AyFm 100.5
Canlı Dinle
  • 21 Mart 2014, Cuma 16:59

Domatya'dan Doğanbey'e bir yolculuk tarihin içinde

Söke ilçesine bağlı   Doğanbey köyü  eski yerleşim yeri, sanki zamanın bilinmeyen bir  yerinde durmuş  ve öylece  kendini uyandıracak   sihirli bir söz   bekliyor . Köyün terk edilen eski yerleşimi   bugün  ağırlıklı olarak Rum ve Türk mimarisinin eşsiz örneklerinin sergilendiği bir Açıkhava müzesi gibi.

 (FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN)

Eski Doğanbey Köyü M.Ö. 7.yy'dan günümüze uzanan bir geçmişe sahiptir. Yakın çevresinde,  eski gümrük binalarının olduğu Karina, antik yerleşim Tebai  kenti  ve   Batıköy  ‘de  bir zamanlar denizde ada olarak  Lade Adası bugün karada yer almaktadır.

Mykale (Samson) Dağları'nın güney yamacına dayalı, milli parkın delta alanına yukarıdan bakan ve 1924'e kadar Rumların yaşadığı bir köydür. Bugün Aydın ilinin Söke ilçesine bağlı tarihi Priene kenti ile Güllübahçe yolunun ilerisinde Tuzburgaz ve Atburgaz köylerinin hemen ardında yer alan bölgedeki son yerleşim yeridir.

Köyün ismi Domatia, Nmotia veya Yeni Nmotia'dan gelir. Eskiden evler büyük bir ormanın içerisinde birbirinden ayrı, her biri büyük avlulara sahip oda şeklinde inşaat yapma geleneğinden esinlenerek , bu odalara Rumca da “Domatia “  adı verilmiştir. Yerleşim biraz daha gelişip köy meydana geldiğinde bu isim aynı zamanda köyün ismi olmuştur. Bu evler Mykale (Samsun) Dağları'nın yamacına yaslanmış şekildedir.

Rum mimarisinin karakteristik özelliklerini taşıyan usta taş işçiliğinin ilk bakışta göze çarptığı, sivil mimari dediğimiz Doğanbey evleri, dükkanları, şapel dediğimiz dini yapı ve hastanesi ile Arnavut kaldırımı şeklinde döşenmiş dar taş sokakları gibi Türk mimarisinin güzel örneklerini  bir arada sergiler. Sadece mimarisini değil , 1996'daki Milli Parkta çıkan yangından sonra her ne kadar yeşilini kaybetmiş olsa da sırtını dayadığı dağın yamacında bugün “Şarlak “denen şelalesi, içinden akan Rum halkının Çeşme dediği eskiden içme suyunu da sağladıkları nehri de görülmeye değerdir. Köy yavaş yavaş yeşiline kavuşsa da şelaleden sadece  kışın yağış mevsiminde su akmaktadır.

Domatialılar, Samos'tan (Sisam), Sakız Adası'ndan, Oniki Ada'dan ve Kıbrıs'tan gelmişlerdi.  Rum Halkı'nın geçimi hayvancılık olmakla beraber bağcılık ve zeytincilik de yapılırdı. Tarlalarda çalışmak için de karşı kıyıdaki  Samos adasından  teknelerle köye işçi gelirdi. 1800'lü yıllarda padişah fermanıyla adalardan bölgeye getirilip yerleştirilen Rumlar ,  1924 yılından itibaren gerçekleştirilen mübade ile kendi vatanlarına giderken, onların yerine Balkan Ülkeleri'nden Türkler getirilip yerleştirilmiştir.

Yokluklar içinde gerçekleştirilen bu zorunlu göç kendi başına bir dram ve bu olaylara ev sahipliği yapan eski adıyla Domatia yeni adıyla Doğanbey ise sessiz tanıktır.

Yüksek sırtlarda yer alan panoramik manzaralı köyün güneyinde önüne aldığı  Büyük Menderes Deltası’nın eşsiz manzarasına hakimdir. Arkasına  verdiği  Samson dağlarıyla  Milli  Park’a  ve  patika yollardan dağdan , deniz kenarındaki ham yoldan da Güzelçamlı  beldesine  komşudur.

Köy ,1924 yılındaki mübadeleye kadar Rum halkının yaşadığı içinde Hastanesi, Kilisesi ,dükkanları ve eczanesiyle içinden geçen derenin iki yakasına yerleşmiş  taş yapılarla çevrili şirin  bu  köy  adeta doğal bir film platosudur.

  Türk sinemacıları  bu köyü  tercih ederek “ Balalayka “ ve “Entel Köy Efe köye karşı” filmlerinin birçok sahneleri  bu terk edilmiş köyün sokaklarında çekilmiştir. “Dedemin İnsanları" filmi  ile de  tanınan köy, eski İtalyan görünümlü bir Akdeniz  yöresine çok uygun olduğundan ve el değmemiş, elektrik, telefon kabloları, uydu antenleri, klimalar olmayan bir mekan bulmak gerçekten çok zor olduğundan , Doğanbey köyü , Alman Yapım Şirketi FFP New Media tarafından çekilen "Pinokyo" adlı filmine de  mekan oldu.

Köyün mübadeleden sonra gelen  Balkan ülkelerinden gelen son sahipleri olan Türklerin burayı terk ederek,2 kilometre aşağıdaki bölgeye taşınmasıyla Doğanbey köyü, “Eski” ve “Yeni” olarak iki isimle anılmaya başlamış.. Uzun bir süre yalnızlığın hüküm sürdüğü Eski Doğanbey sokakları, şimdilerdeyse büyük şehirlerden keşfe gelen misafirlerine kalıcı  ev sahipliği yapıyor.

Kentsel SİT alanı ilan edilen eski Doğanbey de konut tamirleri  Kültür Varlıkları Koruma Kurulunun izniyle sürerek ,İstanbul ve İzmir’den ünlülerle aralarında gazeteci ,işadamı , sanatçı ve siyasetçilerin de bulunduğu köy’ün yeni  halkı, şehrin stresinden çok uzak bir yaşam sürmek için yaz kış veya hafta sonları oksijeni bol bu köyde hayata canlılık getirdiler.

Dilek Yarımadası’nın güney ucunda yer alan ve Milli Park sınırlarındaki tek yerleşim olma özelliğine sahip köy, bugün Rum ve Türk mimarisinin eşsiz örneklerinin sergilendiği bir Açıkhava müzesidir  adeta.

 Rengarenk çiçekler, endemik bitkiler ve yemyeşil ağaçların doğal ortamı ve bozulmamış ekolojisi ile süslü dar sokaklarında yürürken, eski zamanlara dair tüm ayrıntılar birer birer karşınıza çıkar.

Taş evlerin arasında  yılan gibi uzanan sokaklarda yürürken ,eski bir çeşme , ahşap cumbalar, rengarenk çiçekler ve taş döşenmiş avlular ve içlerindeki eski küpler ve taş sedirler takılıyor gözümüze.

Ardından da bir şapel ve kilise. Eski yıllarda Rumların okul binası olarak kullandıkları yapı günümüzde Milli Park Ziyaretçi Tanıtım Merkezi olarak konuklarını ağırlıyor.

 2001 yılında restore edilen binada; müze odası, sergi salonu, kütüphane, bilgisayar odası ve kafeterya bulunuyor.  Salonunda gelen misafirlere kısa  bir gösterimle çevrenin tanıtımı görsel olarak ta yapılıyor.Merkez ayrıca deneyimli ekibinin rehberliğinde düzenlediği turlarla çevreyi keşfetme olanağı  da sunuluyor.

Ekolojik turizm ortamı

Dilek Yarımadası ve Büyük Menderes Deltası Milli Parkı sınırları içinde yer alan eski Doğanbey köyü, yürüyüş parkurları, trekking alanları, kuş çeşitliliği, gelişmiş florası ve endemik bitki türleriyle eko turizmin de geliştiği bir bölge. Doğa sporları için oldukça elverişli olan bölgede, Ziyaretçi Tanıtım Merkezi etkinlikleri kapsamında Olukdere Kanyonu’nda rehber öncülüğünde doğa yürüyüş turları düzenleniyor.15 kilometrelik parkur ile Milli Park’ın eşsiz bitki örtüsü, dereleri, şelalesi ve harika bir manzara eşliğinde benzersiz bir deneyim yaşama şansını veriyor. Dağ bisikleti sporu tutkunları için doğal stabilize ve az eğimli yolları bulunan alternatif parkurları da mevcut.

Tercihiniz, doğanın sunduğu bitki çeşitliliğini  ve florasını keşfetmekten yanaysa ,düzenlenen botanik turları tam size göre. Milli park florasında 95 familyaya ait tür ve  alttür  düzeyinde 804 adet bitki bulunuyor. Bunlardan altısı, dünyada sadece burada görülen türler. Ayrıca Türkiye için endemik olan 31 adet bitki türünü de bölgede bulabiliyorsunuz. Akdeniz maki florasının hemen bütün bitki türlerinin en canlı, sağlıklı örneklerinin yer aldığı Milli Park, Anadolu Kestanesi, Kartopu, Finike Ardıcı, Melez Pırnal Meşesi ve Dallı Servi’nin küçük orman toplulukları meydana getirerek yetiştiği tek yer. Milli Park, içerdiği benzersiz bitki çeşitliliği nedeniyle Avrupa Konseyi tarafından “Flora Bio Genetik Rezerv Alanı” ilan edilmiş. Kavaklıburun ve Karasu günübirlik kullanım alanları arasındaki seçilmiş iki kilometrelik parkurda düzenlenen botanik turu, meraklıları için eşsiz bir deneyim.Hatta 7.Ocak.1942 tarihinde  son Anadolu parsının vurulduğu fotoğraflarla da  avcıların  görüntüleri sergileniyor.

Karina’da balık keyfi

Eski Doğanbey Köyü gezintinizde günü noktalamak için en uygun yer, köye yakın mesafedeki Karina Sahili. Büyük Menderes coğrafyasının doğal güzelliğinden nasibini alan Karina, 1900’lü yılların ticaret limanı. Dilden dile günümüze ulaşan hikâyeye göre de, dönemin en varlıklı ve bilinen  Rum tüccarının kızının adı olan Karina, bu  sahile adını vermiş. Rumlar, bölgeden topladıkları zeytinyağı, bal, hububat, tütün, şaraplık üzüm gibi ürünleri buradaki limandan diğer  ege adalarına gönderirlermiş. Şimdilerde gemilerin yerini balıkçı teknelerinin aldığı sahilde, dilerseniz balık tutabilir ya da sahilin tek restoranında balık başta olmak üzere pek çok deniz ürününü afiyetle yiyebilirsiniz. En ucunda karakol binasının da  yer aldığı sahil,  doğal SİT alanı olarak ilan edildiğinden ,elektrik için dahi izin alınamadığından , bu yönüyle medeniyetten uzakta sessiz ve keyifli  bir günün ardından, güneş dağların ardına gizlendiğinde ise söylenecek tek söz ,

EN GÜZEL GÖKYÜZÜNÜN ALTINDAKİ YERYÜZÜ, AYDIN 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.