Takip Et
  • 27 Nisan 2013, Cumartesi

Bırakın çocuklar oynasın

Bu haftaki yazımızı Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeni ile çocuklar üzerine yazmak istedim. Teknolojik gelişme ve kentleşmenin bir getirisi olarak kapalı alanlarda daha fazla zaman geçirmenin doğal hale gelmesi, çocuk gelişimi üzerinde ciddi bir tehlike oluşturuyor. Yaşam bir oyundur aslında, yaşam seçenekler sunar, biz hepsinden vazgeçer, içlerinden sadece birini seçer, oyunumuzu oynarız. Çocukluk, yaşamın bir ön provasıdır. Oyunla birlikte karar verme ve seçme mekanizmalarının alt yapısı çocukluk döneminde oluşur. Çocuk oyunlarında bu mekanizmaları görmek mümkündür. Yetişkin, bu mekanizmalar doğrultusunda kendine uyanı seçer. Çocuk oyunları yakından incelenirse bazı özelliklerin belirginleştiği görülür. Adından da anlaşılacağı gibi, oyun bir hayali kurgu üzerinedir. İçeriği kadar kuralları da hayal gücünü zorlar. Sosyal yaşamın kuralları da öyledir. Örf, adet, kural ve kanunlar da öyledir. Sokağa bırakın çocuklarınızı bulabilirlerse eğer; tozlu, çamurlu yerlere düşsünler, kolları bacakları yaralansın, birbirlerinin yaralarını sarsınlar. Saklambaç oynasınlar, koşsunlar, terlesinler, terli terli su içip hasta olsunlar! Korkmayın, sonuçta bağışıklık sistemleri güçlenir. Sonra, yarış yapsınlar, maç yapsınlar, saklambaç oynasınlar. Kazanan arkadaşlarını tebrik etsinler. Kaybeden arkadaşlarını teselli etsinler. Acıktıklarında, en yakın arkadaşlarının evine gidip, evde ne varsa birlikte yesinler. Paylaşmayı öğrensinler. Arkadaşlığın önemini öğrensinler. Yardıma en çok ihtiyaçları olduğu zamanda, yardımlarına koşacak arkadaşları olacağını öğrensinler. Sokağa bırakın çocuklarınızı. Yardımlaşmayı öğrensinler. Paylaşmayı öğrensinler. Arkadaşlığı, dostluğu öğrensinler. 

Çocuklarımızı sokağa, arkadaşlarıyla oyun oynamaya bırakmazsak eğer; tek başına yaşamayı öğrenirler, bencilliği öğrenirler, paylaşmamayı öğrenirler, Birlikte oyun oynayamamayı, iş yapamamayı öğrenirler, yardımlaşmamayı öğrenirler, Arkadaşlığın ve dostluğun öneminin farkına varamazlar. Ne mi olur sonra? Yanındaki sıra arkadaşına silgisini vermeyen 7–8 yaşında çocuklar yetişir. Sırasına oturmak için yanından geçen arkadaşına çelme takan çocuklar yetişir. Sınıfındaki engelli arkadaşını anlamayan kuşaklar yetişir. Büyüklerine saygı, arkadaşlarına ve küçüklerine sevgi duymayan çocuklar yetişir. Daha da önemlisi, televizyon, cep telefonu ve bilgisayar dışında zaman geçirecek bir şey tanımayan, bilgisayar oyunları dışında oyun öğrenemeyen, birlikte oyun oynamayı bilmeyen, yardımlaşma ve dayanışmadan habersiz, arkadaşlık ve dostluğun önemini kavrayamayan kuşaklar yetişir.

Bir toplumun gelenek ve görenekleri bir diğer toplumunkine uymaz. Onlar, kendi tarihleri boyunca alışılagelinen belli kural ve tarzı benimsemiş, diğerleri ise belli diğer bazı yaşam ölçütlerini kabullenmiş olabilir. Sadece bu açıdan bakıldığında dahi vazgeçemediğimiz davranış biçimlerimizin alt yapısında somut gerçeklerden ziyade soyut algıların varlığı açıktır. Tıpkı çocuk oyunlarındaki hayali kurallarla bezenmiş hayali içeriklerde olduğu gibi.
Çocuk oyunlarının tamamı birer hayal ürünüdür. Fakat bunlardan bazıları, adeta çocukların hayal güçlerini ortaya koymasına fırsatlar sunarcasına ilginç öğeler içerir. Yedi başlı ejderha, drakulalar, vampirler, zombiler, örümcek adamlar yaratıcı hayal gücü ürünlerinden ilk akla gelenlerdir. Unutmayın ki bizler de benzeri fantastik eserleri izlemekten hoşlanırız.

Bazı oyunlar ise çocukların bedenlerini azami kullanma kapasitelerini ölçercesine hareket öğeleri içerir. Koşar, hoplar, zıplar, ağaçlara tırmanır, derinlere dalarlar. Yaşamın hızlı temposuna uyum sağlamanın hazırlığı gibidir bu oyunlar. Bazı çocuk oyunları tehlike içeriklidir; bisiklette akrobasi yapmak, arabalara asılmak, pencerelerden sarkmak, balkon pervazlarında yürümek gibi. Yaşamda karşılaşılacak tehlikelere karşı bir ön hazırlık kokar bu tarz çocuk davranışlarında da.

Çocuk oyunlarından bir kısmı doğaçlamadır ve sonu sürpriz içeriklidir. Ne oyun kurucu ne de oyuncular oyunun nasıl devam edeceği, nasıl sonlanacağını kestiremezler. Tıpkı yaşamda kendi kontrolümüzün dışına çıkan hallerde, sonunu ön göremediğimiz, yeni fikirlerle işin içinden çıkmayı zorunlu hale getiren durumlarda sergilediğimiz davranışlarımızda olduğu gibi.

Bazen çocuğu tek başına oyun kurmuş, sessiz ve adeta içinden düşünüyormuşçasına dudakları hareket ederken izlersiniz. Bunlar da bir oyundur. Çocuk, tıpkı bizim yaptığımız gibi sessiz düşünsel oyununa dalmıştır.

Bazı oyunlar kalabalıkla oynanır. Bir grup çocuk oyunu kuralına göre oynar. Kurala uymayanlar grubun dışına atılır.

ABD’de yayımlanan Wall Street Journal gazetesi, kapalı ortamların çocuklar üzerindeki etkilerini ele aldı. Yapılan araştırmalar, 8-18 yaş arasındaki çocukların günde en az dört saatlerini teknolojiye ayırdığını ortaya koydu. 2006-2010 arasında dışarıda zaman geçiren çocuk oranı yüzde 15 azaldı. ABD’nin Kansas Üniversitesi’nin araştırmasına göre, doğada geçirilen zaman beyin fonksiyonlarında geliştirici, yenileyici, yaratıcı, sinirleri gevşetici ve odaklanmayı artırıcı işlev gösteriyor. Araştırmada, 60 gezginle bir grup dağcıya yaratıcılık testi uygulandı; daha sonra iki grup da dört gün boyunca yaptıkları tırmanıştan sonra yeniden teste tabi tutuldu. Dağcıların performansında yüzde 50 artış gözlendi. Aynı şekilde Michigan Üniversitesi’nin 2009’daki bir araştırmasında navigasyon cihazı sayesinde hareketleri gözlemlenen iki gruptan botanik bahçesinde gezenlerin şehir merkezinde vakit geçirenlere nazaran, kısa dönem hafızalarının daha iyi çalıştığı belirlenmişti. Bu verilerden yola çıkan uzmanlar, teknolojiden uzak doğada birkaç gün zaman geçirmenin beyinde yarattığı olumlu etkilerin çocuk gelişimine benzersiz katkısı olduğunu açıkladı.

Sonuç olarak her çocuğun oyun oynamaya ve spor yapmaya hakkı vardır. Hareket ömrü ve yaşam kalitemizi arttırır, elit sporculukla ilgili olarak ise yeteneği ve isteği olan öğrencilerin mutlaka uzman eğitimciler tarafından değerlendirilip en son araştırmalar ışığında modern antrenman tekniklerinden faydalandırılarak sporcu olması konusunda ebeveyn ve eğitimciler tarafında desteklenmesi gerekir. Sporun sağlıkla, psikoloji ve sosyoloji ile direkt ilişkili olması insan hayatının ne denli önemli bir kısmını kapsadığına örnektir. Bugün doktorların bile reçetelerde yüzme, jimnastik ya da takım sporları diye önerdiği spor, anne baba olarak çocuğumuzun geleceğini planlarken mutlaka dikkate almamız gereken bir unsurdur. Hayatları boyunca hiç spor yapmadıkları için 40 ve 50‘li yaşlarından sonra sağlık sorunları ile uğraşan yetişkinler ne kast ettiğimi anlayacaktır.

Kaynaklar: *S.Muratlı,Çocuk Ve Spor,(1997),Y.Sevim,Antrenman Bilgisi (1995),C.Açıkada,E.Ergen,Bilim ve Spor(1994),N.Akgün,Egzersiz Fizyolojisi(1992)* Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin Pediatrist, Pediatrik Nörolog

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.