın amcası Aloğlu İbrahim bakıyormuş. Aloğlu İbrahim, Yunan işgalinden sonra Kuvay-i Milliyeci’lere yardım ediyormuş, Yunanlar tarafından öldürülmüş, cenazesi de verilmemiş. Sonra babamı da tutuklamışlar. Serbest kalması karşılığında da babamın sahip olduğu malları istemişler. Canı karşılığında tüm mallarını Yunanlara vermiş.

- Kaç yaşındasınız?

83 yaşındayım. İlkokul mezunuyum ama o günkü tahsille bugünkü tahsil çok farklı. Bizim ilkokulda öğrendiğimiz dersleri bugün lisedeki öğrenciler görüyor. 1938 yılında okula başladım, 1944’te bitirdim. Daha sonra babama Aydın Sanat Okuluna gitmek istediğimi söyledim. Babam rahmetli; “Ben senin tren paranı veremem” dedi. Babam ayağı pabuçsuz gezdi, ama bize bir lokma haram yedirmedi. Başına gelmeyen kalmıyor ve varlıklıyken benim tren paramı karşılayamayacak duruma geliyor. Babamın beni okutamayacağını gördükten sonra bir ayakkabıcının yanında işe girdim. Ustam ölünce oradan ayrıldım, demircilik işine girdim. 5 sene orada çalıştım. 1950 yılında Adnan Menderes döneminde Türkiye’de bir devir değişti. O zaman için motor tamircileri türedi. Hem torna, hem kaynak, hem de motor tamirciliği yapılan bir işe girdim. Askerlikle birlikte 10 sene orada kaldım. 2 sene de Konya’da askerlik yaptım. Askerlikte başarı göstermiş er olarak başarı belgelerim var.

“ALINTERİYLE KAZANILAN PARA ADAMI ZENGİN ETMEZ”

- Sonra?

Ortaklık teklifi aldım ve Aydın’a gittim, orada çalışmaya başladım. Tüm işi ben yapıyordum. Ortalık konusu bile açılmıyordu. Kimsenin yaptığı yanına kar kalmıyor. Bu yaşıma kadar şunu gördüm; herkes yaptığı terbiyesizliğin cezasını çekiyor. Adamın sonra ismi bile kalmadı. Sonra Nazilli’ye gittim. Sonra da Köşk’e geldim, dükkan açtım burada. İnanır mısınız Aydın merkezden bana iş geliyordu. Dünyada zengin olmak için çalacaksın. Yoksa alın teriyle kazanılan para adamı zengin etmez. Köşk’te bir tane alın teriyle zengin olan adam göstermezsiniz. Ya milletin cebine, ya da devletin kasasına elini sokacak. Haramın olduğu yer zengin oluyor, ama sonu iflas.

- Siz çok sert biriymişsiniz diye duyduk, oğullarınızı da dövermişsiniz…

Serttim evet. Döverdim. Çocuğunu dövmeyen dizini döver lafını hatırlatırım. Anne baba terbiyesi almayan evlattan hayır beklemeyin.

“TÜRKİYE’DE İLK KRİKO VE KEPÇEYİ BEN İMAL ETTİM”

- Bir de çok inovasyon yapıyormuşsunuz…

Aydın’da bir kazaya şahit oldum ben kurtarmasaydım gözümün önünde bir adam cayır cayır yanacaktı. O olaydan sonra yemin ettim tamircilik yapmamaya. Köşk’te o sırada yeni yaptığım evim vardı. O evi sattım. İzmir’den torna aldım, yan ürünleriyle birlikte, ev parasıyla birlikte dünya kadar borcum kaldı. Tamirciden tornacı mı olur algısıyla iş yapamıyordum. Ne yapayım diye düşünürken İtalyan malı bir krikom vardı. Onu söktüm, ben bunu yaparım dedim. O zaman Türkiye’de yapılmıyordu. Sadece pompa kısmını yapabilmek için 10 gün uğraştım. Tam 5 tane kriko yaptım. 1 tanesini İzmir’e torna aldığım kişiye götürdüm. Kendisi Yahudi’ydi ve benim ona aylık 3 bin lira borcum vardı. 3 bin lira borç için insan elindeki takımı satar mı dedi bana. Benim imalatım olduğunu söylediğimde çok şaşırdı. ‘Türkler hiçbir şeyden anlamaz’ imajı yaratılmış ne yazık ki. Ne kadar diye sordu, 3 bin lira dedim. Bana maliyeti bin 50 liraydı. Hepsini 15 bin liraya peşin paraya sattım. (Gülüyor) 15 bin lira para çok para. Kriko imalatçısı oldum. İstanbul’a, İzmir’e sattım.

- Türkiye’de ilk kriko yapan kişi siz misiniz?

İnanın benim. Daha sonra Türkiye’de hiç kepçeli traktör yoktu. Kendime kızıyorum; o kadar kriko yapıyorum, her yerden iş geliyor, harıl harıl çalışıyorum ve çok para kazanıyorum, ne işim var kepçeyle değil mi… Tam 11 ay kepçe yapmak için uğraştım. Krikodan kazandığım paralar gittiği gibi 80 bin lira da borçlandım. Dükkanı satsam, içindeki iki tane tornayı satsam yine de benim borcum ödenmiyordu.

- Sonra?

Sabahlara kadar uyuyamıyordum. Her şeyi denedim yapamadım, mühendislere proje çizdirdim, makine mühendislerine para ödedim ama olmadı. Sonra kendim proje çizdim. Bilinçli bir proje değil ki, yapboz… Kullandığım pompalar yükü kendi üzerine aldığı için 10 dakikada yanıyordu. Kullandığım boruyu genişlettim. Hacmi genişleyince pampa yanmamaya başladı. İşi çözdüm ve 3 ayda hiçbir borcum kalmadı. Kepçe işi daha çok kazandığı için krikoyu bıraktım.

- Bu arada yıl kaç?

Yıl 1976. Malatya’ya bile kepçe yaptım. Allah bereket versin para kazandım. Ben Türkiye’de bu iki işi bilerek, isteyerek kendim yaptım ve yayılmasına sebep oldum.

- Ne zaman bıraktınız işi?

1982 yılında bıraktım.

- Peki neden?

İnsanlarla uğraşmaktan bıkmıştım. Oğullarıma bıraktım işi. Dört erkek bir kızım vardı. İkiz oğullarımın birini kazadan, diğerini beyin kanamasından kaybettim. Şu anda oğlum Ali, AYEN Hidrolik firması olarak hizmete devam ediyor.

-Siyasete nasıl girdiniz?

Köşk Esnaf ve Kefalet Kooperatifi kurucularındanım. Orada yöneticilik yaptım. Sonra bıraktım. Daha sonra yeniden Kooperatife girmemi istediler. 6 yıl aradan sonra yeniden, kooperatifte 400 delegeden 365 oy aldım ve 1984’te kooperatif başkanı seçildim. Anavatan Partisi Milletvekili Mehmet Özalp’ten para istedim, partimi sordu, o zamana kadar partim yoktu. Özalp, Anavatan Partisi’ne kayıt olmam gerektiğini söyledi. Anavatan’a kayıt oldum. Köşk’e 20 milyon lira para çıkarttı. Daha sonra da çok yardımları oldu.

- Çok sinirliymişsiniz, belediye çalışanlarını da dövüyormuşsunuz?

(Gülüyor) Hadi canım sen de çok değil iki kişiyi dövdüm, çok mu bu? Hem hak etmeyen dövülür mü?

“HAKİKATLER ADAMI KONUŞTURUR”

- Esnaf Kefalet Kooperatifi Başkanıyken ANAP’lı oldunuz, peki hangi seçimde belediye başkanı oldunuz?

1989’da Köşk ilçe oldu. İlçe Başkanlığı kuruldu. Anavatan Partisi’nin ilçe başkanı oldum. 1994 seçimlerinde de belediye başkan adayı oldum ve seçildim. Belediye Başkanlığı yaptım ama adam gibi yaptım. Köşk’e 50 senede yapamadıklarını ben 5 senede yaptım. Hatta Ankara’da Necmettin Erbakan’ın grup toplantısına katıldım Köşk Belediye Başkanı olarak. Kürsüde konuştum, hem kendimi tanıttım hem de Aydın’ı, Köşk’ü anlattım. Sanki hazırlanmışım gibi öyle anlatıyorum ki (Gülüyor), Erbakan bile o kadar alkışlanmıyor. Hakikatler adamı konuşturuyor. Hakikatler olmadan insan konuşamaz, dili tutulur kalır. Köşk’ün yıllardır köy görünümünden çıkmadığını söyledim. Destek istedim. Erbakan, bakanların, milletvekillerinin doldurduğu salonda, ‘Bundan sonra Köşk’ten birinizin bile ayağı eksik olmayacak, ne ihtiyacı varsa görülecek’ diye seslendi. Ama şanssızlığı ne yapalım, bu konuşmadan iki ay sonra 28 Şubat süreci yaşandı. Ertesi gün 10 milyon lira göndermişlerdi ama.

- İkinci dönem tekrar aday oldunuz mu?

Evet, oldum ama seçilmedim. 1994 seçildim, 1999’da bıraktım. Fakat şu da var. Belediye Başkanı olduktan bir sene sonra Anavatan Partisi’nden ayrıldım. 8 ay kadar partisiz devam ettikten sonra Refah Partisi’nden teklif geldi, Köşk’ün menfaati için geçtim. Parayı da aldım. Gönderdikleri 10 milyonla neler yaptım neler… Traktör, kamyon, araba verdiler. İtfaiye yaptırdım. Greyder aldım. Onların verdiği 10 milyon lira parayı bankaya faize yatırdım. ‘Olmaz, suçlu olursun’ dediler. Verilen cüzdan benim değil ki Köşk Belediyesi’nin üzerine. Kendi hesabıma yatırmıyorum ki bu parayı. Faizlerin iyice yükseldiği sırada ayda 2 buçuk milyon faiz alıyorduk. O dönem aldığım greyderi hala kullanıyorlar. Mezbaha yaptırdım. O zaman hayvan kesilen yere gidip baktığımda şok olmuştum, kurtlar kaynıyordu. Yıllarca kurdun içinde kesilen eti yemişiz.

“PARTİLER KÖTÜ OLMAZ, İDARECİ KÖTÜ OLUR”

- Köşklü sizi niye tekrar seçmedi?

Ben eskiden beri Milliyetçi Hareket Partisi’ne gönül vermiş bir insanım. Benim atam CHP’liydi beni de CHP’li biliyorlardı. 28 Şubat sürecinden sonra bir süre herhangi bir partiye geçmedim. O dönem 3 ay MHP ilçe teşkilatından kişiler abartmadan söylüyorum her gün MHP’ye geçmemi söylüyordu. Belediye Başkanlığı yapmak istemiyordum, çünkü belediye başkanlığı beni soydu. Samimi söylüyorum, belediye başkanlığının bir lokması boğazımdan geçmedi. Yaktığım benzin parası anca yetiyordu zaten aldığım maaşa. Para kazanmak için değil, hayır için başkanlık yaptım, nitekim Köşk’e kazandırdım. Bugün kimse itiraz edemez benim yaptıklarımı. En sonunda Ali Uzunırmak geldi; ‘MHP’den arkadaşlarımız sürekli sana rica ediyormuş partimize geçmeniz için ama kabul etmiyormuşsunuz. Bizim partimiz o kadar kötü mü?’ dedi. Ben de şu cevabı verdim; Partiler kötü olmaz, idarecileri kötü olur. Tekrar aday olmak istemiyorum…

Ali Uzunırmak, ‘ne istersen yapacağım, Köşk’ü ihya edeceğim’ dedi. İlçe teşkilatı yeniden ısrar etti. Nihayetinde aday oldum. MHP’nin Köşk’teki idarecileri benim oylarımı sattı. Partiye oy verdiler, ama başkan olarak bana oy vermediler. Rakip Doğru Yol Partisi’nden Yalçın Taç kazandı.

- 1999’da Belediye Başkanlığı defterini kapattınız, ondan sonra?

Kendi halimdeyim artık.

“GIRTLAK KANSERİNİ YENDİM”

- Gırtlak Kanseri rahatsızlığı yaşamışsınız?

İki sene oldu. Sadece kanser değil ki akciğer yetmezliği, böbrek, safra kesesi, prostat… Artık sonum geldi diye düşündüm. Herkes öleceğim sandı. Her selada ‘Başkan öldü’ diye düşündüler ama öldürmeyen Allah öldürmüyor.

- İlk kez ne zaman duydunuz kanser olduğunuzu?

Boğazım acıyordu. Sertlik oluştu. Sonra muayene olduğum bir profesör, kanser dedi. Tüm kontrollerini yapacağız, ameliyatı kaldırabileceksen öyle alacağız dediler. Kontrollerden sonra da ameliyatın mümkün olamayacağı söylendi. Sonra da kemoterapi gördüm. Nefes alamıyordum, oksijen tüplerim bir haftada bitiyordu. 4 ayda 5 kere yoğun bakıma kaldırıldım. 3 ay hiçbir şey yemedim. Bana çok iyi baktılar. Allah hepsinden razı olsun. Neticede yendim kanseri.

- Eşiniz?

Eşim öleli 12 sene oldu. Şeker hastalığından kaybettik. Bana gelinim bakıyor Ali oğlumun eşi. Allah kendisinden razı oldun. O Aydın’da otururken de Ali’ye baktı, yemeğimi pişirdi. Allah ondan da razı olsun.

“HAYAT BİR RÜYA”

- 83 yılı özetlemek gerekirse hayat ne size göre?

Hayat bir rüya. Bir kapıdan girip, diğer kapıdan çıkıyorsunuz. Dünya ahiretin temsili. Dünyada ne yaptıysanız, onunla anılıyorsunuz. İnsanlığa iyi katkı verdiyseniz iyilikle, kötü katkı verdiyseniz de kötülükle anılıyorsunuz. Ayağında çorap bile bırakmıyorlar öldüğünde. Dünya malı dünyada kalıyor.

- Peki, bize ne tavsiye edersiniz, nasıl yaşayalım?

Alın teriyle çalışıyorsanız, Allah’ın sevgili kullarındansınız. Kim dürüst çalıştıysa karşılığını bulur. Allah kimseyi doğruluktan ayırmasın. (GAMZE KORKMAZ)

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.