Takip Et
  • 30 Ağustos 2016, Salı

HATIRŞİNAS !

Birbirimizi anlamak için, çokça zaman ayırıp, sohbet etmek ve müşterek bir yerlerde milletçe buluşup görüşmenin çok önemli olduğu günlerden geçiyoruz. Bu muhabbet ortamına keyif katacak kültürel değerimiz kahvemizden bahsedeyim istedim.

Bu "Kırk yıllık hatırın sahibi"nin adı, Arapça "kahva "dan gelmiş ve Türkçemizden Avrupa dillerine "kaffee, koffe, koffie, kahvi, coffee, cafe, caffe" gibi yatay geçişler yapmış. Kimileri adını ilk kez keşfedildiği söylenen Etiyopya'nın( Habeşistan)güneybatı şehri Kaffa ile ilintilendirirken, kimi araştırmacılar içene zindelik verdiği için Arapça Kuvva'dan geldiğini öne sürmekteler.

Bir rivayete göre ise Kavdi adlı bir çoban, keçilerinin bazı geceler çok hareketli olduğunu fark eder. Çevrede yaşayan bilge bir kişinin önerisiyle, keçilerin yediği otları incelemeye başlar ve kahve bitkisini keşfeder.

Nasıl keşfedilmiş, adı nereden gelmiş bilemem ama bildiğim bir şey varsa, o da Türk kahvesinin tüm dünyada çok meşhur ve keyifli bir içecek olduğudur. Kendine özgü tadı, rayihası(hoş kokusu) ve köpüklü sunumu ile apayrı bir seremonidir.

İstanbul'da ilk kahvehane Araplar tarafından açılmıştır. Almanya ve Avusturya'daki ilk kahvehane açılışlarına da Türkler öncülük etmişlerdir. Türklerin Avrupa'daki ilerleyişlerinin son noktası kabul edilen Viyana kuşatması, bir bakıma kahvenin Avrupa'daki ilk noktası olmuştur. Kuşatmadan arda kalan 250 kg kahve çekirdeğini değerlendiren girişimci Kalschitik ,bir kahvehane açarak bu tadı Avrupa'ya tanıtmıştır.

Bugün kahve tüm dünyada petrolden sonra ikinci sırada sayılan ticari bir ürün olmuştur. Dünyada en çok Brezilya'da üretilmektedir ve en çok ABD'de tüketilmektedir.

Türk kahvesinin bambaşka bir tarzı vardır. Bir kere yanında su olmadan ikram etmek ayıp sayılır. Hatta uzun süre ,su kahveden önce mi içilmeli sonra mı tartışması olmuştur. Ayrıca yanında bir parça çikolata ya da lokum, sunuma ayrı bir nefaset katar. Bayram ziyaretlerimizin ve kız isteme ritüellerinin önemli bir bileşeni kahve ikramıdır.

Dünyada 18. Yüzyıla kadar 'mırra' diye bilinen daha acı bir kahve içilirken, bu tarihten sonra filtre kahve geliştirilmiş, 19. Yüzyılda ise İtalyanların ünlü espressosu kahvehanelerde boy göstermiştir.1. Dünya Savaşı şartları gereği de hazır kahveler geliştirilmiştir.

Günün ilk yemeği adını kahvealtından alır. Ev gezmelerinde ise kahve telvesi şekillerinden bakılan fallar, uzun akşamlara renk katar. İstanbul'a ilk gelişi Kanuni Sultan Süleyman Han dönemine denk gelir ve yukarıda bahsettiğimiz gibi 1554 yılında ilk kahvehaneyi, Tahtakale’de Halepli Hakan ve Şamlı Şems adında Arap kökenli iki tüccar açmışlardır. Bu yeni içecek o denli meşhur olur ki Topkapı Sarayı’nda has oda hizmetine özel kahvecibaşı bile tayin edilir. Günümüzde geleneksel Türk kahvemizin yanında mırra, menengeç kahvesi ve sakızlı kahve de yöresel olarak beğeni ile içilen çeşitlerdir. Üstat Necip Fazıl'ın deyişiyle 'Çayın kalabalıklarla arası iyidir, lakin kahve ya yalnızlık ister ya da sevgili'

Her gün şehit haberleri ile kararan gönüllerimize soğuk su ile yapılıp, kısık ateşte pişirilmiş bir acı kahvenin ferahlık vermesini dilerim.

Unutmayalım ki bu coğrafyanın insanları olarak hep birlikte yüzyıllardır içtiğimiz kahvelerin bir o kadar da sürecek hatırları var.

Bu güzel vatan toprağında, ay yıldızlı bayrağımızın altında huzur ve güven içerisinde yaşayıp, bir fincan acı kahve içebilelim diye, gözlerini kırpmadan ölüme koşan tüm yiğitlerimizi minnet ve şükranla anarak…

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.