
Hüseyin Aksu ile sohbetimizin dördüncü bölümünde, milletvekili adaylığını, Büyükşehir Yasasını, Yüksel Yalova ile kavgalarını ve Hulisi Akşit’in neden hapiste olduğunu konuştuk. Aksu, uzun uzun anlattığı için, sunumu çok kısa tutuyorum.
RÖPORTAJ: EMİN AYDIN
2002 yılında milletvekili adayı olmanız hata mıydı, kimin gazına geldiniz?
Hata değil. Gaza gelme de yok. Eşiğinde büyük projeler var. AYJE ve MENÇEP içeriğinde yüzlerce farklı projeler olan 28 milyar dolar hasılat getirecek büyük projelerdir. Büyükşehir yapmamışlar seni, küçücük bir alana hapsetmişler. O projeler kalmış, ne yapacaksın? Bir taraftan da saldırıyorlar, hapse attıracaklar. Ya siyaseti bırakır, Amerika’ya gider, kurtulursun ya da akıllıca savaşırsın. Biz savaşmaya devam kararı aldık. Belediye başkanlığında kaldığımda bana ne bu projeleri yaptıracaklar ne de geçiş verecekler. Mutlaka bir yede mahkum edip kenara atacaklar. 2004’e hesap yapmıştık, 2002’de erken geldi, bazı projeler yarım kaldı. Yaptığımız kaçmak değil saldırmaktı. Ankara’ya gidelim, orada oluşan siyasi tablonun içerisinde en azından bir bakanlık gücü yakalayalım düşüncesindeydim. Bakanlığın ne kadar güçlü olduğunu biliyorum. Başbakanlar da akıllı bakan istiyorlar. Bunları Aydın adına uygulayalım diye yola çıktık. Belediyede kalsam büyük iş yaptırtmayacaklardı. Park yap, ağaç dik nereye kadar. 300 küsur park, 70 küsur spor tesisi yaptım. Alt yapı bitti, yapacak iş kalmadı. Yaptığımız Aydın’daki büyük işler benim için ufak işlerdi, mikrop kadardı. Esas yapılması gereken Aydın’ın sosyal ve ekonomik açıdan kalkınmasını sağlayacak olan iki dev projenin hayata geçmesiydi. Jeotermal Aydın’ın geleceğini aydınlatacak bir kaynakken, karartan bir tehlikeye dönüşüyor. 2002’de bizi yenecek hiçbir güç yoktu.
“HERKES ‘SENİN İŞ TAMAM, SEN GİT YAT’ DİYORDU”
Seçimi kaybetmem gibi bir alternatif ve ihtimal yoktu. Atilla Koç başta bun bana bütün adaylar söylüyordu. ‘Sen evine git yat, herkes seni seviyor’ diyorlardı. 20 bin oy aldığın zaman milletvekilisin. Ben hesap yapıyorum 100 bine yakın oy çıkıyor, seçim sistemi öyle kötü ki bir pusulaya adını yazacaksın, vatandaş o pusulayı zarfa koyacak. Seçmen pusulası sandık başındaki görevlinin zimmetinde, senin pusulan havada. Sandığın başına ‘Hüseyin Aksu Bağımsız Aday’ yazan pusulayı koy, ilk gelen onu cebine doldursun gitsin, kimse sana oy veremiyor. 5 bine yakın sandık temsilcisi tayin ettik. Hepsine yemin ettirdik, kartlar verdik, yakalarına Türk Bayrağı rozeti taktık, ‘Şu pusulalara hakim olun, vatandaş gelince eline verin’ dedik. O zamanki Aydın Valisi Emir Durmaz, o zamanki bakan Yüksel Yalova, sandık temsilcilerimin yarıdan fazlasını aynı gün gözaltına aldırdılar. Seçim günü her yerden telefon yağıyor, ‘Abi biz karakoldayız’ diyorlar. Pusulalar uçuruldu. Vatandaş oyunu nasıl kullanacak bize soruyor. ‘AYTV’den son üç gün anlatacağız’ diyoruz. O zaman uydu, Dijitürk yaygın değil, herkes AYTV izliyor. Haber saatinde reyting yüzde yüzdür. Orada anlatacak, ‘Sadece bu pusulayı zarfa koyun, başka bir şey koymayın’ diyeceğiz. Üç gün bunu anlatacağız. Cengiz Altınkaya, hakime bizi şikayet etti, ortada hiç bir şey yokken AYTV’ye bir hafta kapatma cezası verdirtti. O cezayı aldık, ‘Eyvah, oyların nasıl kullanılacağını hangi yolla anlatacağız?’ dedik. Seçim günü vali adamlarımı gözaltına aldı. Buna rağmen üstünde Hüseyin Aksu yazılı 40 bin pusula zarfa girdi. Almam gereken oyun tam iki katı. O pusula ile birlikte vatandaş birleşik pusulayı da zarfa koyduğu için 31 bin oyumu iptal ettiler. 10 bin oyda kaldık. Aydın tarihinde kim bağımsız çıkmış da 10 bin oy almış? O bile muazzam ama bizim hakkımız 100 bindi. 50 binini daha sandığa girmeden yok ettiler. 30 binini de sandığın içinde yok ettiler. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gittik dava açtık, kazandık, devletten sadece bir yazlık parası tutarında tazminatımızı aldık. 2002’deki rakipsizliğimizi hiç kimse hata olarak görmesin. O hainlik yapılmasaydı, küfre, hakarete girmesin diye hiç birine şerefsiz demiyorum. Şerefsiz, namussuz değiller ama onlar yapılmasaydı, 2002’de biz Ankara’ya gitseydik herkes elini vicdanına koysun ve Hüseyin Aksu ne olurdu, Aydın ne olurdu, bir düşünsün. Anavatan Partisi çökmüş belki onu canlandırabilirdik. Tayyip Bey, çağırabilirdi, zaten söz vermişlerdi, ‘Gel seni bakan yapalım’ derdi ve şimdi Aydın başka bir Aydın olurdu.
“KİMSE, ‘ÇERÇİOĞLU BECEREMİYOR’ DEMESİN”
1998 yılında ‘Aydın büyükşehir, Aydınspor şampiyon’ dediniz. Aydınspor şampiyon değil ama Aydın büyükşehir. Kafanızdaki büyükşehir bu muydu?
Kafamızdaki büyükşehir modelinin sadece sınırları budur. Bizde bütün vilayetler büyükşehir olsun diye bir model kurgulamıştık. Aradaki en temel fark şu; ilçe belediyelerini yok ettiler. Belde belediyelerini yok ettiler. Çöpün toplanmasından tutun, yangının söndürülmesine kadar yetkileri büyükşehir belediyesinde bıraktılar. Bunun kadar saçma bir şey olmaz. Belediyecilikte ‘Yerindelik’ diye evrensel bir kural vardır. Vatandaşa hizmet, en yakından verilmelidir. Onun için merkeziyetçiliğe karşıyızdır, ‘Her şeyi Ankara’ya sormayalım, her şey Ankara’da biterse hizmet gitmez, vatandaş sesini duyuramaz’ bunu herkes bilir. ‘Ankara’dan sonra ikinci bir merkezi idare, ikinci bir ucube, çok yetkilendirilmiş bir büyükşehir yaratmayın. Belde belediyeleri ilçelere bağlı şube olsun, personele dokunmayın, Mursallı, Ortaklar belediyeleri devam etsin. Şubeleri belediye meclis üyeleri başkan sıfatı ile yönetsin. İlçe belediyeleri bütün sorumlulukları alsın. Hizmetin tamamını yapsın. Büyükşehir de planlama yapsın. İmar planlarını, alt yapı projelerini, bütün belediyeleri ilgilendiren üst projeleri, ulaşım mastır planlarını, bunların hepsine büyükşehir karar versin ama otobüsleri ilçeler idare etsin. Büyükşehir belediyesine başkan seçmeyin. En büyük ilçe belediye başkanı bir yıl, ikinci büyük ilçe belediye başkanı ikinci yıl gibi yapılsın. TÜSİAD’taki gibi Amerikan sistemi olan dönem başkanlığı olsun. Aydın’ın 17 ilçe belediyesinin bir birliği olsun, daha yetkili olsun, fazla personel çalıştırmasın, projeleri çizsin, planlamayı yapsın, her belediye kendi kapsamındaki işi yapsın. Bütçesi de olsun, Aydın’ın en büyük çöp imha tesisini işletsin, bu tip ortak hizmetlerin finansı meclis kararları ile oluşturulsun’ dedik. Biz ne yaptık bir büyükşehir canavarı yarattık. Turgut Özal döneminden bu yana bu model iyi işlemiyor. Büyükşehirler ile ilçe belediyeleri arasındaki kavga hiç bitmiyor. Bu eski büyükşehir modelinde de yaşandı, şimdi artık katlandı. İstanbul 22 milyon, bir ucundan diğer ucu 52 kilometre. Aydın bir milyon, bütçesi İstanbul’un otuzda biri, bir ucundan diğer ucu 180 kilometre. Büyükşehir bütçe olarak aciz, hizmet vereceği saha İstanbul’un üç katı. Saha çok geniş, hakim olma ihtimali yok. Kimse, ‘Çerçioğlu beceremiyor’ demesin, bu sistemin hatası.
“BEN YALOVA’YI ŞERİF TEMEL DE BENİ YUMRUKLADI”
Yılmazköy’de Yüksel Yalova ile aranızda geçen kavganın Aydın’ın jeotermal konusunda kaderini değiştiren olay olduğunu düşünüyor musunuz?
Savaşlar bile bir sembolik olayla başladı denir ama arkasında bir birikim vardır. Savaşların başlangıcı tarihte hep basit bir olayla anılır ama arkasında muazzam bir siyasi zıtlaşma, düşmanlık birikir birikir bir şey onu tetikler. Yılmazköy Jeotermal Projesi bizim AYJE Projemizin 16’da biridir. AYJE 4 büyük etapta gerçekleşecekti, 2023 yılında bitecekti. Merkez fazı, güney, doğu ve batı fazları vardı. Merkez fazını biz yine 4 bölgeye böldük, birincisine başladık. Yılmazköy ve İmamköy sahasında tam 8 kuyu açılması, 50 megavat elektrik üretilmesi, Aydın şehri ısıtılacak, ASTİM Organize Sanayi Bölgesine buhar enerjisi verilecek, 50 megavat elektriğin 15 megavatı ASTİM OSB’ye bedava verilecekti. ASTİM’in toplam elektrik ihtiyacı bu kadardı. Benim çizdiğim ASTİM OSB 7 milyon metrekare ve mevcudun 14 katı büyüklüğünde. Şimdi serbest bölge yapacağız diye çıktılar ya, onları biz ta 1996’da planladık. 7 milyon metrekare 900 fabrika, 120 bin istihdam yaratan bir OSB. Bu nasıl dolar, teorik olarak dolmaz. Doluyor mu, dolmuyor. Elektriği bedava verseydim orada 850-900 fabrika olmuş, herkesin hayali havaalanı da çalışır durumdaydı. Kalan 35 megavat elektriği devlete satıyorum, 5 bin ailenin barındığı, Türkiye ‘de ilk İmamköy-Yılmazköy organize sera bölgesi kuruyorum. 15 bin yatak kapasitesi olan AYTER Sağlık Turizmi Bölgesini kuruyorum, kısmen başlamıştık, müzeyi de onun için oraya yapmıştık. AYJE’nin dörtte birinin dörtte biri dediğimiz projenin sekizde biri olan ilk kuyuda adamlar olayı hissettiler saldırdılar. O gün hadise şöyle gelişti, proje bizim, Jeotermal Kanunu olmadığı için MTA’dan sorumlu Devlet Bakanı Edip Saffer Gaydalı ile 8 kuyu için bir protokol yaptık. İlk kuyuyu açacağız, teknik destek istedik, MTA’nın sondaj makineleri geldi, ‘tıkandık’ dediler, durdular. Amerika’dan makine gelmesi lazım. Bin metrenin altına inemiyorlar. Bin 500 metreye inen makineyi ithal ettik. Bunları biz organize ettik. Deldik, 180-190 derece su çıktı, bunu gibi 8 kuyu daha açacaktık ki açtılar şimdi, su şarıl şarıl akıyor. Bahsettiğim projeleri hayata geçirecektik. Bir gün bir davetiye geldi bize, ‘Yılmazköy Jeotermal Kuyusunun Kapatılma Töreni’ yapılıyor. Biz kaynak yaratmak için çalışmalar yapıyoruz, adamlar kapatmak için tören yapıyor. Herkesi arıyorum ama hiç bir muhatap bulamıyorum. Anlaşmayı iptal ediyorlar, kuyumuzu kapatacaklar. Bunun için de tören yapıyorlar. Ne saçmalıktır. Bareti, şantiye kıyafetini giydim, ayağıma da postallar çektim, şeref tribününün en arkasına oturdum. Önde üç tane bakan, Jandarma Bölge Komutanı, Vali, Milletvekili hepsi dizilmişler, o zaman İncirliova Belediye Başkanı Şerif Temel, Yüksel Yalova’nın koruması gibi yanında duruyor, sırayla söz aldılar. Bakan, ‘Jeotermal doğru kullanılmalı, elimize doğru bir proje gelmedi’ gibi şeyler söyledi. ‘Ne diyor bu adam’ diyorum. 5 sene emek vermişiz, Amerika’da hazırlatmışız, sıfır hatalı, sıfır zararlı bir proje geliştirmişiz. Arkadan Yüksel Yalova çıktı. O da ‘Bu açtığınız kuyu Aydın’ı zehirler, sahte doktorların eserinin arkasından giderseniz böyle olur’ dedi. Sahte doktor dediği benim. Amerika’daki doktoramı Türkiye’de tescil ettirmediğim için kullanamıyorum. Doktor unvanını kullandığım zaman tutuyorlar şikayet ediyorlar. Yalova bunları söyleyince, ‘bana bak utanmıyor musun sen, in lan oradan aşağıya?’ diye bağırdım. Konuşmaya devam ediyor, fırladım gittim, kürsüden aşağıya çektim bunu. Bir tane de yumruk attım. Bakan. Benim zabıtalar bir taraftan, onun korumalar bir taraftan, üstüme çullandılar, Şerif Temel kulağımın üstüne bir tane yumruk attı. Bir tane ben ona patlattım, böyle yumruk yumruğa girdik biz kardeşim. Ne tören kaldı ne de bir şey. Ben bindim arabaya geldim. Onlar dağıldılar. Savcı beni aradı, ‘Başkanım bir gelebilir misin’ dedi. ‘Bu celp mi, tutuklayacak mısın, çünkü Bakanı tuttum dövdüm?’ diye sordum. Sonra, ‘Ben şimdi hastaneye gidip rapor alacağım, Bakanı şikayete geleceğim, siz onu da çağırın’ dedim. ‘Başkanım, zorluk çıkarma, sen kalk, gel, biz arayı buluruz’ dedi. Çok da sevdiğim bir savcıydı, gittim. Savcı, ‘Bu adam Bakan, benim amirim de değil ama beni darp etti, başkanı tutuklayacaksınız, diye sipariş veriyor’ dedi. ‘Yasalar ne diyor?’ diye sordum. ‘O inisiyatife bağlı, Bakan için tehdit oluşturduğun düşünülürse bir kaç gün gözaltında tutar, süreyi daha da uzatırız’ dedi. ‘Ne istiyorsun?’ dedim. Sabaha kadar misafir edeceğini söyledi. ‘Bu bir gözaltı mı?’ dedim. ‘Yok, pideni, çayını, ihtiyaçlarını getirteceğim, televizyonunu kuracağım, ben senden rica ediyorum, bu adamı üstümüze sıçratma’ dedi. Kabul ettim. O gece orada yattım, ertesi günü gönderdiler. İkimiz de şikayetçi olunca, takipsizlik verdi. Ondan sonra gittiler o kuyuyu kapatmaya çalışıyorlar, kapanmıyor. Taş doldurdular, beton sıktılar. Kuyuyu iptal ettiler. Aylar sonra kuyu tekrar patladı, o taşlardan bir tanesi TESTAŞ’ın fabrikasının içine düştü. Mesafe 150 metre filan. Bunu ihbar ettiler, kalktık fabrikaya gittik. Taş fabrikanın tepisini yarmış, içeri girmiş. İnsana denk gelse öldürür. O proje zaten patladı, ondan sonra kavga büyüdü, ondan sonra biz can korkusuna girdik. İntikamı kötü olacaktı ve öyle oldu.
“AKŞİT BİLİRKİŞİYE RÜŞVET VERDİ”
Hulisi Akşit, Yalova ile ikinize hakkını helal etmiyor, ASTİS’in parası olayı nedir?
Çocuk (Hulisi Akşit’i kast ediyor) boş yere yatıyor içeride. İkimizi aynı kefeye koyuyorsa bir şey diyemem ama o çocuk boş yere yatıyor, söyleyeyim. 1999 seçiminde ‘Belediye başkanı Aydınspor’un başında olamaz, seçime gireceğim, kulübü kullandı derler’ dedim. Bizde ne kadar siyasi etik ve nezaket varsa bütün zararları da ondan gördük. 1998 Aydınspor’un o kadar şahlandığı bir dönem ki final oynadı, iki sefer Süper Lig’in eşiğinden döndürdüler. ‘Şike var vs.’ dendi. Hep bizim aleyhimize yapılan şeyler. Tesisler muazzam, kadro muazzam, eski yöneticiler geliyor, ‘biz para koyduyduk’ diyor. ‘Kimin ne alacağı varsa, gelsin’ diye ilan ettim. Kasada o günkü parayla 40 milyon lira para bıraktım. Çok ciddi para, muazzam bir takım bırakarak, seçim senesi Aydınspor’un başında olmayacağımı söyledim. Hasan Ceylan’lara emanet ettik. Bir hafta sonra Yüksel Yalova geldi, el koydu. ‘Ben başkan oldum’ dedi. ‘Benim yaptığım ne peki; enayilik mi? Sana niye bırakacağım? Yüksel yanlış yapma!’ desem de, ‘tamam, ben yürütürüm’ dedi. Seçim sırasında Yüksel Yolava’nın hediyeleri dağıtılıyor. Anavatan’ın yüzde 13 oy aldığı seçim var ya; Yüksel Yalova 200 oyla filan milletvekili olabildi. Onu da en son gün ben gittim, Acarlar’da Yüksel Yalova adına miting yaptım, 500 oy oradan çıktı. Adamı seçtirttik biz ama nasıl hediyeler dağıtıyor, görmelisiniz. Eşantiyonlar dağıtıyor, Çerçioğlu’nu aratmaz ha! Her şey dağıtıyor. ‘Bu iyi bir para buldu galiba’ dedik. Bize de geliyor, formalar giyiyor, seviniyoruz, meğer para bizimmiş. Hulisi’yi çağırıyor, ‘Pamukbank’tan kredi çekeceksin’ diyor. O da ‘Tamam abi çekeriz, sen emret’ diyor. Bakan ya. Pamukbank’tan 180 milyar lira kredi çekiyorlar. ASTİS’in bankada kamulaştırma için vadeli hesapta yatan 300 bin lira parası var. O parayı teminat gösteriyorlar. Hatam, Hulise Akşit’e tek imza ile temsil yetkisi vermem oldu. Kooperatifiz biz, ben başkanım, Hulisi Akşit ikinci başkan, 5 tane yönetim kurulu üyemiz var, başkanın yanında ikinci bir imza gerekir, ben demişim ki ‘Benim veya Hulisi Akşit’in imzasının yanında ikinci bir imza geçerlidir’ diye karar almışım. Hulisi bir kişiye daha imza attırırsa her şeyi yapabilir duruma getirmişiz. Gitmiş, yönetim kurulu üyemiz motoru Arif’e, ‘Pamukbank’a hesap açtırıyoruz, bunları imzala’ demiş. Hepsini imzalatmış. 180 milyar lira kredi çekmişler, onunla Yüksel Yalova’nın seçim harcamalarını yapmışlar. Krediyi Aydınspor adına çekiyorlar ama kulüpte paranın girişi gözükmüyor. Onun için mahkum oldu. Parayı harcamışlar, bütün bunlar seçime bir ay kala Pamukbank, ASTİS’in Vakıflar Bankası’ndaki vadeli hesabına el koyunca iş ortaya çıktı. Borç gecikmiş de. 180 milyar olmuş 262 milyar. Kooperatifle hiç bir ilgisi yokken 300 milyarın 262 milyarını banka alıp götürüyor. Ben delilendim. Hepsini çağırdım, Yüksel, ‘Abi bu da para mı ya, seçimden sonra hallederiz’ dedi. ‘Dalga mı geçiyorsunuz, bu suç, zimmettir. Burada bin tane esnafın parası yatıyor. 300 milyar onların geleceği, onlar için istimlak parası, yapmayın, etmeyin, hemen bulun’ dedim. ‘Buluruz, buluruz’ dediler, seçime kadar idare ettik. Seçimden sonra bu bir 80 milyar para buldu. Aydınspor hesabına gönderdi. Aydınspor’un başında da Hasan Ceylan ile Tansel Önder var. Bunlar parayı bize vermediler. ASTİS’e ödenmesi lazım. Para ASTİS için geldi. 260 gitti 80’i geldi, onu da alamıyoruz. Sıkıştırıyorum, ‘Abi bizim hesaba geldi, Bakan gönderdi, Aydınspor kurumdur, ben harcarım’ diyor. Gittim, kendi adımı taşıyan tesislerin suyunu kestim, ‘Tahliye edin burayı’ dedim, birbirimize girdik. Hasan Ceylan’ın oto gaz istasyonunu mühürlettim. Parayı alacağım ya, bir kavga da oradan büyüdü. Parayı vermediler, en son gittik, savcılığa suç duyurusunda bulunduk. Başka çare kalmadı ama Hulisi dobra bir adamdır. Hakkını helal eder, etmez o ayrı bir şey. Çıktı mahkemede, ‘Ben verdim, 40 kere olsa bir daha veririm. Yüksel Yalova’yı karıştırmayın’ dedi. Sen suçu kabul edersen, ben ne diyeyim sana. ‘Parayı seçim harcamalarında kullandım’ dedi. Bunu ilk defa açıklıyorum; Hulisi Akşit, bu konuyla ilgili bilirkişi ile Ankara’da görüştü. Bilirkişiye rüşvet verdi. Bir bilirkişi raporu geldi, hepsinin belgeleri bende sabittir. İsteyen çıksın aksini iddia etsin. Rapor, Hulisi Akşit’i, Yüksel Yalova’yı aklıyor, o davada biz de yargılanıyoruz, ihbar eden biziz, savcı, ‘niye üç ay geç ihbar ettin’ diye bizi de yargılatıyor. Onlar zimmetten, biz de görevi ihmalden yargılanıyoruz. Hepimiz ağır ceza mahkemesi heyetinin önündeyiz. Bütün oda başkanları ile beraberiz, bir tek Yüksel Yalova yok, dokunulmazlığı var, fezlekesi geldi. Şahitler geliyor, birisi, ‘Başkanım, şöyle dedi, böyle yaptı’ deyince, Hakim Enes, ‘Ne başkanı oğlum, hangi başkan, burada hepsi başkan, ismini söylesene’ diye azarlıyor. Belediye başkanı, oda başkanları, Aydınspor başkanları, herkes başkan. Böyle komik hadiseler. Akşit, suçu kabul etti, ‘aldık, Yüksel Bey için harcadık. Allah için futbolcu da aldık’ dedi. Bütün bu ifadelere rağmen içine yazılmadık bir şey bırakılmayan, Anayasa’dan maddeler olan, kafa karıştıran 30 küsur sayfalık bilirkişi raporu geldi. Sonuç, ‘Hulisi Akşit iyi niyetlidir. Burada Hüseyin Aksu amirdir. Ana nedeni odur’ diyen, suçu tamamen bana yıkan dayanaksız ifadeler. Ben de, ‘Bunlar rüşvet verecek, suçu sana yıkacaklar’ diye duymuştum. Bu kadar kolay mı, Hüseyin Aksu avukattan beter avukat olmuş. Çocuk oyuncağı mı? Ankara’ya gittim, bilirkişiyi buldurdum. Ankara Emniyeti’ne de gittim, yanıma bir tane de dedektif aldırttım. Rakı masasında bilirkişiye rüşvet aldığını itiraf ettirdim. Ben de rüşvet sözü verdim. Adam rüşvetçi. ‘Manyak mısın arkadaş, millet ne verdiyse ben on katını vereyim, beni kurtar. Bak ben suçsuzum Allah var’ dedim. Anlattıklarını kayda aldık, dedektif deşifre etti, altını imzaladı, tutanak yaptı, bilirkişiyi tutuklattık, belgeleri mahkemeye verdik, o yüzden 7 sene hapis cezası aldı. Yoksa hapis cezası alması gene mümkün değildi. Yalova’yı kurtarmak için kendini yaktı, kendini kurtarmak için de bilirkişiye rüşvet verdi, beni yakmaya çalıştı. Aksini ispatladık, hakimin önüne gitti. Onun cezası üç yıldır, iyi halden dolayı ikiye düşer, ikiye düştüğü anda paraya çevrilir hatta hükmün ertelenmesine gider, bir gün bile hapis yatmaz. O suçun cevabı budur. Ancak hakim, dosyadaki bilirkişiye rüşvet olayı ortaya çıktığı için 3 yıllık cezayı bir buçuk katına katladı, hiçbir indirim uygulamadı, yükseltti ve de ertelemedi, ‘Gitsin yatsın’ dedi. Önümüzdeki hafta ziyaretine de gideceğim Akşit’in zaten, yüzüne de söyleyeceğim, kendini yaktı. DEVAM EDECEK
Fotoğraf: Esra Muti
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.