
Günlük yaşamda neşeli, sosyal ve dışa dönük görünen bazı kişiler, aslında iç dünyalarında derin bir boşluk ve anlamsızlıkla mücadele ediyor. Uzmanlar bu durumu “sessiz” ya da “gizli” depresyon olarak adlandırıyor. Klasik depresyonla benzer belirtiler taşıyan bu rahatsızlık, kişinin kendisi tarafından inkâr edilmesi ve çevresinden gizlenmesi nedeniyle çoğu zaman fark edilmiyor.
Hacettepe Üniversitesi mezunu ve Zeytin Dalı Psikolojik Danışmanlık Merkezi’nin kurucusu Psikolojik Danışman Fadime Çağın, son yıllarda giderek daha fazla görülen “sessiz” ya da “gizli” depresyon hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Çağın, gizli depresyonun belirtileri, teşhis yöntemleri ve sosyal medyanın bu süreçteki rolü hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu.
Çağın, sessiz depresyonun klasik depresyona çok benzediğini ancak kişinin çoğu zaman bu durumu kabul etmediğini söyledi. Uyku ve yeme bozuklukları, hayattan keyif alamama, boşluk hissi gibi belirtilerin sık görüldüğünü vurgulayan Çağın, “Kişi genellikle bu hali inkâr eder ve çevresine göstermemeye çalışır. Dışarıdan çok mutlu ve sosyal görünürken içeride derin bir anlamsızlıkla mücadele eder. Günlük hayatın temposuna uyum sağlamaya çalışırken bedenimizi ve ihtiyaçlarımızı göz ardı ediyoruz. Bu da depresif hissetmeyi hızlandırıyor. Öncelikle duygularımızı kendimizin fark etmesi gerekiyor. Bedenimiz bize ne söylüyor, hislerimiz ne anlatıyor? Bunu fark edip önce yakın çevremizle paylaşmalı, eğer kronikleşirse mutlaka bir uzmandan destek alınmalıdır” dedi.
BEDENSEL BELİRTİLER DİKKAT ÇEKİYOR
Sessiz depresyonun teşhisinde bedensel semptomların öne çıktığını belirten Çağın, bitmeyen baş, mide ve beden ağrılarının bu durumun habercisi olabileceğini ifade etti. Günlük yaşam temposu içinde bedenin ve duyguların göz ardı edilmesinin depresif hisleri artırdığını söyleyen Çağın, “Öncelikle kişi kendi duygularının farkına varmalı, ardından bu duyguları yakın çevresiyle paylaşmalı. Eğer süreç kronikleşirse mutlaka bir uzmana başvurulmalı” diye konuştu.
TEDAVİDE GÜVEN İLİŞKİSİ ÖN PLANDA
Terapi yöntemleri arasında bilişsel davranışçı terapi, şema terapi ve EMDR’nin etkili olduğunu dile getiren Çağın, en önemli noktanın danışanla terapist arasında kurulan güven bağı olduğunu belirtti. Bazı durumlarda ilaç tedavisinin de gerekebileceğini, bu noktada psikiyatrist desteğinin devreye girdiğini kaydetti.
YAŞAM TARZI VE SOSYAL MEDYA ETKİSİ
Sessiz depresyonun önlenmesinde düzenli uyku, sağlıklı beslenme, egzersiz ve doğada vakit geçirmenin önemine dikkat çeken Çağın, çocukluk travmaları, zor aile ortamları ve akran zorbalığının da tetikleyici olabileceğini ifade etti.
Sosyal medyanın bu depresyon türünü artıran en önemli faktörlerden biri olduğunu belirten Çağın, “Sosyal medyada herkes en mutlu anlarını paylaşıyor. Bu da bireyde ‘Herkes çok mutlu, ben değilim’ duygusunu pekiştiriyor. Gerçekte mutsuzken mutlu görünmeye çalışma baskısı yaratıyor. Uzun süre sosyal medyada kalmak kişiyi gerçek ilişkilerden koparıyor. Sosyal medya insanların mutlu anlarını, güzel yemeklerini, şık giysilerini paylaştığı bir mecra. Bu da insanlarda “herkes çok mutlu, ben değilim” duygusunu pekiştiriyor. Gerçekte mutsuzken mutlu görünmeye çalışma baskısı yaratıyor. Uzun süre sosyal medyada kalmak, oradaki “mış gibi hayatlara” inanmak kişiyi gerçek ilişkilerden koparıyor ve depresif hissetmeyi artırıyor” dedi.
Çağın, sosyal medya kullanımında sınır koymanın, zaman zaman dijital detoks yapmanın ve ekran süresini azaltmanın koruyucu etki sağlayacağını da sözlerine ekledi. (ALİYE TAŞ)
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.