
'Basından Hayatlar' röportajımıza bu hafta kalemi gibi yüreği de güçlü bir gazeteci olan Gülay Öztekin konuk oldu. Bir süre ara verse de 12 yıldır basın camiasının içinde olan Gülay Öztekin, mesleğe Hürriyet Gazetesi Aydın Bürosu'nda başlamış. Ardından Yeni Asır'da uzun bir yolculuğa çıkmış. Özellikle adliye muhabirliğindeki başarıları ile dikkati çekmiş. Mesleğini aktif bir şekilde yapan Öztekin, gece gündüz demeden çalışmış. Gazetecilik, eşinden ayrılmasına sebep olsa da meslek aşkı hiç sönmemiş, bu sevdadan asla vazgeçmemiş. İçini en çok acıtan konu ise, yoğun iş temposunda çocuklarını ihmal etmesi olmuş. Bir sebepten dolayı basın camiasına küsmüş, bir ara gazeteciliği bırakma noktasına gelmiş. Ama yüreğindeki ateş için için hep yanmış. İşte Aydın'ın yetiştirdiği bu usta ve deneyimli gazeteci, şimdi Denge Gazetesi’yle içindeki koru yeniden aleve dönüştürüyor. Deklanşörüne ve klavyesine yeniden sarıldı. Bu sayıdaki 'Basından Hayatlar' röportajımızda Gülay Öztekin’in hareketli gazetecilik anılarını, zorlu mücadelesini ve heyecanını bulacaksınız.
-Gülay Öztekin kimdir?
Aslında beni herkes Gülay Bozkurt diye tanır. Eski eşimin soyadı Bozkurt’tu. Ayrıldıktan sonra da bu soyadı kullanmaya devam ettim. Resmi yazışmalarda ise Öztekin’i kullanıyorum. Karacasu’da yaşıyorum. 1965 doğumluyum. 2 çocuk annesiyim.
-Nasıl başladınız gazetecilik mesleğine?
Başlama süreci çok karmaşık aslında. Ailem Almanya’da yaşıyordu. Ben babaannemle Karacasu’da kalıyordum. Daha sonra ben de Almanya’ya gittim. 5 yıla yakın orada yaşadım. Gurbet elde çalışmak istedim, fakat babam izin vermedi. Sonra Karacasu’ya döndük ve evlendim. Ev kadını oldum, çalışmıyordum ama kişiliğim ev kadını olmayı kabul etmiyordu. Çocuklarım büyüyünce çalışmaya karar verdim ve iş aramaya koyuldum.
-Sonra?
Avukat olan üst kat komşumuza iş aradığımı söyledim. Hürriyet Gazetesi Aydın Temsilciliği'nin sekreter aradığını ve benim için yetkilisi ile konuşacağını söyledi. Rahmetli Yalçın Ata’nın yanında sekreterliğe başladım. Böylelikle iş hayatına girmiş oldum.
-Peki olaylar nasıl gelişti? Gazetecilik mesleğine nasıl geçtiniz?
Sekreterlikte bir ay çalıştım. Tam işe alışıyordum ki eski sekreter geri döndü. Bana da yol göründü. İşten çıkarıldıktan sonra da bürodan kopmadım, gelip gitmeye başladım. Yalçın Ata, bendeki hırsı ve istediği görünce, Ses Gazetesi’ne reklam almamı istedi. Yaklaşık 18 ay Ses Gazetesi'ne reklam aldım. Çok da başarılıydım. O güne kadar diğer reklamcıların almadığı kadar reklama ve müşteri portföyüne ulaştım. Yalçın Ata, bir gün bana, ‘Seni Gazeteci yapacağım’ dedi.
“O SÖZLE GERÇEK MESLEĞİMİ BULDUM”
-Hayatınız o sözden sonra mı değişti?
Evet, rahmetli Yalçın Ata’nın yanında Hürriyet Gazetesi’nde çalışmaya başladım. Habercilik konusunda hiçbir bilgim yoktu ama kendime inanıyordum. Çocuklarım vardı, sorumluluk isteyen bir meslekti. Önce, 'Nasıl yaparım' dedim, ama yaptım. Elime makineyi tutuşturdular, not almasını öğrettiler ve ilk haberimi yaptım. Kısa sürede adliye muhabirliğinde ustalaştım. Adliye muhabirliği, benim için başka bir heyecandı. Normal bir muhabirlik gibi değildi. Hareket ve cesaret isteyen bir alandı.
“HAYALİNİZİ SICAK TUTUN”
-Hayaliniz miydi peki?
Çocukken bana, 'Ne ne olmak istiyorsun' diye sorduklarında, gazetecilik ve hukuk derdim. Hiçbir zaman ev kadını olmak istemedim. Çünkü yapım ve karakterim ev hanımlığına müsait değildi. Çalışmak, bir şeyler üretmek, çalışan, aktif bir kadın olmak istiyordum. Gazetecilik mesleğini çok istiyordum. Bir şeyi çok isteyince ve hayalinizi sıcak tutunca insan başarılı oluyor. Şimdi bir kitap yazmayı istiyorum.
ÖLÜMÜN EŞİĞİNDEN DÖNDÜ
-Unutamadığınız anılarınız oldunuz mu?
Bu meslekte 'az dayak yemedim' desem doğru olur sanırım. Ölüm tehditleri aldığım günlerim çok oldu ve birçok anı biriktirdim. Görevimi yaparken en haz aldığım şey haber atlatmaktı. Haberlerimi kimseyle paylaşmıyordum. O yüzden Aydın’daki basın camiası beni sevmiyordu. Erkek muhabir arkadaşlarımız bir olay olduğunda geriden fotoğraf çekerken, ben olayın içine girip fotoğraf çalışıyordum. Böylelikle en güzel fotoğrafları ben çekiyordum.
Bir gün bir yaşındaki bebeğin yarım kova suda boğulduğu ihbarı geldi. Bebek, annesinin temizlik yaptığı bir sırada eğildiği temizlik kovasına düşmüş. Yalçın Ata olaya bakmamı istedi. Olay yerine gittim, anne ağlıyordu. Ben de hiç izin almadan annenin resmini çektim. Çevresindekiler, 'İzin almadan niye fotoğraf çektin' diyerek makinemi almaya çalıştılar. Vermemek için direnince beni bir odaya kapattılar. Fotoğrafları silmem için beni tehdit etmeye başladılar. Silmezsem balkondan aşağı atacaklarını söylediler. Yalçın Ata’yı aradım ve olayı anlattım. Zaten oradaki insanlar da şikayet etmişti, polisler geldi. Polis araya girince ortam sakinleşti. Biz de fotoğrafı kullanmayacağımıza söz verdik ve olay yerinden ayrıldık.
Hayatımda haberlere hep tek giderdim. O gün ilk defa Önder Yıldırımcan ile birlikte bir habere gittim. Haberimizde bir fabrikanın doğaya yaydığı kirliliği işleyecektik, fabrikanın etrafını dolaşıyorduk. Üzerinden geçmeye çalıştığım tahta kırılınca birden kendimi birden bataklığın içinde buldum. Çırpınmaya başladım. Canımı unuttum, fotoğraf makinemi korumaya çalıştım. Önder’in yardımıyla bataklıktan çıktım. O olmasaydı ölebilirdim. Çünkü tabanında yağlı bir zift tabakasının olduğu bataklık beni içine çekiyordu. O gün üzerimde yeni aldığım beyaz bir mont vardı, mahvoldu. O anı hiç unutamıyorum. Her tarafım simsiyahtı. Bizi almaya gelen arkadaşa, arabayı izolasyon yaptırmasını söyledik. Çünkü arabaya yağlı halde oturamazdım. O gün benim için başkadır, çünkü ölümün eşiğinden dönmüştüm.
Çeştepe’de birkaç kişi engelli bir kıza tecavüz etmiş, ardından da basketbol potasına asıp işkence etmişlerdi. Kötü bir haberdi. O zaman Yeni Asır’da çalışıyordum. Okşan diye bir arkadaşım vardı. O da Hürriyet Gazetesi'ndeydi. Okşan adliyeye gittiğinde savcı bu tecavüz olayını anlatmış. Okşan da şaka sanıp ciddiye almamış. Ertesi gün benim derlediğim haber Yeni Asır'da manşetteydi ve Hürriyet Gazetesi bunu atlamıştı.
-Darp edildiğiniz bir anınızı anlatır mısınız?
Her kesimden insanla konuşmaya çalışırdım. Ovaeymir tarafından Faysal diye bir arkadaşım vardı. O tarafta bir olay olduğunda bana yardım ederdi. Faysal’ı bir gün adliyede gördüm. Yanında güzel bir kadın vardı. Neden adliyede olduklarını sorduğumda yanlışlıkla getirildiğini söyledi. Polise ne olayı olduğunu sordum. Yaşlı bir kadını banyoya kelepçeyle asıp rehin almışlar. Kadının altınlarını alıp senet imzalatmışlar. Kadın bir şekilde kurtulup polise şikayet etmiş. Haber kaçırılmazdı, Faysal’ın yanında oturan kadının resmini çektim. Beklemeye başladım, mahkemeden çıktılar hepsi tutuklanmış. Arkadaşım da olsa fotoğrafını çekecektim. Bir kare de Faysal’ın fotoğrafını çektim. Çekmemle birlikte karşıdan koşup bana tokat attı. Yere düştüm. Yine de haberi yaptım. Haber ertesi gün Yeni Asır ve Sabah Gazetesi’nde manşet oldu. O zamanki Yeni Asır Aydın Büro Şefi Atilla Karpınar ile ofiste otururken, Faysal’ın arkadaşlarından birisi geldi ve tehditler savurmaya başladı. ‘Benim Faysal abimin haberini kim yaptı? Gülay Bozkurt kimse onun kellesini istiyorum’ diye bağırıp çağırdı, ama tehditlere pabuç bırakmadım.
“GAZETECİLİK ÇİLE VE VEFA DEMEKTİR”
-Gazetecilik sizin için ne ifade ediyor?
Gazetecilik benim için aşk. Gazetecilik herkesin yapabileceği bir iş değildir. Bu işe aşkla, şevkle bağlı olmak gerekiyor. Bu yüzden severek yapılması gerekiyor. Gazetecilik yeri geldiğinde aç kalmak, susuz kalmak, dayak yemek demektir. Çile, vefa cefa demektir gazetecilik... Bir o kadar da vefasız bir meslektir.
“YOĞUN İŞ TEMPOSUNDA ÇOCUKLARIMI İHMAL ETTİM”
- Bu kadar yoğun tempoda çalışmanızdan aileniz şikayetçi olur muydu?
Yemek yiyecek vaktim olmazdı. Çocuklarımı çok ihmal ettim. Hiç unutamam Yeni Asır’da çalışırken bir gün 'Eve erken gideyim' dedim. Normalde de hiç eve erken gittiğimi bilmem. Erken gidip çocuklarıma yemek yapacaktım. Son anda bir olay çıktı ve olaya gitmek zorunda kaldım. Eve geldiğimde çocuklarım aç aç uyuya kaldıklarını gördüm. Çok içime dokunmuştu. Yemek hazırlayıp kaldırmak istedim ama kalkmadılar.
-Teknolojinin gazeteciliğe yansımaları sizce nasıl?
Aydın’a Milli Piyango'dan büyük ikramiye çıkmıştı. Yalçın Ata’yla birlikte haberi yetiştirebilmek için İzmir’e kadar gitmiştik. Şimdi tek maille haber ve fotoğraflar yollanabiliyor, çok kolay iletişim sağlanıyor. Arşiv de geniş. Teknolojinin gelişmesiyle şunu gördüm, artık masa başında gazetecilik türemiş. Maille röportaj yapılmaz, böyle bir gazetecilik olmaz. Sohbet etmek, başka haberlerin çıkması demektir. Gazetecilik böyle gelişir, maille yapılan haberlerin heyecanı yoktur.
-İnsanların gazetelere, gazetecilere bakış açısı nasıl sizce?
Gazetecilerin şu anda hiçbir saygınlığı kalmadı. Eskiden böyle değildi, gazeteci dendiği zaman tüm kapılar açıktı. Gazetecilik biraz şamar oğlanı gibidir. Oradan, buradan tokat yersiniz. Herkes gazeteciye saldırır. İlkeli gazetecilik yapan insanlar çoktu. Şimdi 'gazeteciyim' diye türemiş birçok insan var. Bunları gazeteci olarak görmüyorum. Bu yüzden toplum içinde yanlış algılara sebep oluyoruz.
-Gazetecilik size ne kazandırdı?
Gazetecilik bana hiçbir şey kazandırmadı. Ama ben sevdiğim işi yaptım. Yıllarca onurla, gururla yaptığım işten bahsettim. Tecrübe ve güzel anılar kazandırdı. Kişiliğime çok şey kattığına inanıyorum. Toplumun her kesiminden insan tanıdım.
-Ne kaybettirdi?
Eşimden ayrıldım, çocuklarımı çok ihmal ettim. Yalnız büyüdüler, yanlarında olsaydım onları iyi yönlendirmiş olsaydım daha iyi yerlerde olabilirlerdi. İkisi de okumadı, çalışıyorlar. Bir üniversite okumalarını isterdim.
-Aydın basınını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İşten ayrıldıktan sonra basına küstüm. Dış dünyayla bağlantımı kestim. Şimdi şimdi tekrar içine giriyorum. Bir sürü çevrem vardı, gazeteciliği bıraktıktan sonra kimse kalmadı.
-Gazeteci olmak isteyen gençlere nelere tavsiye edersiniz?
Gazetecilik maddiyat gözetecek bir meslek değildir. Bir aşk, şevk işidir. Para kazanmasan da yazdığın haberin gazetede çıkması en büyük hazzı verir ve inanın o haber sizi doyurur. Bu işi yürekten yapmak isteyen gençlere, gazeteciliği ilkeli ve dürüst olarak yapmalarını tavsiye ediyorum. İletişim Fakültesi'ni mutlaka okusunlar. Elimde fırsat olsaydı, ben de okumak isterdim. İkili ilişkiler çok önemli, etik kurallara uygun hareket edilmeli. Ben, mümkün olduğunca etik kurallara uydum. Bir siyasi görüşüm vardı, ama bunu asla işime yansıtmadım.
-Denge Gazetesi’yle mesleğe geri dönüyorsunuz, ne hissediyorsunuz?
Heyecan veriyor. Bu meslek heyecan olmadan yapılmaz. Benim eşimden, çocuğumdan önce gazetecilik geliyordu. Gazetecilik sayesinde genç kalındığıma inanıyorum. Bırakınca yaşlandığımı hissettim. Şimdi yeniden genç günlerime döneceğim için mutluyum. (ÖZGE SÖNMEZ)
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.